Ali BULAÇ

Tarih: 12.11.2025 13:27

Dindarlık ve dinbazlık üzerine

Facebook Twitter Linked-in

Zamanımızda bazı belirleyici ve etkileyici faktörler dolayısıyla ortada din ve dindarların itibar kaybettiğine dair bir söylem dolaşıp duruyor. Belli bir gerçekliğe tekabül etse de, bunun hangi kapsamda ve derinlikte vuku bulduğu araştırılmaya muhtaç. İtibar kaybının sebeplerinden biri “din” ile “dindar” arasındaki makas farkından kaynaklandığı bir vakıa.

Bunun da anlaşılır bir tarafı olmakla beraber, kendi başına bir durum tespiti açıklayıcı değildir, zira “hangi din” ile “hangi dindar” arasında makas farkı olduğu vuzuha kavuşmayı gerektirir.

Din olarak İslamiyet’i esas alacak olursak, kendini bu dinin müntesibi kabul edenleri altı ana grupta toplamak mümkün:

1) Dini bilmeden dindarâne hayat yaşayanlar: Genellikle avam diyebileceğimiz halk kitlelerini bu grupta toplayabiliriz. Kitleler anne ve babalarından öğrendiklerine, atalarından tevarüs ettiklerine göre yaşarlar, hayatlarında birinci derecede rol oynayan maneviyat ve kutsala iştirak arzusu ve gayretidir. Ben bu kategorideki kitlelere “ümmi İslam’ın dini” derim; Ümmi İslam, şu veya bu harici etkinin altında Kitabi İslam’ın dışında bir din anlayışına ve pratiklere dayanır. (Ümmi İslam-Kitabi İslam için bkz. Ali Bulaç, İslam’dan korkmalı mıyız?, Çıra y. İstanbul-2009, s. 271 vd.)

Neredeyse iki inanış ve pratik şeklinde İslam tarihinde varlığını sürdüren bu ayırımda Ümmi İslam, kassasların, hurafeci ve bid’atçıların, Horasan merkezli mitolojik ve mistik tarikatçıların kontrolünde olmuştur, bugün de durum bu yönde sürmektedir.

2) Dini istismar edenler: İstismar, ahlaki zaaf ve hukuk ihlali olup bu haslete sahip insanda oluşur. Çoğu insanlar, bu ahlaki zaafa sahip kişlere bakıp dine ve samimi dindarlara karşı mesafeli veya hasmane tutum alırlar. Lakin bu tutum yanlıştır ve dini istismar edenin sebep olduğu günaha benzer, gerekli araştırmayı yapmadan dine ve dindara karşı tutum alanlar da günaha girerler. Binaenaleyh, gerçekçi bir hükme varmak için sıfat ile muttasıfı ayırmak lazım. Sıfat göründüğü şahsın ne aynıdır ne gayrıdır, yerine göre hem aynıdır hem gayrıdır. Bu gruptakiler dini bilerek dine göre amel etmeyenlerdir: Bunları Kur’an-ı Kerim “Kafir “ ‘5/Maide, 44), “zalim” (5/45) ve “fasık” (5/47) olarak nitelendirmiştir. Kafir, zalim ve fasıkların amelleri benzeşe de, ilahi mesaja, dinin temel hükümleri karşısındaki niyet ve zihinsel tutumları farklıdır. (Daha geniş bilgi için bkz. Ali Bulaç, Kur’ân Dersleri/Tefsir, V, 38-39)

Öncelikle temel bir kurala riayet edip hüküm vermek lazım ki, bu da şudur: “Sui misal emsal olmaz.” Bir kişinin dini istismar etmesi, dinin kendisini bağlamaz, kötülüğün dinden sadır olduğu anlamına gelmez.

3)İmdi, din istismarcısı kafir, zalim ve fasıklara bakıp dinden çıkanlar ya yeterince araştırıp din ile dindar arasında sağlıklı bilgi ve kanaate sahip olmayanlar ya cahiller ve ahmaklardır, ya da esasında dinden çıkmak için öteden beri fırsat kollayıp da, dinden çıkış için bu sefer kendisi din istismarcılarını araç, bahane kullanan fırsatçılardır.

4) Kendileri din uyduranlar, Firavun’un din uydurup bu mahluk-u i’tikadı âl-u iyaline ve istihfaf edip kendine kul yaptığı kitlelere empoze etmeleri ve başka din ve inanışları yasaklamaları gibi (79/Naziat, 24; 20/Taha, 63).

5) Sürekli Kur’ân okuyup Kur’ân’ın ne dediğiyle ilgilenmeyenler (Bu ilk şıkka girebilir.)

6) Dini bilerek dinini ciddiye alanlar ve gereklerine göre yaşama gayreti içinde olanlar.

Bu gruptakiler güçleri ve cehdleri oranında birinci sınıfta yer alan “mü’min Müslümanlar”dır. Gerek Kur’an-ı Kerim (49/Hucurat, 14), gerekse Resülullah (s.a.) “mü’min” ile “Müslüman” arasında ayırım yapmıştır (Medine Sözleşmesi, Madde: 1). İslam dininin ideal porfili “mü’min Müslüman”dır.

Dini hayat ve tecrübenin, sosyo politik ve ekonomik en yüksek modelin referansı Allah’ın Resulü (s.a.)’dür (33/Ahzab, 21). Tarihsel İslam bağlamında dinin özüne ve hükümlerin maksadına uygun olarak dini tecrübenin başarıyla tatbik edildiği ilk şıkka aşağıdaki dört kesimin girdiğini söylemek mümkün. Beşeri zaaf ve hatalar olmakla beraber, iyi niyet, ihlas ve sahih bilgiyle Kur’an ve Resülullah’ın tatbikatına (Sünnet ve siyer) sadakat bu tecrübeyi yaşayanlar için yol gösterici olmuştur.

a) Hz. Osman’ın ikinci 6 yılı hariç, Dört Halife (m. 632-661)

b) Muaviye bin Yezid (öl. M. 684)l.

c) Ömer b. Abdülaziz (öl. 720)

d) Ehl-i Beyt imamları, mezhep kurucu imamlar ve muhalif Sünni, Şii, Zeydi, İbadi, Zahiri ve Selefi ulema.

Dinin temeli olan ahlaki ve hukuki normların –bana göre takva ahlaki ve hukuki normlara huşu ve haşyetle riayettir- ihmal edilebileceği konusu kadim zamanlardan beri tartışılmıştır. Platon, dinle ilgisi olmasa bile dinin istismarına cevaz verir. Platon, yöneticinin zaman zaman “yalan söyleyebileceği”ni savunur. Ona göre, yalan bazı durumlarda, bireysel ahlak planında da ahlakî bir değer taşıyabilir. Mesela biri, ondan aldığın silahla başkasını öldürecekse, ödünç silah aldığını inkâr edebilirsin. Bu durumda yalan, birinin hayatını kurtarmaya matuf ama hariçten bakıldığında ahlaki ilkeyi çiğneyen bir tutumdur.

Benzer gaye ve sebeplerle Platon, toplumun mutluluğunu sağlayan devlet için sanat ve edebiyatta sansürü de gerekli görürken, insanların ahlakî ve dinî duygularına katkı olması şartıyla yöneticiler “dindarca yalanlar” söyleyebileceklerini savunur. Platonun gösterdiği bu gerekçeden hareketle, Hz. Peygamber (s.a.) adına uydurulan (mevzu) hadislere cevaz verilebilir, ama deneysel olarak biliyoruz ki, halkın dini ve ahlaki duygularını takviye etmek amacıyla da olsa, uydurulan hadisler dine ve peygambere büyük zararlar vermişlerdir. Tarihten ve bugünden biliyoruz ki, ticari ve siyasi gayeler peşinde koşan nice bezirgan, şahsi çıkar ve ikbali için dini istismar etmekten çekinmez, Allah’tan korkmaz.

Bu anlattıklarımızdan bir kişilik profili ortaya çıkmaktadır, işte böylelerine Türkçe’de verilebilecek en güzel ünvan “dinbazlık”tır.

Pekiyi, dinbazlık nedir ve kime dinbaz denir?

Son yıllarda dinbaz kelimesini dolaşıma sokan Tayfun Atay oldu. Bir yazısında Atay, “dinbaz” ile “dindar” arasındaki farkı Ümraniye’de bir camide cemaatten referandum için “evet” oyu isteyen ve tepki görünce hemen “Eşhedü” ile direksiyonu kıran vaiz H. G. için kullandı.

Farsça “baz” oynamak demek olan “bahtan” fiilinden çıkış bulan hangi kelimenin sonuna eklenirse ona “oynayan” anlamını verir. Kumarbaz, canbaz, dilbaz, düzenbaz ve işte dinbaz.

Yine Farsça “dâşten”den çıkış bulmuş “dâr” eki de sonuna geldiği her ne ise onu “sahiplenen” kimseyi tanımlar. Dolayısıyla “dindar” da dine sahip olan veya sahip çıkan anlamına gelir. (Cumhuriyet, Tayfun Atay, 7 Şubat 2017).
Dinbaz terkibini ilk defa geçen yüzyılın ortalarında Peyami Sefa’nın kullandığı söylenmektedir.

Osman Aydoğan, kelimeye şöyle bir açıklık getiriyor: “Dinbaz insanlar ise dini iyi biliyor ancak bu özelliklerini dünyevi çıkarlara tamah ve tenezzül doğrultusunda seferber ediyor. Dinbaz insanlarda din, amaç değil araçtır, özne değil nesne oluyor. Dinbaz, dini iyi bilse de dinle oynuyor, onu oyuncak yapıyor. Din, dindarın seciyesi, dinbazın ise sermayesi oluyor. Dinbaz insanlar, dini siyasete alet ediyor, kutsal kitapları ellerinde araç haline getiriyor, kutsal mekânları siyaset meydanına çeviriyor. Dinbaz insanlar, Hz. Peygamber’in bile kimseye Kıyamet Günü için kurtuluş (berat) vermediği bir dinde, kendilerini berat belgesi vermekle yetkilendiriyor. Bu insanlar Giordano Bruno’nun; “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar” diye bahsettiği kötü insanlar oluyor.” (https://www.sehriyar.info/?pnum=565/)

Şu halde dinini ve dinin anlam ve yol haritasını ciddiye alıp sahiplenen “dindar/mütedeyyin” ile, dinle oynayan, dinini ticarette, siyasette, bürokraside, başka sektörde ve işte kullanan “dinbaz” birbirlerinden tamamen farklıdırlar.

Dinbazlara karşı verilecek mücadele dinden çıkmak veya dindarları itibarsızlaştırmakla olmaz. Tam aksine dinin sahih özüne dönerek, güzel örneklere referans vererek ihlaslı, tutarlı, inandırıcı bir tutum ve eylemlerle mücadele vermeli. Dinbaz kızıp dini terketmek, sahayı bütünüyle ona terketmek demektir.
Dinbazın panzehiri dindardır. Dindarın ve dindarlığın kriteri sahih iman ve salih ameldir.
(Silivri Notları-2017)

 

Kaynak: turkishpost.net


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —