Bu haftaki yazımı; eğitimci, yazar ve sosyolog kimliğimle gençler için bir bilinç metni olarak kaleme alma ihtiyacı hissettim. Çünkü bugün karşımızda iki problemli gençlik tipi var:
Birisi Tarihi bilmeyen, diğeri ise Tarihi ya kutsallaştıran ya da bütünüyle yerin dibine sokan anlayıştaki gençlik.
Oysa ikisi de hakikatten uzaktır. Tarih bilgisi olmayan bir gençlik kadar, tarihi aklı, devre dışı bırakarak seven bir gençlik de tehlikelidir.
Genç kardeşim,
Tarih sana çoğu zaman iki uçtan biri olarak sunulur.
Ve sen farkında olmadan ifrat ile tefrit arasında savrulursun.
Ya sana:
Tozpembe bir masal anlatılır. Kahramanlar hatasız, kusursuz, dokunulmaz gösterilir.
Ya da:
Karanlık bir suç dosyası sunulur. Tüm geçmişin çöpe atılması senden istenir.
Oysa hakikat, bu iki uçtan hiçbirinde değildir.
Hakikat; ikisini de aşan, akıl, ahlâk ve adaletle kurulan bir yerde durur.
Tarih, alkışlamak için değil; anlamak içindir.
Fatih Sultan Mehmet’i düşün.
İstanbul’u fethetti. Bu, bir medeniyet hamlesidir. Bir çağ kapandı, bir çağ açıldı.
Ama aynı Fatih, tahta çıktığında kardeşini öldürttü. Bu ise bir trajedidir.
Kur’an bize şunu hatırlatır:
“Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür.
Kim zerre kadar şer işlemişse onu da görür.”
(Zilzâl, 7-8)
Hiçbir büyük başarı, hatayı yok saymaz.
Hiçbir tarihsel zafer, ahlâkî sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
Sana kurulan zihin tuzağı şudur:
“Ya Fatih’i bütünüyle kutsa, ya da bütünüyle reddet.”
Bu bir bilinç tuzağıdır.
Çünkü bilinçli insan şunu bilir:
Bir insan büyük işler yapabilir. Aynı insan büyük hatalar da işleyebilir Hatasızlık, yalnızca Allah’ın elçilerine mahsustur.
Kur’an, Peygamber için şöyle buyurur:
“Andolsun ki Allah’ın Resûlünde sizin için güzel bir örneklik vardır.”
(Ahzâb, 21)
Ve yine:
“O, hevasından konuşmaz.
Söylediği ancak kendisine vahyedilendir.”
(Necm, 3-4)
Bu ölçü, hiçbir sultan, hiçbir lider, hiçbir devlet adamı için geçerli değildir.
Güç kutsandığında, adalet susar.
Osmanlı’da “nizam-ı âlem” adına kardeş katli yapıldı.
Devlet yaşasın diye birey feda edildi.
Oysa esas olan şudur:
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Şunu açıkça ve cesaretle gör:
Bu uygulama Kur’an emri değildir. Bu uygulama peygamber ahlâkı değildir.
Bu uygulama, tarihin sert şartlarının ürettiği bir siyasi tercihtir
Devlet aklı bazen sertleşir.
Ama sertleşen her şey haklı değildir.
Tarihten çıkarılacak asıl ders şudur:
Tarih sana şunu öğretmelidir:
“Güçlü olmak, her zaman haklı olmak değildir.”
Eğer sen:
Gücü kutsarsan, Devleti mutlaklaştırırsan, “Ama devlet için” cümlesini her şeyin üstüne koyarsan
Bir gün:
Adaleti susturursun. Merhameti feda edersin
Zulmü meşrulaştırırsın.
Ve farkına varmadan, zulmü savunanlardan olursun.
Peki senin görevin nedir, genç kardeşim?
Ne geçmişi inkâr etmek Ne de geçmişi putlaştırmaktır.
Senin görevin:
Anlamak
Sorgulamak
Ahlâkı merkeze almak olmalıdır.
Çünkü İslam:
Bir iktidar dini değildir.
Bir saltanat ideolojisi değildir.
İslam; adaletin, emanetin, ahlâkın ve insanın onurunun davasıdır.
Genç kardeşim,
Tarihi sev, ama tarihi mutlaklaştırma.
Ecdadı anla, ama hesap dışı bırakma.
Unutma:
Gerçek medeniyet, gücü koruyan değil, insanı koruyandır.
Ve insanı koruyamayan hiçbir güç, ne kadar büyük görünürse görünsün, haklı değildir.
Selam ve dua ile...
Engin GÜLTEKİN
Eğitimci-Yazar-Sosyolog