Mahmut Olgun

Tarih: 06.11.2025 16:51

Popülizm Ve Yeni Nesil Firavunlardan Kurtuluş Yolları

Facebook Twitter Linked-in

Popülizm, modern çağın en sinsi virüslerinden biridir. Görünüşte halkın sesi olma iddiası taşır; fakat gerçekte insanı, yani özneyi kendi hakikatini kurma imkanından mahrum bırakır. Kitleleri bilinçli yurttaş olmaktan çıkarır, tepkisel kalabalıklara dönüştürür. Düşünceyi slogana, vicdanı alkışa, hakikati popüler onaya teslim eder.

Bu nedenle popülizm, sadece bir siyaset biçimi değil, insanın varoluşuna yapılan bir saldırıdır. Özne olma iradesini yok eder, insanı edilgen bir nesneye dönüştürür. Kalabalığın duygularını köpürtürken, bireyin iç sesini susturur. Böylece insan, kendi aklını değil, kalabalığın duygularını izlemeye başlar; kendi vicdanını değil, lidere bağlılığını kutsar.

Fakat devlet, bu tahribatı onaracak bir mekanizma olmalıdır. Devletin gayesi, bireyi kalıplara hapsetmek değil; onun içindeki iyiliği, merhameti ve adalet duygusunu yeşertecek zemini kurmaktır. Tıpkı doğanın bir çekirdeğin filizlenmesi için ışık, su ve toprak dengesini sağlaması gibi, devlet de adalet, özgürlük ve düşünce dengesini kurmakla mükelleftir.

Gerçek bir devlet, kudretini bireyin zayıflığında değil, onun olgunluğunda arar. Çünkü özneleşmiş insan olmadan ne adalet yeşerir, ne de hakikat kök salabilir. Popülizm özneyi yok eder; devlet ise özneyi var etmelidir.

Bugün insanlık, bu farkı ayırt edemediği için barbarlaşmaktadır.

Gazze’de, Sudan’da, Suriye’de ve daha nice mazlum coğrafyada, insanın içindeki kötülük dışa taşmış durumda. Yeni nesil firavunlar yeniden sahnede; ellerinde bombalar, dillerinde “özgürlük” nutukları… 

Fakat bu kez halklar da sessiz. Sessizlik, zulmün en güçlü ortağına dönüşmüş durumda. Ekonomik çöküntüyle, medya manipülasyonuyla, popülist liderlerin büyüsüyle uyuşturulan kitleler, hakikate karşı sağır, mazluma karşı kör hale geldi.

İnsan neden barbarlaşır?

Çünkü hakikatten kopar. Vicdanını susturur, kalabalığın sesiyle avunur. Kendini tanımadan dünyayı değiştirmeye kalkar. Kendi nefsiyle hesaplaşmadan başkasını yargılar. Ve kötülük, dışarıdaki bir düşman değil, insanın içinde uyanır.

Oysa İslam, insanın bu iç fesadını dönüştüren en köklü medeniyet çağrısıdır.

“Kim bir canı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibidir” (Maide, 32) buyrulur.

Bu ayet, insanı özneleştirir; ona sorumluluk, bilinç ve vicdan kazandırır.

İslam’ın rahmet ve adalet merkezli değerleri, barbarlığa karşı insanlığı ayağa kaldırmanın yegâne yoludur. Çünkü hakiki iman, zulmü reddetmeyi, fesadı durdurmayı, mazluma omuz vermeyi gerektirir.

Bugün insanlığın yeniden dirilişi, sloganlarla değil, bu değerlerle mümkündür.

Popülizmin sahte kurtarıcıları değil; adaletin, merhametin ve hakikatin izinde yürüyen bilinçli özne insan kurtaracaktır bizi.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —