“Biz gerçekten özgür müyüz, yoksa öyle olduğumuza mı inandırıldık?”
Bir önceki yazıda sorduğumuz bu soru, modern dünyanın en hayati sorusudur.
Bu sorunun cevabı nettir:
Hayır, biz özgür değiliz.
Sadece özgür olduğumuza inandırılmış modern köleleriz.
Bugün özgürlük, tercih yapabilmek olarak sunuluyor. Oysa insanın önüne konan tercihler, o tercihleri belirleyen medya, kültür, ekran, algoritma, eğlence endüstrisi ve küresel yumuşak güç aygıtları tarafından çoktan dizayn edilmiş durumdadır.
Modern insan elbette kendisini özgür zanneder, çünkü modern kölelik “zincirsiz esaret”tir.
İnsan kendi hayatını yaşadığını sanır ama yaşadığı hayat ona servis edilen bir hayatın kopyasıdır. Korkuları, beklentileri, arzuları, öfkesi, sevinci, kimden nefret edeceği ve kime hayran olacağı bile dışarıdan belirlenmiştir.
Hakikati görmeyen göz, Hakikati kavrayamayan kalp ve Hakikatin sesini işitemeyen kulak Araf:179’da işaret edildiği gibi onu farkında olmadan gaflet uçurumuna sürükler. Modern Dünyanın en büyük aldatmacası Özgürlük İllüzyonudur.
Bugün özgürlüğün ölçüsü;
“Ne kadar seçeneğim var?”
ya da
“Ne kadar istediğimi yapabiliyorum?”
diye tanımlanıyor.
Oysa gerçek özgürlük;
kişinin kendi aklını, kalbini ve iradesini kimin yönlendirdiğini fark edebilmesidir.
Eğer sevinçlerimiz küresel ekranlara göre şekilleniyorsa, özgür değiliz demektir.
Eğer tüketim alışkanlıklarımız markaların ideolojik söylemine göre belirleniyorsa, özgür değiliz.
Eğer kültürel kodlarımızı Hollywood ve dijital devler inşa ediyorsa, özgür değiliz.
Eğer medeniyet iddiamız yoksa, özgür değiliz.
Zihin işgal edildiğinde, bedenin işgaline gerek kalmaz.
Bugün insanlık, tankların değil; filmlerin, dizilerin, markaların, influencer’ların, bursların ve medya akımlarının hedefindedir.
Bu yüzden modern insan kendini özgür zannederken en büyük esareti yaşamaktadır.
Özgür olmadığımızı anlamamız için dış baskı, işgal, zorbalık gerekmiyor.
Çünkü yeni sömürgeci düzen, insanın kendisini sömürgeciye benzettiği, onun gibi konuşmak istediği, onun gibi yaşamak için çabaladığı bir psikolojik teslimiyet üretmiştir. Bu teslimiyet öylesine derinleşir ki:
Kendi kültüründen utanır, Kendi tarihine yabancılaşır,
Kendi medeniyetini değersiz görür,
Başkasının değerlerini üstün sayar,
Tüketimi bir statü, taklidi bir kişilik zanneder.
Bu, askeri sömürgecilikten çok daha yıkıcı bir işgaldir; çünkü insan ruhunun merkezine yerleşir.
Modern sömürgecilik, zihni köleleştirerek insanı kendi olmaktan çıkarır.
Peki Çıkış Nerededir?
Gerçek özgürlük, kendi özüne dönmek, kendi medeniyet kodlarını yeniden hatırlamak, kendi hakikatine yaslanmakla başlar.
Bir toplumun zihinsel özgürlüğü; kendi eğitim sisteminde, kendi kültür üretiminde, kendi değer kodlarında, kendi irfanında, kendi Kur’an ve sünnet merkezli hayat tasavvurunda, kendi medeniyet idealinde inşa edilir.
Eğer birey ve toplum, başkasının ürettiği bilgi, kültür, yaşam tarzı ve değerlerle düşünüyorsa; özgürlüğü sadece bir illüzyondur.
Tevhid, yalnızca Allah’a iman etmek değildir; yalnızca Allah’ın önünde eğilmek, hiçbir ideolojiye, markaya, güce, hegemonyaya kalben boyun eğmemektir.
İnsan, Allah’tan başka hiçbir otoriteyi mutlaklaştırmadığında; kayıtsız şartsız tüketim kültürüne, batı yaşam tarzına, medya yönlendirmelerine, dijital hegemonya baskılarına teslim olmaz.
Gerçek özgürlük, tevhidin kalpte yeniden kurulmasıyla mümkündür.
Çünkü tevhid: zihni özgürleştirir, kalbi diriltir, kimliği inşa eder, kişiyi modern dünyanın köle pazarından çıkarır.
Hülasa Özgürlüğün Bedeli Zihinsel Uyanıştır
Biz gerçekten özgür müyüz?
Hayır.
Ama özgürlüğü yeniden inşa etme imkânımız vardır.
Bu imkân; zihinsel bağımsızlık, medeniyet bilinci, tevhid şuuru ve hakikate sadakat ile mümkündür.
Modern dünyanın görünmeyen savaşında zafer; tanklarla, güç politikalarıyla değil; zihinlerini koruyabilen, kültürüne sahip çıkan, değerlerine sadık kalan toplumların olacaktır.
Bu yazı bir devam değil, aynı zamanda bir başlangıçtır.
Çünkü asıl mücadele;zihin ve kalp üzerinde yürütülen bu görünmeyen savaşı fark etmekle başlar.
Selam ve dua ile…
Engin GÜLTEKİN
Eğitimci -Yazar- Sosyolog

