ABD Başkanı Trump “End of Gaza War” yani “Gazze Savaşının Sonu” başlıklı 20 maddelik bir planla ortaya çıktı. Parmaklarımızla sayarken “bir” deyip ikiye bile geçemediğimiz halde sürekli olarak “ben yedi savaş bitirdim”, “cennete girmek istiyorum” diyerek kameraların karşısında boy gösteren Trump’ın bu dengesiz haliyle ortaya koyacağı plandan bir hayır beklenebilir miydi?
Trump ve ABD’nin şeceresi çok açıktı aslında… Kudüs’ü Siyonist başkent olarak tanıyan, katil Netenyahu’yu kongrede ayakta dakikalarca alkışlatan, İsrail’in Gazze’ye yönelik hunharca saldırılarına açık nakdi ve askeri destek sağlayan, Lübnan, Yemen, Irak, Suriye’de yapılan nokta saldırıların, cinayetlerin baş aktörü olan Trump ile “Barış” kelimesini yan yana getirmek aslında bu kavrama ihanet sayılmalıydı.
Ortada mertçe bir savaş yoktu. Sadece, 7 Ekim’de perişan olup yok olma korkusu yaşayan Siyonist israil’in yerlerde sürünen itibarını kurtarabilmek için merhametten yoksun bir şekilde katlettiği insanlar, yerle bir ettiği şehirler vardı. Bombalara, mermilere rağmen halen “eğilmeyeceğiz, teslim olmayacağız” diyen Gazze halkını kadınıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla aç bıkarak diz çöktürmeye çalışan bu yüzyılın Hitler’i Netenyahu vardı.
Tüm dünyanın yapması gereken, soykırıma karşı açıkça tavır almak, bunun sorumlularından hesap soracak hukuki süreçleri işletebilmek ve Filistin halkını onurlandıracak, haklarını teslim edecek desteği göstermekti.
Aslında Doğu’dan Batı’ya yükselen sesler yöneticileri de harekete geçirmeye mecbur bırakmış, İsrail her alanda yalnızlaşmaya başlamıştı. Netenyahu başta olmak üzere bu çağın en büyük terör çetesinin mensupları için hareket alanı daralmaktaydı.
Dünyanın dört bir yanından insanların yer aldığı Sumud filosu Gazze’ye yelken açmış, spor ve sanat alanlarında bile İsrail’in dışlanması konuşulmaya başlanmıştı. Kassam yiğitlerinin son aylarda gösterdiği başarılı operasyonların Siyonist orduya ciddi zayiat verdiği de açıktı.
Böyle bir ortamda, soykırımın durabilmesi için Siyonistlere baskıyı arttırmak en önemli çabaydı. BM genel kurulunun tek gündemi İsrail’e yaptırım kararı almak ve işlenen yüz bine yakın cinayetin sorumlularından hesap sormak olmalıydı. Gazze’ye yardımların hemen ulaşabilmesi için hava, deniz ve kara yollarının engelsiz açıldığı, büyük çaplı “uluslararası hayat operasyonlarının” başlatılacağı kararlarını beklemekteydi vicdan sahipleri…
Ancak karşımıza, İsrail’i, Netenyahu’yu ve diğer suç ortaklarını sıkıştıkları yerden çıkaracak, kuyruklarını kurtaracak 20 maddelik bir metinle Trump çıkageldi.
Bu belgeyle, sadece savaş suçu işlemiş liderleri kurtarmayı değil; aynı zamanda sanki iki yıl boyunca işlenen vahşet ve soykırım hiç yaşanmamış gibi davranılmasının dünyadan beklendiği anlaşıldı. Siyonistlerin direniş karşısında, Gazze halkının azmi karşısında iki yıl boyunca başaramadığının, anlaşma adı altında gerçekleştirilmeye çalışıldığına tanık oluyorduk.
Trump belgesi, Filistin halkının ayaklarına, boynuna prangalar geçiren, 77 yıllık işgalciyi ödüllendiren, onu bunca yaptıklarına rağmen yeniden normal bir devlet gibi uluslararası topluma entegre edecek açık bir teslimiyet belgesidir. Bölgenin artık Siyonist işgalin yanı sıra yeni bir Amerikan‑İngiliz mandası altına girmesi demektir.
Bu plan gerçekleşmesi halinde, Trump’ın başkanlık edeceği, elinde Irak halkının kanı bulunan Tony Blair’in da içinde yer alacağı “Barış Konseyi” aracılığıyla, Batı Şeria ile Gazze arasındaki bölünmenin derinleşmesine sebep olacak, Filistinliler üzerinde yeni uluslararası vesayet merkezleri oluşmasını sağlayacaktır.
Ayrıca, iki yıldır süren soykırımı durdurmak için hiçbir somut adım atmayıp Gazze’de yeni-sömürgeci bir plana destek veren halkı Müslüman ülkelerin yöneticileri de, bu planla Filistin Direnişinin kontrol edilmesinin jandarmalığına soyunarak utanç defterlerine yeni bir sayfa daha eklemiş olacaktır.
Ama unutmayalım ki, Filistin topraklarının özgürlük umudu olan Filistin direnişini tasfiye etme teklifi halkın sinesinde karşılık bulmayacak… Çünkü HAMAS, Filistin’dir, Filistin de HAMAS’tır.
Kaynak: milat gazetesi