Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Engin GÜLTEKİN


ZİHİNSEL İŞGAL, MODERN KÖLELİK VE AKLETMENİN İMKANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Engin Gültekin'in "yeni" yazısı...


Toplum olarak derin bir zihinsel işgal altında yaşadığımızı söyleyebilirim. Ancak bu durumun en vahim yönü, söz konusu işgalin farkında olan bireylerin son derece az olmasıdır. Zihinsel olarak kuşatılmış bir hâlde yaşadığı hâlde kendisini özgür zanneden bireylere bu gerçeği anlatmak, deyim yerindeyse deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Çünkü zihinsel kölelik altında bulunan bir kişinin, içinde bulunduğu esareti idrak etmesi neredeyse imkânsızdır.

Görünmez prangalarla kuşatılmış bireylerden oluşan toplumlarda yönetenlerin işi oldukça kolaydır. Zira köleleştirilmiş zihinler sorgulamaz, muhalefet etmez ve kendisine sunulan sınırlı hakları birer lütuf olarak kabul ederler. Yapılan her uygulamayı meşru ve vazgeçilmez görürler. Günümüz toplumlarında bu durumu somut örneklerle gözlemlemek mümkündür. Kendi iradesiyle seçtiği, vekil tayin ettiği kişiler maddi refah içinde yaşarken; onları seçen, yetki veren halk çoğu zaman asgari yaşam koşullarına dahi erişememektedir. Buna rağmen bu çelişki, geniş kitleler tarafından yeterince sorgulanmamaktadır.

Bu durum ister “zihinsel işgal”, ister “mankurtlaşma”, isterse “sürü psikolojisi” olarak adlandırılsın; ortada yaşanan derin bir paradoks vardır. İnsan eliyle oluşturulmuş beşerî kanun ve kurallar, adeta nas gibi sunularak toplumlara dayatılmakta; ezilen ve sömürülen kesimler bu düzeni sorgulamadan kabullenmeye yönlendirilmektedir. Daha da vahim olan ise, bu sistemin uygulamada İslam’ın bir maske olarak kullanılmasıdır.

Bu noktada, sahabi Ebu Zer el-Gıfârî’ye atfedilen şu söz son derece çarpıcıdır: “Evinde yiyecek ekmeği olmadığı hâlde bir kişi nasıl kıyam etmez, buna şaşarım.” Bu ifade; rızkı verenin, mutlak itaat edilmesi gereken yegâne gücün yalnızca Allah olduğunu ve Allah’ın dışında hiçbir otoritenin sorgulanmadan itaat edilmeyi hak etmediğini açıkça ortaya koymaktadır.

Tarihsel örnekler de bu anlayışı desteklemektedir. Eğrildiğinde halkının onu kılıçlarıyla düzelteceğini söylemesi üzerine halkına kızmadan alınmadan Rabbine böyle bir halkın devlet başkanı olduğu için hamdeden ve Rabbine böyle bir topluluk nasip ettiği için şükretmesi; adaletin ve gerçek yöneticilik anlayışının nasıl olması gerektiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bu örnek, demokrasi olarak adlandırılan yönetim biçimlerinin teoride ideal gibi sunulsa da pratikte çoğu zaman hayal ile gerçek arasında sıkışıp kaldığını göstermektedir. Bu sıkışmışlık derinleştiğinde ise demokrasinin, halkın lehine değil, iktidarın bir aracı hâline dönüştüğüne şahit olmaktayız.

Hz. Ömer’in meşhur sözü bu bağlamda yeniden düşünülmelidir: “İnsanları ne zamandan beri annelerinden özgür doğdukları hâlde köleleştiriyorsunuz?” Bu soruyu günümüze taşıdığımızda şu soruyla yüzleşmek kaçınılmazdır: Bugün insanlar gerçekten özgür mü doğmaktadır? Bu soruya verilecek samimi cevap, ancak bireyin kendi vicdanında ve aklıyla yapacağı muhasebe sonucunda ortaya çıkabilir. Zira akletmek, tam da bunu gerektirir.

Aklını kullanmayan toplumlar, ne zihinsel köleliğin farkına varabilir ne de gerçek özgürlüğün imkân alanını inşa edebilir. Kur’an-ı Kerim’de akletmeye yapılan güçlü vurgu, bu meselenin ne denli hayati olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aşağıda yer alan ayet mealleri, konunun önemini kavramamız açısından yeterince açıktır:

“Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.”

(Yunus, 10/100)

“Kitab’ı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Akletmez misiniz?”

(Bakara, 2/44)

'‘Hayvanın bir parçasıyla cesede vurun.’ demiştik. İşte Allah, ölüleri böyle diriltir ve ayetlerini size gösterir ki akledesiniz.”

(Bakara, 2/73)

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde, insanlara fayda sağlayan gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği suyla yeryüzünü diriltmesinde, yeryüzünde yaydığı canlılarda, rüzgârların yönlendirilmesinde ve gök ile yer arasında emre amade kılınan bulutlarda akledenler için deliller vardır.”

(Bakara, 2/164)

Sonuç olarak, zihinsel özgürlük ancak farkındalık, sorgulama ve akletme ile mümkündür. Aklını devre dışı bırakan toplumlar, yalnızca yönetilmeye değil, sömürülmeye de mahkûm hâle gelir. Gerçek özgürlük ise, insanın düşünme yetisini yeniden kazanmasıyla başlar.

Selam ve dua ile...

Engin GÜLTEKİN

Eğitimci-Yazar-Sosyolog

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR