Abdullah b. Mes’ûd’dan nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğluna şeytan da melek de yaklaşır. Şeytanın yaklaşması, kötülüğe yönlendirmek ve hakkı yalanlatmak şeklindedir. Meleğin yaklaşması ise iyiliğe yönlendirmek ve hakkı doğrulatmak şeklindedir. Kim böyle (meleğin telkinini) hissederse bunun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamdetsin. Kim de diğerini (şeytanın vesvesesini) hissederse, taşlanmış ve kovulmuş şeytandan Allah’a sığınsın.”
(T2988 Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 2)
İnsan yaratılış gereği iki yola da eğilim gösterme kabiliyetindedir. Bu imtihanın gereği olarak iradeli bir varlık olmasındandır. Melek ve şeytan bir metafor olarak insanın duygu ve düşünce dünyasındaki yönelimlere işaret eder. Şeytan kötülüğü temsil ederken melek iyiliği temsil eder.
İnsan bozulmamış tabiatı gereği iyilik, adalet, dürüstlük, yardımlaşma üzere olması gerekirken makam, para, şehvet, şöhret tutkusu onu bozar ve artık dünyanın merkezinde kendisi ve putları yani tutkuları vardır. Bu tutkular aslında liyakat ve meşru bir zeminde insanın doğal istek ve ihtiyacı iken layık olmadığı bir talep, haksız bir kazanç ve helal olmayan bir isteğe dönüştüğünde şeytanın yani kötülüğün bir neticesi olur. Bu ise toplumu bozan, yozlaştıran bir toplumsal dönüşümün adımı olur.
Tutkuların putlaşması onların meşru zeminden çıkıp her ne şartta olursa olsun sahip olma arzusuyla gerçekleşir.
"Arzularını kendine ilah edinmiş olanı gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?" Furkan/43
Bu ayette bize üç hususta dikkatli olmamız gerektiği vurgulanmaktadır.
Birincisi bir varlığı ilah edinmek sadece karşısına geçip tapmakla ilgili değildir. Bir varlığı, nesneyi, kişiyi, duyguyu ilah edinmek onlara Allah'tan daha fazla değer vermekle alakalıdır. Burada ilah edinilen varlığın türü, cinsiyeti, özelliği, kısaca ne olduğu çok da önemli değildir. Bir toplumda güç sahibi lider, başka toplumda, hayvan, bir başka topumda heykeller, bir başka toplumda makam mevki, şöhret, para, kadın, cinsel uzuv vs olabilir. Bize bir varlığın put, tanrı, ilah edinilmesinin ilkesini Bakara Sûresi 165. Ayet vermektedir:
"Bazı insanlar, Allah'tan başkalarını O'na denk tanrılar edinirler; onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri çok daha fazladır. Keşke zâlimler, azabı gördüklerinde anlayacakları gibi, bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve O'nun azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi."
Şeytan, Allah'a verdiği söz üzerine insanları O'nun dininden saptırmak için her çeşit yolu insana güzel gösterecektir. Bunun için de onun zaaflarını kullanacaktır. İşte insanın kendisini hayatın merkezine koyması en büyük zaaflarından birisidir. Bu da nefsin ilah edinilmesini kolaylaştırıyor.
İnsan bir şeyi Allah'tan daha fazla seviyorsa o onun putu, ilahı, tanrısı demektir.
İslam hayatın merkezine Allah'ı koyar. Yani Allah sevginin, korkunun, duyguların, düşüncenin, adaletin, yönetimin merkezindedir. Bu anlayışı devre dışı bırakanın iman devreleri yanarak karanlıkta kalmakla karşı karşıya kalır.
İkincisi hayat ilkesizliği kaldırmaz. Hiçbir kimse isteği her şeyi yapma, yapabilme özgürlüğüne sahip değildir, olmamalıdır. İnsan yaptığı her davranışın hesâbını vermeli, verebilmelidir. Ne zaman ki bir insan yaptığı davranışın hesâbını vermekten uzak bir güce sahip olur azgınlaşır.
"Gerçek şu ki, insan ne zaman kendisini yeterli görse (kimseye muhtaç olmadığına kanaat getirse) fütursuzca azar (kendini tanrılaştırır)." Alak/6-7)
Bu azgınlık yönetimde, kazanmada, harcamada, sahip olmakta, şiddette vb bir çok davranışta kendisini gösterir. İşte bunun için nefsini ilah edinenlerle mücadele toplumsal huzur için önemlidir.
Üçüncüsü nefsini ilah edinen zalim, azgın insanları savunmak inançlı bir insanın işi olamaz. Allah, peygamberini bu hususta açıkça uyarmaktadır. Çünkü zalime verilen destek onun zulmüne ortak olmakla eşdeğerdir. Alenileşen, yaygınlaşan, umursamayan kötülükler, haksızlıklar toplumda güveni, geleceğe umudu yok ederek toplumsal kıyameti hazırlar.
Son söz olarak meleğin fısıltısına mı yoksa şeytanın fısıltısına mı kulak vereceğiz karar bizim. Kaderimiz kararlarımızla gerçekleşir unutmayalım.