Mustafa KOLCU

Tarih: 29.12.2025 14:52

KENDİNE YABANCILAŞMA

Facebook Twitter Linked-in

Kimsin sen?

İnsan, ne olduğunu dahi sonradan öğrenmiş bir varlıktır. “Ne oldum deme ne olacağım de.” sözü yerinde bir sözdür. İnsana ne olduğunu, niçin var olduğunu ve onu neyin beklediğini öğreten yüzlerce ayet vardır. Yüce Allah, zahirinde ve batınında bilgisinin bir kısmından kullarını haberdar etmiş; insanın kendi yerini ve değerini bilmesini dilemiştir.

İnsan, babası Hz. Âdem gibidir. Görünen değişse de asıl hep aynı kalmaktadır. Uyumak, uyanmak, yemek, içmek gibi temel ihtiyaçlarda değişen bir şey yoktur. İlk insan da son insan da aynı temel ihtiyaçlara muhtaçtır. Yemeğin kabı ve sunumu değişse de yeme ihtiyacı aynıdır.

İnsanın kullandığı eşyalar, beklentiler ve amaçlar zamanla değişebilir. Aynı gıdada olduğu gibi, asıl olan doğru kararlar alabilmektir. Kazanılmış birtakım olanaklar, değişimin etkisiyle kişinin aslına hükmetmeye başladığında insan kendine yabancılaşır. Gün geçtikçe arsızlaşan kişi, geçmişteki hâlinden utanır hâle gelir. Öyle ki haksızca dedesinin sofrasını, hocasının ilmini beğenmez olur; babasının fikrini, Rabbin dinini küçümser.

 

Aslı Korumak

Aslına yabancılaşan müminlere Rabbimiz şu uyarıyı yapmaktadır: “Daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd Suresi, 57/16)

Bu ikaz, kendine yabancılaşan insana hakikati hatırlatmaktadır. Aslından uzaklaşan insanın ilk hasar gören yerinin kalbi, yani muhakeme gücü olduğu bildirilmektedir.

 

Tefekkürü Değişenin Bakışı Değişir

“Müslümanım” diyerek İslam safında yer alanların tefekkürünü vahiy şekillendirir. Aksi hâlde hakikati düşünmesi ve hikmet denilen doğru davranış ve söylemi geliştirmesi mümkün değildir. İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli özellik iradesidir; müminleri diğer insanlardan ayıran ise inançtır.

Mü’min’in inkâr ehline benzemeye başlaması, helâkin de başlamasıdır. Oysa şeytanın, dost bildiklerine itirafı nettir: “Şüphesiz Allah size gerçek olanı vaat etti; ben de size vaat ettim ama size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben sizi sadece inkâra çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz.” (İbrâhîm Suresi, 14/22)

İslam’ın belirlediği sınırların dışında hayat ölçüleri belirleyenler, vahyin karşısında küfrün yanında yer alırlar. Müminlerin en önemli duyarlılığı, İslam’a düşmanlık yapanların yanlış hâllerine itibar etmemektir.

“Savaş, ölünce değil; düşmana benzeyince kaybedilir.” (Aliya İzzetbegoviç)

Düşmana benzemek kişiyi yüceltmez; tam tersine alçaltır ve esir eder. Hayatın hiçbir alanında vahyin rengini kirletmemek, müminlerin temel görevidir. İnsan aldanmaya meyillidir.
“Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” (Hûd Suresi, 11/113)

Rahman olan Allah, kullarının aldanıp suça, yani günaha karışmasını, yanlışa yataklık yapmasını; kendi aleyhlerine kötülükler biriktirmesini istememektedir. Varoluşun amacının doğru okunması ve üzerinde düşünülmesi emredilmektedir.

 

Çokluğun Sapkınlığı, Azlığı Azdırmamalı

Bütün zamanlarda çoğunluk, bugün olduğu gibi İslam’ın dışında kabuller edinmiştir. Batıla tabi olanların kimi şirke, kimi küfre, kimi nifaka sapmıştır. Azınlığın hidayet yolculuğu onlar için hep sorun olmuştur. Resullerin çağrısına ve hakikati savunanlara düşmanlık devam etmiştir.

İslam’ın düşmanları, sürecin sosyolojik şartlarına göre düşmanlığın şeklini ve rengini değiştirerek müminlerin zaaflarını kullanmayı bilmişlerdir. Bu nedenle inananların değişimi, kendi asıllarına yabancılaşmaları ve temel değerlerini ziyan etmeleri şeklinde tezahür etmektedir.

Sade bir örnek vermek istiyorum: Kısa bir zaman öncesine kadar insanlar azıcık yırtık ya da yamalı giysi giymek istemezlerdi. Bugün ise yırtık pırtık giysiler moda diye giydiriliyor. Daha neler neler sevdiriliyor; üstelik gelişmişliğin simgesiymiş gibi sunuluyor.

İsteyerek, ücretini ödeyerek küfrün hâllerine benzemekte sakınca görmeyen ümmetin çocuklarının hâli de büyüklerinin hâli de ortadadır. Ümmetin kendine yabancılaşması katlanarak devam ederken, bu olumsuzluğa direnenlere selam olsun. Bu yazı da direnebilmek içindir.

Geçmişte küfre düşmüş bütün toplumlar uyarılmıştır. Son vahyin uyarısı da bu yüzdendir. Kurtuluş, yalana yaranmakta değil; doğrudan vahye sarılmaktadır. Başka anlayışların beğenisi uğruna tevhid inancından taviz verenlerin, “Bizi doğru yola ilet; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil.” (Fâtiha Suresi, 1/6-7) duasıyla kendine gelme vaktini ziyan etmemesi gerekir.

 

Başkasına Özenmek

Peygamber Efendimiz (sav) buyurur: “Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)

Sevmek ve özenmek, hayatın akışı içinde herkesin iç dünyasında var olan duygulardır. Önemli olan kimi sevdiğimiz ve kime özendiğimizdir.

Özenmenin iki muhtemel sebebi vardır: Birincisi, bulunduğu durumu yeterli ve kıymetli görmemek; ikincisi ise başkasına ve başka şeylere heveslenerek onun gibi olma arzusudur. Bu durum insanı ikilemde bırakır.

Müslüman bireylerin ve toplumların vahiy ile ilişkilerindeki kırılmalar her çağda sorun olmuştur; bugün de devam etmektedir. İnsanlar, dün olumsuz yönlerini yerdiği şeylere bugün övgüler düzebilmektedir. Müslümanlar unutmamalıdır ki küfrün, son düzen olan İslam’a rızası yoktur.

 

Kökleri Kurutmadan Korumak

Ağaçların aşısı gövdeye uygun değilse meyve vermez. İnsanın kazanımları da böyledir. Kabullerle takınılan hâller uyumlu değilse sadece kargaşa çıkar. Beklentiler, kuru gürültüde ve hamasi sözlerde kalır. İslam’ın onaylamadığı her yol hüsrandır.

İslam’ın mensupları, ayetlerin aşısına göre şekil alır. Başka şekillere heveslenmek hem İslam’a hem de müminlere hizmetten uzaklaşmaya sebep olur. Kökü Kur’an-ı Kerim toprağından beslenen aklın dalları, asırlardır umut olmaya devam etmektedir. Akıllı Müslüman, tutunduğu dalı kesmez; yanlışlara yem olmak yerine umut olur.

Soracak adresi olmayan, bulunduğu yeri bilmeyen kaybolur.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —