İslam dünyası derken yalnızca ortak bir inanç topluluğunu değil; tarihin derinliklerinde kök salmış, geniş coğrafyalara yayılmış, farklı dilleri, etnik kimlikleri ve kültürleri kapsayan bir medeniyet havzasını kastediyoruz. Bu havza, tevhid inancının birleştirici ufku, adalet anlayışının yön verici ilkesi, merhamet ve dayanışma ruhunun kurucu değerleriyle yoğrulmuş; insanlık tarihine ilim, irfan ve erdem miras bırakmıştır.
Bugün yaklaşık iki milyarlık nüfusuyla Asya’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Malay takımadalarına uzanan bu topluluk; stratejik konumu, doğal zenginlikleri ve genç nüfus potansiyeliyle küresel gelişmeleri etkileyebilecek güçtedir. Ancak bu potansiyel çoğu zaman etkisiz kalmaktadır. Bunun nedeni yalnızca dış baskılar değil; içeriden kaynaklanan yapısal sorunlar ile düşünsel ve siyasal dağınıklıklardır.
Bölüm I: Temel Sorunlar
1. Siyasi İstikrarsızlık ve Yönetişim Krizi
Birçok İslam ülkesinde demokratik katılım yok denilecek kadar sınırlıdır; otoriter yönetimler ve kişiselleşmiş iktidar biçimleri yaygındır. Yolsuzluk, hukukun üstünlüğünün zayıflığı ve hesap verebilirlik eksikliği toplumsal güveni en alt seviyelere çekmektedir. Sömürgecilik mirası ve yapay sınırlar bu kırılganlığı tarihsel bir yük olarak daha da derinleştirmiştir.
2. Kimlik Sorunları
Müslüman toplumlar genel olarak modernleşme ile gelenek arasında sıkışmıştır. Mezhepçilik, bağnazlık, dinin istismarı ve yabancılaşma üreten modernleşme biçimleri ortak medeniyet bilincini zayıflatmaktadır. Bu kriz, genç nesillerde yabancılaşma, nihilizm veya dini-ideolojik aşırılık olarak tezahür etmektedir.
3. Ekonomik Bağımlılık ve Kalkınma Açığı
Çoğu İslam ülkesi geri kalmışlık, yoksulluk, işsizlik ve gelir adaletsizliğiyle mücadele etmektedir. Doğal kaynaklara, özellikle enerjiye dayalı ekonomiler kırılgandır. Katma değer üretmeyen bu yapı, toplumsal istikrarı da zayıflatmaktadır.
4. Eğitim ve Bilimsel Üretimde Yetersizlik
Eğitim altyapısı çoğu yerde yetersiz ve ezbere dayalıdır; sorgulamayı ve üretkenliği teşvik etmez. Bilimsel araştırmalar sınırlı, teknoloji yatırımları yetersizdir. Genç nüfusun potansiyeli değerlendirilemediği için beyin göçü artmakta, gelişme çabaları sekteye uğramaktadır.
5. Toplumsal Adaletsizlik ve Sosyal Gerilimler
Etnik, mezhepsel ve sınıfsal ayrımcılıklar; kadınların ve gençlerin toplumsal hayata yeterince katılamaması; gelir dağılımındaki adaletsizlik ve sosyal güvence eksikliği toplumsal barış ve huzuru zedelemektedir. Bu durum, radikalleşme ve şiddete zemin hazırlamaktadır.
6. İşgal, Hak İhlalleri ve Uluslararası Çifte Standartlar
Filistin ve Doğu Türkistan’da süren işgal ve baskılar, İslam dünyasının ortak bir irade geliştirememesinin çarpıcı göstergesidir. İç çekişmeler ve dağınıklık, küresel ölçekte etkili bir güç birliği oluşturmayı engellemektedir.
Bölüm II: Çözüm Yollarına Dair
1. Adalet ve İyi Yönetişim
Adalet, İslam düşüncesinin merkezinde yer alır; fakat ne ilginçtir ki aynı zamanda en çok ihmal edilen ilkedir. Hukukun üstünlüğü, şeffaf yönetim, bağımsız medya ve güçlü sivil toplum yalnızca teknik düzenlemeler değil; toplumsal güvenin yeniden inşasıdır. Bunun için köklü bir zihniyet dönüşümü gereklidir.
2. Ekonomik Çeşitlilik ve Üretim Kültürü
Ekonomik kalkınmanın temelleri atılmalı, birçok ülkede olduğu gibi yalnızca doğal kaynak ihracına dayalı kırılgan yapı aşılmalıdır. Katma değer üreten sanayi, teknoloji ve girişimcilik desteklenmeli; İslami finans geleneği sosyal adalet ilkeleriyle buluşturularak modern kalkınma vizyonuna entegre edilmelidir.
3. Eğitimde Yenilenme ve Bilimsel Atılım
Ezberci müfredat yerine sorgulayıcı ve üretici bir anlayış öne çıkarılmalıdır. Sosyal bilimlerin yanı sıra fen, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında gelişmeler desteklenmeli; üniversiteler ve araştırma merkezleri güçlendirilmelidir. İslam ülkeleri arasında öğrenci değişim programları, ortak üniversite projeleri ve tersine beyin göçü stratejileri teşvik edilmelidir.
4. Toplumsal Adalet ve Sosyal Uyum
Toplumun tüm kesimlerinin ekonomik ve siyasi hayata katılımı artırılmalı; ayrımcılığı önleyen yasalar geliştirilmeli ve etkin biçimde uygulanmalıdır. Gelir adaletini sağlayan sosyal güvenlik sistemleri kalıcı toplumsal barışın teminatıdır.
5. Düşünsel ve Manevi Kimlik İnşası
İslam’ın evrensel ilkeleri —adalet, merhamet, insan onuru— çağın ihtiyaçları ışığında yeniden değerlendirilmeli ve yorumlanmalıdır. Dinin amaçlarını (makāsıdü’ş-şerîa) önceleyen bir yaklaşım, yeni ufuklar açacak ve ortak kimliği güçlendirecektir. Laik eğitimin kazanımları ile dini değerler arasında kurulacak denge, gençlerin aidiyet duygusunu pekiştirecektir.
6. Dayanışma ve Kurumsal Güçlenme
Filistin, Gazze ve Doğu Türkistan gibi meselelerde ortak irade gösterebilmek için siyasal, kültürel ve ekonomik işbirliği güçlendirilmelidir. İslam İşbirliği Teşkilatı ve D-8 gibi yapılar sembolik değil, etkin ve işlevsel hale getirilmelidir.
Sonuç: Ortak Gelecek ve Medeniyet Yenilenmesi
İslam dünyasının sorunları derin ve çok katmanlıdır; fakat bu derinlik aynı zamanda büyük bir potansiyeli de işaret etmektedir. Tarih boyunca farklı milletleri, dilleri ve kültürleri bir arada tutan İslam medeniyeti, yeniden adalet, özgürlük ve insan onuru merkezli bir vizyonla dirilebilir.
Bugün ihtiyaç duyulan şey, teknik çözümlerle beraber ve ondan da önce bir medeniyet tasavvuru ve değer odaklı bir yaklaşımın geliştirilmesidir. Vizyon olmadan reform, değer olmadan kalkınma, ahlak olmadan güç sürdürülemez. Bu yenilenme dışarıdan dayatmalarla değil; içeriden gösterilecek irade, özgüven ve dayanışma ile mümkündür.
Bu ufuk yalnızca Müslüman toplumların değil, insanlığın ortak geleceği için de bir imkân ve sorumluluktur. Çünkü adalet, özgürlük ve insan onurunu merkeze alan bir medeniyet; yalnızca kendi toplumlarına değil, krizlerle sarsılan küresel düzene de umut ve nefes verecektir.