Fedakar KIZMAZ

Tarih: 18.07.2025 16:51

SON VAAZ; ABDESTİNİZİ ALIN, FETİH SURESİNİ OKUYUN! ...VE...

Facebook Twitter Linked-in

Geçen sayıda, SON KALE Türkiye’yi ve ümmetin son umudu REİS’i teslim almaya dönük büyük kalkışma tehlikesine karşı uyarıda bulunmuş ve sormuştuk;

“Tüm bu ahval ve şerait içinde... En son 28 Şubat 1997’lerde ortaokul kızlarına havale ettiğimiz direniş gömleğimizi gardırobumuzdan bulup çıkarabilecek miyiz? 20 yıldır alıştığımız koltukları terk edip sahaya inebilecek miyiz?...

Esma’nın bayrağını dalgalandıracak mıyız?

Ali’nin yattığı yatağa yatacak mıyız mesela?

Ebu Bekir gibi, yılanın deliğini ayağımızla kapatabilecek miyiz?

Ne yapacağımıza karar vermenin işte şimdi tam zamanı ....”

Sormuştuk; ama bu kadarını beklemiyorduk doğrusu... ne ihanetin ve vahşetin; ne cesaretin ve kahramanlığın bu kadarını...

Evet, Esma’nın bayrağı ülkemin bütün burçlarında, balkonlarında, tüm meydanlarında gece-gündüz kesintisiz dalgalanıyor.

Peygamber efendimiz ne kadar övünse yeridir ahir zaman Ali’leriyle; kendi yatağına bir tek Ali yatmışken ölümüne, Reis’in yatağında milyonlar vardı o gece; “Biz ölelim, ama yeter ki O yaşasın Allah’ım” diye feryat eden. Ve dünya tarihinde eşine rastlanmayan bir direnişle; gecelikleriyle sokağa fırlayıp savaş uçaklarını, kobraları, tankları, çıplak elleriyle durdurdu ümmetin öncü çocukları. Mehmet Akif’in Çanakkale Şehidleri’ne hitaben kaleme aldığı o şiir ne kadar da yakışıyor 15 Temmuz Şehidleri’ne;

“Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın!”

Yılan sokmasın diye Ebu Bekir oldu o gece Ayşe’ler, Fatma’lar, Hasan’lar Hüseyin’ler; ama en çok da Begüm’ler Zilan’lar, Ata’lar Doğukan’lar hak etti vatan haini generallerden sökülen rütbeleri; bebelerden 95 yaşındaki ninelere-dedelere kadar herkes HÜRGENERAL oldu kanlı gecenin sabahında. O güne kadar mesafeli durdukları TESPİH’e birer halka da onlar oldu o gece ve anladılar bu işin VATAN SAVUNMASI olduğunu... ve ayaklarını koydular yılanın deliğine korkusuzca… ısırıldılar... ve önden gittiler... ve vardılar varacakları yere... ve helal ettiler haklarını geride kalan yiğitlere.

Başbakanımız sayın Binali Yıldırım; “Milletimin alnından öpüyorum” dedi ya zafer sonrası teşekkür konuşmasında; ne haddimize alnından öpmek;

Ben bu milletin ayaklarının altından öpüyorum. Şehidlerine imreniyorum; her geride kalan, şehidliğin teğet geçtiği kahraman milletimin namuslu insanları gibi.

Ekim ayının başlarında, sivil görünümlü halk ve hain “Emniyet”çiler eliyle bir ihtilal beklerken;

Bilumum şer güçlerin neler yapabileceklerini biliyorduk da; sabah aksam dua eden MANKURT’ların bu kadar şeytanlaşabileceklerini düşünememiştik.

Sinsi, ikiyüzlü, kalleş, komplocu, hırsız, sülük ve bukalemun olduklarını yıllardır biliyorduk da; gözünü kırpmadan kendi halkına en vahşi savaşı açabilecekleri aklımıza gelmezdi.

“İbadet halindeki tabanın” birçok bağlısı da, “Biz bu canavar yüzle ilk kez karşılaşıyoruz; bugüne kadar hep nur yüzlü abiler, ablalar tanıdık bizler; evet görüyoruz, ama aklımız kabullenmekte zorlanıyor; vicdanımız isyan ediyor; bunun bir açıklaması vardır mutlaka” diyerek şaşkınlığını ve hayal kırıklığını dile getiriyordu o akşam ve ertesinde.

İhaneti yapanlar, bunun en büyük ibadet olduğuna inanıyorlar oysa hala.

Temelinde yatan inanç ise; Ahir Zaman’da gelecek Mehdi’nin bütün dünyayı kötülerden kurtarıp, Hz. İsa’nın ineceği yeryüzünü O’nun gelişine hazır hale getirmek; barış ve adaletin hâkim olduğu bir dünya kurmak. Bu yapıya biat edenler, söz konusu Mehdi’nin O Zat olduğuna tam teslimiyetle iman ediyorlar.

1960’lı yıllarda vaiz olarak yola çıkan Bu Zat’ın öncülüğünde oluşan tüm organizasyonlar, beklenen Mehdi’ye ordu ve imkan hazırlamaya kilitlenmiş bir iman’ın ürünleridir. “Adanmış Ruhlar”, maddi-manevi bütün varlıklarını; canı, malı, ana-babayı, akraba, komşu ve arkadaşlarını, kendi geçmişini, onur ve omurgasını bu yolda harcamayı göze almış Fedailerden oluşuyor. Bu fedailer son hedefe ulaşmayı imanın birinci şartı olarak gördükten sonra, bu uğurda  adına her fedakarlığın bir fedailik olduğuna inandılar. İkinci şart ise; SON VURUŞ emri gelene kadar kendini gizlemek, bulunduğu mevki ve makamın bütün imkanlarını bu yolda seferber etmek.

Mehdi’nin askeriyseniz; hedefe ulaşmak imanın ikinci rüknü ise ve bu yolda gizlenmek üçüncü şart ise, bir ömür takiyye yaparak yaşamak zorunda olan maskeli bir hayat sürersiniz. Bu yolda karşılaşacağınız her olayda tavrınız değişmeyecek; inandığınız Din’in emir ve yasaklarını bu kutsal davayı hakim kılma adına terk etmek de bir ibadete dönüşecektir…. Buna iman eden bir insanın feda etmeyeceği hiçbir DEĞER kalmaz.

Bir devlet kurumuna girmek için önce Ana’nın başörtüsünü açtırırsın; “bir fotoğraflık” için.

Varsa babana, dedene; sakalını kesmesini rica edersin Allah rızası için.

Okulu bitirmek için başörtüsünü çıkarmak FÜRUAT’tandır.

Ordu’dan atılmamak için içki içmek ibadettir. Eşinle balolara katılmak, dans etmek, plajda mayolu poz vermek; Allah affetsin, mecbur kalırsan; haz almamak kaydıyla zina etmek, kendini başarıyla gizlemektir. Evlenirken modern birini bulmak zekice Bir karardır; zaten bu kararı da senin adına abiler-ablalar almaktadır derin stratejiler uğruna.

Namazı, orucu terk etmek en büyük ibadettir, eğer akşam kendinle baş başa kaldığında kaza edebiliyorsan gözyaşları eşliğinde. Gerekiyorsa göz işaretiyle bile yapabilirsin namaz ibadetini, yeter ki kendini gizleyebilesin.

Allah’ına, Peygamberine, Dinine, Kur’an’ına, namusuna, vatanına, bayrağına, canına, malına zarar gelse de, DAVA’nın zarar görmemesi adına susmak, nefretini içine atıp kahrolmak en büyük cihattır. “Korktu” desinler; sen O Gün’e biriktir bütün öfkeni ve silahını.

Bu davayı anlayamamış herkes, anan-baban da olsa, en yakının da olsa dava arkadaşlarını onlara tercih edeceksin.

Dindar insanlarla, grup ve cemaatlerle bağını koparıp başka din mensuplarıyla haşır-neşir olacaksın ki;

Onların yanlışlarından seni de sorumlu tutmasınlar. Müslümanlara karşı şedid, kafirlere karşı yumuşak ol ki, modern dünyada daha bir itibarlı olasın.

İnanmışların her yeri ele geçirmesi için ne gerekiyorsa ibadet bilinciyle yapmalısın: 

Sınavlarda soruları çalıp Hizmet Hareketi’nin neferlerine sunmak; çalınmış sorularla kadroları ele geçirmek savaşta hiledir; ve bu, bu

 Efendimizin sünnetidir!

Hareketin içinde olmayan kim olursa olsun, onları ihbar etmek, önlerini kesmek, komplo ve kumpaslarla, iftiralarla onları makamlarından edip Mevzi’ye kendi adamlarını yerleştirmek; en başarılı savaş stratejisidir.

İstihbarattaki adanmış üç harflileri devreye sokarak, herkesin en mahrem ses ve görüntülerini kaydedip günü gelene kadar Hizmet Havuzu’nda saklamak, gerekli görülenleri Servis Etmek; en büyük satranç oyunu sanatıdır.

Adalet terazisinde kendi yandaşlarını korumak, Düşman’ları cezalandırmak için terazinin kefesine taş koymak; en büyük dava adamlığıdır.

Kendi hedefine ulaşmak için terör örgütleriyle işbirliğine girmek; iktidarı başarısızlık göstermek için suikastler yapmak ve bunu hükümetlere fatura etmek; en yüksek zeka örneğidir.

Devletin imkanlarını hizmetin emrine vermek için herkesi seferber etmek büyük bir deha örneğidir.

……Ey oğul, sen bütün bunları bir ibadet şuuru içinde yapıyorsan, dıştan bakıldığında (zahirde) haram gibi görünen tüm bu eylemlerin, Allah katında en büyük ibadettir. Çünkü sen bütün bu haramları için sızlaya sızlaya, gözyaşları içinde icra ediyorsan, bir değil, iki sevabı birden işliyorsun. Mehdi hazretlerinin yolunu açarken bir yanda, Allah için günah işlemek zorunda kalmanın vicdan azabıyla tevbe ediyor, gözyaşı döküyor; insanlığın ebedi kurtuluşu için kendini feda ediyorsun.

 Ne diyordu Bediüzzaman: “Milletimin imanını selamette görürsem cehennem alevlerinde yanmaya razıyım.”

Her darbeci ŞAKURT (mankurtlaşmış sakirt)’in, abdestini alıp FETİH SURESİ’ni okuduktan, besmeleyle silahını kuşanarak, SON ALTIN VURUŞU yapacağı bilinciyle adım attığını hala anlamakta zorlananlara bir nebze aydınlatıcı fikir olur diye anlattım bunları. 

Muhtemelen SON VAAZ’da şöyle buyurmuştur Hz. Mehdi(!):

“İnsanlığın kurtuluşu için bu fırsatı kullanmak hepinize farzdır. Önünüze kim çıkarsa çıksın yok etmek zorundasınız. Evet, sizler bir karıncayı ezemeyecek kadar merhamet sahibisiniz. Ama bugün merhamet ederseniz, insanlığın bundan sonraki bütün cinayetlerinin vebali sizin üzerinizde kalacaktır.

Dünyanın adaletle yönetilmesi için önünüze engel olarak dikilenler, ananız-babanız da olsa, kadın, bebek de olsa, komutanınız da olsa “Allah affetsin” diyerek öldürmek zorundasınız. Bedir Savaşı’nı, Uhud Savaşı’nı hatırlayın. Kardeş kardeşe, baba oğula karşı değil miydi o gün? Hazreti Fatih, devletin bekası için kundaktaki kardeşini öldürmek zorunda kaldığında onun yüreği sızlamadı mı sanıyorsunuz? Sizler bu yola çıkarken her şeyinizi adamadınız mı? İbrahim en sevdiği İsmail’ini kurban ederken gözyaşı akıtmadı mı; Ebu Bekir oğluna kılıç çekerken ağlamadı mı sanki? Efendiler efendisi amcalarıyla karşı karşıya geldiğinde yüreği parçalanmıyor muydu sizce?

Kardeşlerim! Karşınıza çıkacak olan “ahmak sürüleri”nin yanında çokları da ne yaptığını bilmeyen zavallı Anadolu insanı, bilmiyor değilsiniz. Merak etmeyin; sizlerin gözyaşları içinde sıktığınız o kurşunlar hedefine ulaşır ve dünya Cennet’e dönerse, Allah bu kargaşada ölenleri de şehidler mertebesine eriştirir inşallah. 100, 200, 500 insanın 60-70 yıllık ömrü mü önemlidir yoksa tüm insanlığın kurtuluşu mu? Haydi yiğitlerim; bu uğurda ölen de şehidtir, öldüren de. Gazanız mübarek olsun!”

TARİHE DİPNOT: 

1) Hasbelkader bugün doğru safta duran bütün tarikatlar için düşünme vaktidir. Aklını Şeyh’lere emanet etmiş her mürid potansiyel bir ŞAKURT’tur. Özgür düşünceli Müslümanların yetişmesi için başta Diyanet Teşkilatı ve Milli Eğitim Bakanlığı ve Sahih Müslümanlığın Önderlerine büyük görev düşmektedir. Kontrol dışındaki tüm Kur’an kursları, yurtlar, evler, tekkeler, zikir meclisleri, başıbozuk meczupların elinden kurtarılmalı, müminler özgürleştirilmelidir. Rehin alınan sadece Genelkurmay başkanı değil, tüm saf Müslümanlar bu din tüccarlarının dergahlarında rehin tutulmaya devam edilmektedir.

2) Bu ülkenin, şezlong ve açık büfe görmemiş, okuma yazması olmayan çocukları tank paletlerinin altına yatarken, Amerikalarda mastır yapmış, Bağdat Caddesi’nde ralli yapıp tankları alkışlayanların hangisinin sandıktaki OY’u daha kıymetlidir?.. anlaşıldı.

3) Tanzanyalı saatçiler, Pakistanlı kağıt toplayıcılar, konfeksiyonda ekmek kazanan Suriyeliler, işsiz Türkistanlılar, vatan bildikleri bu ülkenin direnişçileriyle omuz omuza kurşun yiyenlerle, “Tayyib’in gideceği” sevinciyle marketlere hücum edip birkaç günlük gıda stoklamakla meşgul olanlar; tencere tava takırdatan ya da ATM’lerde kuyruk olanlar kıyaslandığında vatandaşlığa kimin daha layık olduğu da değerlendirilecek elbette.

4) Gecenin cehenneminde ekranlarından maç seyreder gibi çekirdek çitlemesi eşliğinde sonucu bekleyenler, maçın bitiminde galibin bayrağını balkonuna asıp kalabalıklara karışanları da…

5) GÜNEŞİN BATIDAN DOĞDUĞUNU gördükten sonra yapacak hiçbir şeyleri kalmayıp dillerinin ucuyla darbe kınama mesajları yayınlayanları…

6) Ama buna rağmen geri çekilip kendilerine yeni mevzi kazmakta olanları…

7) Darbenin patronunun Amerika, FETÖ’nün de onun kuklası olduğunu, Amerika’nın ipinin de Dünya Siyonizm’inin elinde olduğunu…

8) Şakşakçılarının da Avrupa ve kukla İslam dünyası olduğunu…

9) Batılı tüm haber merkezlerinin ZAFER haberini verememenin hırçınlığıyla yalan haberlerle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını…

10) İslam dünyasında, Türkiye ile sevinen, Türkiye ile üzülen milyonlarca insanın, başta Mekke’de olmak üzere bizlerle beraber dua ettiklerini biliyor ve bu ülkenin insanını selamlıyorum…

 

Not: 15 Temmuz Darbesi’nin püskürtülmesinden 15 gün sonra kaleme aldığımız, darbecilerin ruh halinin ve darbenin kodlarının deşifre edildiği yazı: (Özgün İrade Dergisi/Ağustos 2016)

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —