Ömer Naci YILMAZ

Tarih: 28.08.2025 13:47

SAMİMİYETİN IŞIĞINDA BİR SEVDA

Facebook Twitter Linked-in

İnsan hayatında bazı anlar vardır ki kalıcı izler bırakır. İnsanın iç dünyasını aydınlatan, kalbine ışık düşüren, yolunu berraklaştıran bu anlar, aslında Rabbimizin bir lütfudur. Bazen bir yolculuk, bazen bir dua, bazen de bir bakış insanın bütün dünyasını değiştirebilir. Çünkü iman sadece akılla kavranacak bir mesele değildir; iman, gönlün en derin yerinde kök salan bir sevda, bir aşk, bir teslimiyet işidir.

İşte bu hakikati, kutsal yolculuklarda, özellikle de Peygamber sevgisiyle yoğrulmuş ibadetlerde daha güçlü hissederiz. Kâbe’nin etrafında yapılan bir tavaf, aslında dünyanın bütün yüklerinden, dertlerinden, kaygılarından arınmanın sembolüdür. Orada Rabbine yönelmiş bir kul görürsünüz; gözleri ışıl ışıl tebessüm eder, yüzü ay parçası gibi parlar, mimikleri insanın içini ısıtır. Hatta öyle anlar olur ki, dişleri bile sanki gülüyordur. O tebessüm, sadece dudaklara yansımış bir mutluluk değil; kalbin huzurunun, ruhun selametinin dışa vurumudur.

Orada gördüğümüz bir mümin, adeta Peygamberimizle karşılıklı sohbete dalmış gibidir. Zaman zaman dua eder gibi, zaman zaman sanki O’nunla kucaklaşıyor gibidir. Dünyayı ve dünyanın getirdiği bütün endişeleri geride bırakmış, bütün benliğiyle Rabbine teslim olmuş, O’nun peygamberine sevdalı olduğu her hâlinden anlaşılmaktadır. Bu hâl, insanın zihninde şu gerçeği netleştirir: Bu iş sadece bilgiyle olacak bir şey değildir. Bilgi gereklidir, bilgelik kıymetlidir; ama kalbi yakmayan bilgi, gönlü titreltmeyen hikmet insanı gerçeğe taşımaz. Bu iş, tam anlamıyla bir sevda işidir; bir aşk işidir, bir samimiyet işidir.

İman, sadece kelimelerle ifade edilen bir kabul değildir. İman, kalpte doğan bir ışıktır, bir güven, bir teslimiyet ve en önemlisi bir sevgidir. Peygamber sevgisi bu sevginin en somut göstergesidir. Çünkü Peygamberimize duyulan sevgi, aslında Rabbimize olan sevginin bir yansımasıdır. Onu sevmek, onun yolunda yürümek, onun gibi yaşamak demek, Allah’a yaklaşmanın en emin yoludur.

Fakat bu sevgi kuru bir iddia ile olmaz. Sevgi, davranışlarda görünür hâle gelir. Tebessümde, merhamette, fedakârlıkta ve samimiyette ortaya çıkar. Bir insanın kalbinde Peygamber sevgisi varsa, onun yüzünde de bu sevginin yansıması olur. İşte tavaf eden bir müminin yüzündeki huzur, o sevdanın dışa vurumudur.

Samimiyet, iman yolculuğunun en temel taşıdır. İnsanı Rabbine en yakın kılan şey, samimiyetidir. İbadetler samimiyetle yapılmadığında birer ritüel olmaktan öteye geçmez. Fakat samimiyetle kılınan bir namaz, gönlün en derinlerinden yükselen bir dua, Rabbimizin huzurunda gözyaşlarıyla edilen bir yakarış, kul ile Allah arasında kopmaz bağlar kurar.

Peygamber Efendimiz (sav), hayatının her anında samimiyetin en güzel örneğini ortaya koymuştur. O’nun tebessümü, O’nun duası, O’nun insanlara yaklaşımı hep samimiyetin izlerini taşır. Müslümanların da birbirlerine karşı en çok ihtiyaç duydukları şey budur: Samimiyet. Çünkü samimiyeti kaybeden bir toplum, güveni kaybeder; güveni kaybeden bir toplum da dağılır.

Sevda, insanın hayatını dönüştüren bir güçtür. Rabbine ve peygamberine duyulan sevda, insanı daha merhametli, daha adaletli, daha sabırlı kılar. Çünkü sevgi, insana sorumluluk yükler. Sevdiği kişiye benzemek, onun yolunda yürümek isteyen insan, yanlışlardan uzak durur, iyiliğe yönelir.

Bir müminin gözlerindeki ışık, yüzündeki huzur, dilindeki dua hep bu sevdanın eseridir. Orada anlarız ki asıl gıpta edilecek şey, dünyalık makamlar, servetler, şöhretler değil; Rabbine aşk ile yönelmiş bir kulun samimi hâlidir. Çünkü o hâl, insana hem bu dünyada huzur, hem de ahirette kurtuluş getirir.

Günümüz dünyasında insanlar bilgiye kolayca ulaşıyor. Fakat bu bilgi çoğu zaman kalbi beslemiyor. İnsanlar daha çok biliyor ama daha çok huzursuz oluyor. İşte burada samimiyet devreye giriyor. Samimiyet, bilgiyi hikmete dönüştüren, sevgiyi ibadete çeviren, imanı hayata taşıyan yegâne değerdir.

Toplum olarak da en çok samimiyete muhtacız. Peygamber sevgisi, iman, sevda ve samimiyet olmadan sadece kavramlar olarak kaldığında, bizi birleştirmez; aksine yorar. Oysa samimi bir iman, samimi bir sevgi toplumun bütün yaralarını sarar.

İmanın özü, kalpteki sevdadır. O sevda Peygamberimize yöneldiğinde insanın ruhunu kanatlandırır. Samimiyetle birleştiğinde ise insanı huzurla doldurur. Orada anladığımız gibi, mesele bilgi değil; mesele gönülden gelen bir bağlılık, içten bir teslimiyet ve derin bir sevgidir.

Ve şunu unutmamak gerekir: Samimiyeti telkin etmeyen herkes bizi yordu. Sahi bizi niye yordunuz?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —