Fedakar KIZMAZ

Tarih: 20.10.2025 13:54

Köpek Duası(*)

Facebook Twitter Linked-in

”Sakın o evin önünden geçme tamam mı; yolun biraz uzayabilir ama en azından başın belaya girmez’, derdi Babacığım. ‘Isırgan bir köpek var orada, sahipleri de de hak hukuk bilmeyen sorumsuz insanlar. İnsan böyle tehlikeli bir köpeği bağlamalı değil mi. Hem Müslümanlık günde beş kere camiyi ziyaret midir yoksa insanların şerrinden emin olduğu insan olmak mıdır ha?” diyerek bir yandan da köpeğin sahiplerine söylenirdi…

Adı Çomar, herkesin tir tir titrediği, yolunu değiştirdiği bir evcil canavar… Havlaması bile köyün öbür yamacındaki çocukların, kadınların ve dahi erkeklerin betinin benzinin atmasına yeterdi. Bugüne kadar kaç çocuğu kovaladığı, kaç kadının eteğini yırttığı, kaç adamın ‘şu köpeği zehirlemek lazım’ dediğinin haddi hesabı yoktur. Hatta zaman zaman eline silahı alıp ‘vuracağım şu köpeoğlunu’ diyerek kapıya yönelen kaç erkeği yalvar yakar geri döndürmüştür karısı kızı…

Herkesin yolunu değiştirdiği o evin önünden geçmekten hiç korkmazdım ben. Arkadaşımdı o benim. Başkalarının anlattığı o korkunç görüntüyü ben görmedim, bana doğru koşarken ne ağzı köpürüyordu ne havlama sesi çıkıyordu ağzından ne hırıltı; o evin önüne yaklaştığımda kuyruğunu sallaya sallaya koşar adım gelir ön ayaklarını havaya kaldırır boynuma sarılmak isterdi. Annemin temizlik saplantısı olmasa müsaade ederdim ama o patilerindeki çamur ya da toz izi ne kadar silsem de izi kalacağı için müsaade etmezdim sarılmasına, okşardım sadece. Eve gittiğimde annem ‘yine o mendeburu ellemişsin’ diye kızar, ellerimi sabunla yıkadığımı görmeden rahat edemezdi. Neymiş, kokusu bile çıkmıyormuş elimden ve anlıyormuş yine onunla birlikte oynadığımı. ‘Elli çeşit hastalık yayar, necis hayvana el sürülmez, onun olduğu yere melaike bile girmez’ derdi. Bir defasında bakır kovada yemek götürmüştüm de gizlice, yedi defa toprakla çamurla yıkadıktan sonra yine de içine sinmemiş olacak ki o kovayı, o günden sonra ahırdaki buzağıya su kabı olarak kullanmaya başlamıştık.

Arkadaşlarım ‘cesur yürek’ lakabı takmışlardı. Evine gitmek için köpeğin menzilinden geçmek zorunda olan arkadaşlarım akşam hava kararmaya başladığında oyunun zevki ile Çomar korkusu arasında tercih yapmaya mecbur olduklarından gözümün içine bakar, kendilerine eşlik edeceğimin sözünü aldıklarında karanlık çökene kadar rahat rahat oyuna devam ederlerdi. Ama her defasında kapıya bıraktığımda anası veya babası geç kalmalarının suçlusu olarak beni işaret edip ‘sen olmasan akşam ezanından önce gelirdi bu, bir daha getirme ki bak bakalım geç kalıyor mu?’ diye paylarlardı; çocuk dediğin akşam ezanıyla evde olmalıymış, cinler periler bile çarpabilirmiş Allah muhafaza. Felak ve Nas surelerini okursak köpekten değilse bile görünmeyen bu tür varlıkların şerrinden biiznillah muhafaza olurmuşuz. Ama arkadaşlarım köpek duası bildiğimden o kadar eminler ki kendilerine de öğretmem için ne yalvarmalar, ne ‘sadece bana söyle kimseye öğretmem’ yeminleri ediyorlar, ne ayrıcalıklı ikramlar yapıyorlar ama öyle bir dua bilmediğime inandıramıyorum. Neymiş, o duayı okuyup sağıma soluma üflüyormuşum, köpekten korunuyormuşum, ama bencilin de tekiymişim, ilmin zekâtı onu öğretmekmiş. Ama ben o zekâtı vermiyor muşum…

Bir akşam vakti gene oyunun en zevkli anında köyün en dışında evleri olan Ömer, ‘ya duayı öğret ya da bana eşlik et bu akşam’ diye ısrar etti, maksadı biraz daha oynamak. Kulağına eğilerek ‘tamam’ dedim ‘o duayı sana bu akşam öğreteceğim, yalnız bana müsaade, bi eve gidip dua kitabını getireyim.’ Mutluluktan boynuma sarıldı, kimseye söylemeyeceğine yemin etti. Dedim ‘yemin etme, zekât vermeyeceğim diye yemin mi edilir’, gülüştük.

Yol boyunca sordu durdu, hani köpek duası kitabı, hadi göster, hadi ama… Köpek bizim sesimizi duydu da mı yoksa kokumdan mı anladı yaklaştığımızı koşarak geldi yanımıza, arkadaşım arkamda tir tir tabii. Koynuma sakladığımı çıkardım, ‘İşte dedim Ömer kardeşim KÖPEK DUASI KİTABI’ Şaşkınlıkla bakarken bir yandan, ‘ama bu ekmeeek, kitap değil ki’ diyordu. Dedim ‘Ömer kardeşim ekmeğin içinde yazıyor o dualar, bak sana okuyayım.’

‘Ekmek en güçlü silahtır, dostuna da düşmanına da karşı.

Sana taş atana sen ekmek at. Havlayan köpeğe de ekmek at.

İnsan iyiliğin kölesidir. Her damara girilecek bir yol vardır.’

Ve ekmeği Ömer’e verdim okuması için. Ömer bir lokma kopardı ekmeğin ucundan köpeğin tarafına attı. Lokmayı yiyen köpek dostça yaklaştı Ömer’e, kuyruğunu da sallamaya başladı bu arada. ‘Korkma’ dedim, ‘bir parça daha kopart ve elinle ver.’ Öyle yaptı Ömer, kocaman ekmeği parça parça kendi elleriyle yedirdi Çomar’a.

‘Hadi iyi geceler Ömer’ dedim, ‘benden bu kadar, artık yalnız gidebilirsin eve.’ Baktım Çomar Ömer’in yanında gidiyorlar arkadaş arkadaş… Ömer gülerek seslendi: ‘Yusuf kardeş, bu köpek duası çok kolaymış be…’

 

*)Not: Bu yazı, Özgün İrade Dergisinin Ağustos 2017(150.) sayısında yayınlanmış olup önemine binaen “yeniden” yayınlıyoruz.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —