Seyfi Pınarbaşı

Tarih: 17.08.2020 14:38

Zaman ve Mekân

Facebook Twitter Linked-in

 

Allah için atılan bir adımın nelere dönüşeceğini, tarihin ne zaman nerede sizi bulacağını bilemezsiniz. Âmâ bilmemiz gereken şu doğru bir yerde doğru bir istikamet üzerinde bulunmak işte insanın yürüyüşünün belki de en önemli kısmı burasıdır. Bu coğrafyada yaşamak bize insanı ve ahlaki sorumluluklar yüklüyor. Bizler bu sorumluluklardan kaçarak, duymadan, işitmeden, insanca burada var olamayız. Yeni bir geleceği konuşmak için zaman ve mekân kavramlarını anlamaya çalışan bir üst bakışa, tevhidi bir yaklaşıma ihtiyacımız var.    

Zaman, mekân, tarih,  hareket, gelişme, kültür bu kavramlar temel değişken olan zaman, mekân ve insandan her birinin hareketini birbirinden bağımsız olarak değil; ama birbiriyle ilişkili olarak müşterek olarak ifade ederler. Bu müştereklik ciddi oranda birbirinin içine girme ve karışıklığı da beraberinde getirir. Bu karışıklığın yol açması muhtemel sonuçlara meydan vermemek için kavramların her birine hak ettiği değerin verilmesi zorunludur.  

ZAMAN: Tarihsel olgunun gerçekleştiği boşluğu ifade eder ve zamana yön veren yasalar çerçevesinde medeniyet kurulur.        

MEKÂN merkezdir her bireyini kendi bünyesinde toplayan, kendine katan, kendine çağıran ocaktır. Bireye kendini bilmesini, mekânı hatırlamasını, geçmiş hatıraları canlı tutmasını onu muhafaza etmesini öğretir ve hatırlatır. 

TARİH: Zamanın akışını gösteren bir diyagramdır. Geçmişin sicili ve geleceğin yasasıdır. Tarih bir yasadır. Bu yasa tarih sahnesine olaylar şeklinde tarih/ibret olarak yansır. 

HAREKET: Zamanın ayrılmaz bir özelliğidir. Maddi ve manevi boyutuyla tezahür eder ve iki seviyede gerçekleşir. Birincisi geneldir; kaçınılmaz ve zorunludur. İkincisi, özeldir değişken ve bireysel ya da toplumsaldır.  Biz hareketli bir toplumuz atalarımız hareket olmayan yerde bereket olmaz demişlerdir. İslami hareket oturanların değil hareket halinde olanların omuzlarında yükselecektir. 

GELİŞME: Hareket kavramıyla ilgili göreceli bir değerlendirmedir. Zaman tünelinde insanın toplumsal varoluşu ümmet/millet kavramı çerçevesinde gerçekleşir. Millet toplumca benimsenen külli değerlerin canlı ifadesidir. Varlık ve hayata karşı özel ve tek bir duruşun beşeri düzeyde somutlaşmış halidir. Belli sayıda beşeri varlık tarafından benimsenen bu duruşsa “kültür” kavramıyla ifade edilir.   

KÜLTÜR, fertleri birbirine sıkı sıkıya bağlı her bir beşeri toplumun alamet-i farikası, aynı zamanda o toplumu ortaya çıkaran, ona kimliğini, birlik ve beraberliğini bahşeden unsurdur.  

Zaman kavramının gereği gibi anlaşılamaması ve karıştırılması bazı düşünce hareketlerini insan iradesinin yok sayılmasına zamanın zorunlu (dominant)hareketi karşısında durulamayacağı yanılgısına götürmüştür. 

Allah Teâlâ’nın Asr suresinde zamana yemin ederek zamanın önemini vurgulaması çok önemlidir. “Yemin ederim zamana insanlar hüsranda. Ancak şunlar müstesna iman edip makbul ve güzel işler yapanlar, bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.” Asr./1-3     

Surede kendisine yemin edilen Asr kelimesi üzerinde değişik fikirler ileri sürülmüştür. Asr mutlak manada zaman (dehr),yüzyıl, ikindi vakti, ikindi namazı ve asrısaadet anlamlarında yorumlanmıştır. Arap toplumunda zamanın yıkıcı bir ilah şeklindeki telakkisi ve Asr süresinde yeminin ardından imanın söz konusu edilmesi göz önünde tutulacak olursa Asr kelimesinin dehr (zaman) anlamında kullanıldığı ağırlık kazanır. 

Razi’nin yaptığı yorumlardan birisine göre cahiliye Arapları her tür zarar ve kaybı zamanın getirdiği bir takım sıkıntılara bağlamakta ve ondan bilmekteydiler.    

Allah Teâlâ ise sanki zamana yemin ederek zamanın büyük bir nimet olduğunu ve bu hususta zamanın bir suçu olmadığını aksine kusurun ve ziyana uğrayanın insanın kendisi olduğunu vurgulamıştır. Buradan rahatlıkla şunu vurgulayabiliriz yaşam süresi olan ömür pasif bir konumda olup onun değerlendirilmesi tamamen bir bilinç işidir.  

Dert edinmek, geniş düşünmek için öncelikle mekâna ihtiyaç vardır. Mekânlar bir yerdir ve yerli düşünmek için bir yerden düşünmek gerekir. Yeri olmayan düşüncenin tanımı ve anlaşılması mümkün değildir. 

Mekânlar gelip geçicidir insanlar gibi fanidir her mekân zamandan geçerken bir hayat dili oluşturarak geçer yeni mekânlarda eski mekânlar gibi zamanı yaşarken kendine özgü bir dili oluşturmalıdır. Mekânın ruhu dönemin ruhu ile buluşmalıdır.   

Mekânlar insanın aidiyet iklimidir. İnsanı geçmişine köklerine bağlar insan mekânlardan geçerek kendini bulur, kendini inşa eder insan mekânlara öylesine uğrayıp geçmez orada kalır. Zira mekânlar elle dokunulan Gözle görülen yalın bir terennümdürler.  

Mekânlar merkezdir, merkez ise yaşayan, üreten, kendini var edendir kendi ayakları üzerinde duran, kendi dünyasının duvarlarını örüp yükselten, insanı kendi boyasıyla boyayıp Allah'ın boyasıyla buluşturan verimli, aktif, zengin bir yaşama iklimidir. 

Mekânlarımızı insanımızın fikre, görüşe ihtiyaç duyduğunda uğrayabileceği, ruhunun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir gönül mekânı haline getirmeliyiz.    

Zaman ve Mekânlar aynı zamanda kuşakları da var ederler. Bir kuşakta yer alan insanların birbirlerini anlamaları, birbirlerine bağlılıkları, birbirlerini yakın hissetmeleri aynı zeminde bulunmaları kuşağın referans kaynağı olması dolayısıyladır. Bir kuşağa mensup olmak, bir kuşak içinde yer almak, kuşağın çizdiği çizgiyle buluşmak, o çizgide kendini bularak yol almaktır.  

Kuşakları var eden ortak dildir. Kuşak beden ve dil ile orta yerde durarak kendini var eder ve kendini bulur. Kuşağı var eden ortak zemin, o kuşağın insanlarına aynı demlikten çay içirmiş, aynı mekânlarda oturtmuştur.   

Mekânı ve Meclisi olmayanlar, bir meclise devam etmeyenler, yalnızlığın, bağsız lığın girdabına kapılırlar.       

Bir mecliste bulunmak, bir yaşama, bir camiaya, bir kültüre dâhil olmaktır. Bir meclise devam etmek hayatın anlamıyla yüzleşmektir. Mekânlardaki sohbet ortamı insanın kendini bulması, derinlikli düşünmenin ve hayatta kalmanın göstergesidir.  

Temel sıkıntılarımızdan bir tanesi de İnsanımızın kendi kimliğini anlayabileceği mekânlara odaklanmaması ve nüfuz etmeyişidir. Mekânlarımızı Stresten uzak, adalet ve hakkaniyetle kaim yaşam merkezleri haline getirmeliyiz.   

Modern, dünyanın dar kalıplarıyla hareket etmeyen, paylaşarak birlikte yürümeyi ve büyümeyi, sürtüşerek değil, anlaşarak hareket etmeyi, kendimize hayat tarzı olarak benimsemiş, Sadece benim olmalı, ya da, ben varsam, başkasına hayat hakkı tanımam demeyip, hepimize yer var, birlikten güç doğar demeyi, ilke edinmiş, gönül dostları olmalıyız.   

Kirazın kurtlanması güzelliğine güvenmesindendir derler. İşlerimizi tevazu sahibi olarak Güleryüz’le ciddiyet içerisinde korkmadan ve kimseyi de korkutmadan yapmaya devam etmeliyiz.     

Not. Mekan kavramı için köksal alver'in haller ve hayaller kitabından faydanılmıştır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —