Engin GÜLTEKİN

Tarih: 13.10.2025 12:58

SESSİZ ÇIĞLIK: VİCDANIN SUSTURULDUĞU BİR TOPLUM ÜZERİNE

Facebook Twitter Linked-in

Bir birey ve bir sosyolog olarak bu toplumda gözlemlediğim en büyük problemlerden biri; bireylerin önemli bir kısmının toplumsal sorumluluk ve duyarlılık bilincinden yoksun oluşudur. Bu duyarsızlık, yalnızca kişisel bir eksiklik değil, aynı zamanda bir ahlaki çözülme ve toplumsal yabancılaşma göstergesidir.

İnsanların büyük çoğunluğu, bir sorun kendisini doğrudan etkilemediği sürece, o sorunu görmezden gelmeyi tercih ediyor. Toplumsal empati, yerini bireysel konfor ve bencilliğe bırakmış durumda.

Toplumda narsist, egoist, sadist, mazoşist ve hedonist insanlar her geçen gün artmaktadır.

Birkaç örnek bu trajik tabloyu daha somut hale getirir.

Bir kişi bir işe girdiğinde (nasıl girdiğini sorgulamayacağım. Bu da başka bir yazı konusu) işsiz kalan milyonların dramı umurunda olmuyor.

Kendi çocuğu öğretmen olan biri, asgari ücretin bile altında çalışan 100 bin ücretli öğretmen ya da atanmayı bekleyen 600 bin öğretmen artık onun gündeminde bile değil.

Bir başkası, üniversitede akademisyen olmayı başardığında, iki doktora yapmış ama inşaatta çalışan gençlerin hikâyesi ona yabancı hale geliyor.

İnsanlar kafeleri dolduranlara, bir başkasının bir aylık geçindiği ücreti bir lokanta hesabı olarak ödeyenlere bakıp o lokantanın önünden dahi geçemeyenleri görmüyor ve bu kitlelerin sessiz çığlığını duymuyorlar.

Ben sözü söz sultanına bırakayım belki vicdanlar dile gelir. Belki kelimelerin kifayetsiz kaldığı bu toplumsal problem anlaşılır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir.”

“Bir Müslüman, kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe kâmil iman etmiş olmaz.”

“Biriniz bir kötülük (münker) gördüğünde onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”

“En büyük cihad, zalim bir sultana karşı hak sözü söylemektir.”

Bugün bu hadisler duvarlara asılmalı ve reçete olarak bu topluma sunulmadır. Ancak Peygamberin bu sözleri hayatın içinde karşılığını bile bulamıyor. 

Kürsülerde ayetleri ballandıra ballandıra okuyan, Peygamber’in hayatını coşkuyla anlatan birçok hoca, emeklinin bir ev kirasını bile ödeyemediği halini ağzına bile almıyor. Bu toplumun sessiz çığlığını duymuyor ve duyurmuyor.

Vicdan, sanki toplumun içinde susturulmuş bir çan gibi… Herkes onu duymak istiyor ama kimse çalmaya cesaret edemiyor.

Bu ülkenin sokaklarında, iş yerlerinde, okullarında, evlerinde bir sessiz çığlık dolaşıyor. Herkes duyuyor ama kimse duymamış gibi yapıyor. Görüyor ama görmemiş gibi yapıyor. Biliyor ama bilmiyor gibi yapıyor.

Eğer bir gün bu vicdan sessizliğini bozup dile gelirse, eğer bu toplumun içinde bir vicdan hareketi doğarsa; bu hareket yalnızca mevcut düzeni değil, duyarsızlığın üzerine kurulmuş tüm sahtelikleri yıkacaktır. Çünkü sessizliğin biriktirdiği öfke, en sonunda adaletin sesi olarak yankılanır.

Bu yüzden bugün yapılması gereken şey; suskun vicdanları uyandırmak, görmezden gelinen acıları görünür kılmak ve her bir insanı, insanlığın ortak sorumluluğunu omuzlamaya davet etmektir.

Çünkü vicdan sustuğunda toplum çürür; vicdan konuştuğunda ise insanlık yeniden dirilir.

Bu satırlar bir isyan değil, bir diriliş çağrısıdır.

Çünkü sessizliğe gömülmüş bir toplumun kurtuluşu, vicdanların yeniden konuşmaya başlamasıyla mümkündür.

Bu yazı; makam, statü veya menfaatin değil, insanlığın sesi olma çabasıdır.

Her gün yanı başımızda yaşanan acılara kayıtsız kalmanın, insanlığın en derin felaketi olduğunu hatırlatmak içindir.

Bugün kimse duymuyor gibi görünse de, ben biliyorum ki vicdan susmaz; sadece bir süre susturulur.

Ve bir gün, sessiz çığlıklar birleşip adaletin yankısına dönüşecektir.

O gün geldiğinde, herkes kendi payına düşeni alacak ve sessizliğiyle yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır.

O hâlde, susmayalım.

Bir mazlumun, bir emekçinin, bir öğrencinin, bir annenin, bir emeklinin çığlığına kulak verelim.

Çünkü her çığlık, aslında insanlığın son kalan sesidir.

 

Selam ve dua ile...

Engin GÜLTEKİN

Eğitimci-Yazar-Sosyolog


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —