Engin GÜLTEKİN

Tarih: 07.12.2025 08:12

KURTULUŞUN REÇETESİ: VAROLUŞUNU TANIMAYAN İNSANIN YENİDEN İNŞASI

Facebook Twitter Linked-in

İnsan, Allah’ın yarattığı bütün varlıklar içinde en müktesabatlı, en potansiyelli, akıl sahibi ve aklını kullanabilecek biçimde yaratılan üstün bir varlıktır. Nitekim Kur’ân şöyle buyurur:

“Biz insana iki yolu (doğruyu ve eğriyi) göstermedik mi?”
(Beled 90/10)

Ne var ki insan, böylesine büyük bir donanıma sahip olduğu kadar aciz, noksan ve kendi başına bir “hiç” hükmündedir:

“İnsan, daha önce hiçbir şey değilken onu yarattığımızı düşünmez mi?”
(Meryem 19/67)

Çünkü insan sınırsız bir gücün sahibi değildir; sınırsız ve mutlak güç sahibi yalnızca Allah’tır:

“Güç de kudret de yalnızca Allah’ındır.”
(Bakara 2/165)

İnsan sınırlandırılmış bir varlıktır. Bu fani hayatta ona bir sınır, bir hudut konulmuştur. Haddini bilsin, kulluğu tanısın, Rabbini bulsun diye…

Haddini bilmeyen insanların dünyayı nasıl yaşanmaz hale getirdiklerini tarih boyunca da bugün de görmekteyiz. Allah’a kulluğu reddedenlerin, Allah’ı tanımayanların yaşadığı hayat; boşa harcanmış, anlamdan yoksun, ham bir çabadan başka bir şey değildir.

Kur’ân şöyle uyarır:

“Onlar, dünya hayatını oyun ve eğlence sandılar; ahireti ise unuttular. İşte asıl hüsran budur.”
(Ankebût 29/64)

Peygamber Efendimiz (sav) buyurur:

“Kıyamet günü, ömrünü nerede tükettiğinden sorguya çekilmedikçe kulun ayakları yerinden kıpırdamaz.”
(Tirmizî, Kıyamet, 1)

Bir ozan ise bu hakikati şöyle özetler:
“Boşa geçer ömür, yönünü bulmazsa; yolunu bulan ise hem dünyayı hem ahireti kazanır.”

Aş–İş–Eş arasına sıkışan İnsanın daralan dünyasından kurtulması gerekir. Varoluşsal bir bilinçten uzak bir dünya tasavvuru kurulduğunda insan, kendisini sadece aş–iş–eş üçgenine sıkıştırır.
Oysa insan “en güzel biçimde yaratılmıştır”:

“Andolsun, biz insanı en güzel biçimde yarattık.”
(Tîn 95/4)

Fakat varoluş bilinci gelişmeyince:

“Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik.”
(Tîn 95/5)

İşte insanın iniş ve yükselişi, iman ve kulluk bilincine bağlıdır.

Dünyaya bir film yazmaya değil, yazılmış bir filmin rolünü oynamaya geldik. Biz bu dünyaya kendi filmimizi yazmaya gelmedik; Allah’ın kurduğu sahnede O’nun belirlediği rolü oynamaya geldik.
Rabbimiz bize bir rol vermiştir: Kulluk rolü.

“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
(Zâriyât 51/56)

Bu rolü hakkıyla oynayanlara Allah’ın vaadi açıktır:

“Kim Rabbine mümin olarak kavuşursa onun için yüksek dereceler vardır; içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleri...”
(Tâhâ 20/75–76)

Kadercilik değil, sorumluluk bilinci gerekli. İnsan bu hayata mesuliyet ve sorumluluk sahibi olarak gelmiştir.
Kendi sorumluluğunu başkasına atarak kurtulamaz.

“Her nefis, kendi kazandığından sorumludur.”
(Müddessir 74/38)

Bu yüzden; ne kaderiyye, ne cebriyye, ne de başka izmlerin pasifliğine sığınmadan, kendi sorumluluğumuzun farkına vararak yaşamak zorundayız.

İzmlerin ve ideolojilerin iflas ettiği bir çağda insanlığa yol gösterecek tek kişi, tek lider, tek rehber:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Son Nebi, Hz. Muhammed Mustafa’dır.

Onun yolu yolumuz; onun davası davamızdır.
Hz. Muhammed’in konuşulmadığı, onun ahlakıyla ahlaklanılmadığı bütün işler kısırdır, batıldır, faydasızdır.

“Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için güzel bir örnek vardır.”
(Ahzâb 33/21)

İnsanlığın kitabını yeniden yazmaya gerek yoktur.
Allah insanı nasıl bir varlık olarak yarattığını Kitabında açıklamıştır.
Kitaba dönüş olmadıkça huzur gelmeyecek, insan özünü bulamayacaktır.

Asr-ı Saadet’e dönüş, Kur’ân’a ve Sünnete sadakatle başlar.

Ümmetin Perişan Hâlinden Çıkış Reçetesi

Bugün ümmet; güç, kudret, birlik ve izzetini kaybetmişse bunun temel sebebi:
Varoluş bilincini yitirmesi,
kulluğu unutması,
tarihteki rolünü terk etmesidir.

Kurtuluş reçetesi şudur:

1. Kulluğa dönüş:

İnsan yeniden kendisinin kul olduğunu, Rabbinin Allah olduğunu, yol göstericisinin de Resûl olduğunu idrak etmelidir.

2. Sorumluluk bilinci:

“Ben ne yapabilirim?” diyen, yük alan, taşıyan, üretip dönüştüren bir nesil yetişmelidir.

3. Varoluş bilinci (Amentü bilinci):

İnsanın yeryüzünde halife oluşunun farkına varması; varlığını yaratılış hakikatiyle yorumlaması gerekir.

4. Ahlakı yeniden inşa:

Rasûlullah’ın ahlakı yaşanmadıkça, ümmet ahlaksızlığın, kirliliğin ve dağınıklığın içinde kalacaktır.

5. Kitaba dönüş:

Kur’ân merkeze alınmadan, sünnet rehber edilmeden hiçbir hareket, hiçbir kurum, hiçbir proje sonuç vermeyecektir.

6. Yeni bir medeniyet tasavvuru:

Aş–iş–eş üçgenine sıkışmış bir insan değil; tevhid, adalet, merhamet ve ahlak ile yeniden doğrulan bir “insan ideal tipi” oluşmalıdır.

Ey insan!
Varsın dünya seni unutsun,
Varsın çağ sana sırt çevirsin…
Sen kendini, varoluşunu, Rabbinin sana biçtiği rolü unutma!

Unutma ki:
Yeryüzü, Allah’a gerçek manada kul olanların omzunda yeniden doğrulacaktır.

Ümmetin beklediği sensin.
Tarih senden rolünü bekliyor.
Allah seni bu rol için yarattı, bu rol için donattı, bu rol için sahneye çıkardı.

Rolünü oyna!
Seni cennete götürecek rolü…
Seni insan yapan rolü…
Seni kendine getirecek rolü…

Ve unutma:

“Gerçekten Allah, kendi durumlarını değiştirmedikçe bir toplumu değiştirmez.”
(Ra’d 13/11)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —