Bugün size yine Diyarbakır-Dicle Vadisi'nden bahsedeceğim.
Belki diyorsunuz ki: “Yahu, bu kaçıncı kez aynı konuyu anlatıyorsun? Bıkmadın mı, usanmadın mı?”
Hayır, bıkmadım ve usanmıyorum.
Peki neden?
Çünkü bu konuyla ilgili hâlâ en ufak ciddi bir adım atılmadı.
"Söyle söyle, sen dinle, kellim kellim la yanfa" deniyor; yani konuşuyorsun, konuşuyorsun, ama hiçbir faydası olmuyor.
İşte bu yüzden, bu kadar önemli bir konuyu tekrar etmek gerekiyor.
"Ettekarru ahsen velev kâne yüsseksen" tabiriyle, yani bir doğruyu veya güzelliği yüz kez tekrar etmek bile iyidir.
Tekrar edeceğim.
Biliyorsunuz, Dicle Nehri Diyarbakır'ın hemen kenarından geçiyor.
Hatta şehir, nehrin öbür tarafına da yayıldığı ve üniversite bu tarafta bulunduğu için tabiri caizse artık şehir, nehrin içinden geçiyor. Ne yazık ki, durum berbat.
Dün tekrar Dicle Vadisi'ni ve çevresini, Kabi Köyü'nden Fabrika Köyü'ne kadar kuzey yönünde kapsayan ciddi bir gezi düzenledik.
Durum gerçekten perişan ve vahim.
21 kilometre uzunluğunda planlanan projede, devletin başlattığı ama yarım bırakılan çalışmada halkın tabiriyle "tık yok".
Daha önce defalarca anlatmıştım:
UNESCO süreçleri, yerel dinamiklerin ve HDP çevrelerinin şiddetli muhalefeti…
Ama ne yazık ki, hiçbir alternatif çözüm veya proje ortaya konmadı, konulamıyor.
Maalesef Dicle Vadisi'yle ilgili hâlâ büyük bir sessizlik hakim.
Halkın deyimiyle "her salataya limon ve maydanoz olan", Diyarbakır'daki o çok bilmiş entel-dantel çevrelerden de hiçbir ses çıkmıyor.
Ne olumlu ne olumsuz bir yorum var. Olumsuz olsalar, en azından bir tartışma, bir polemik olurdu.
Ama topa girmiyorlar, tamamen sessizler.
Buradan bir kez daha sesleniyorum:
- Belediyeye, yani Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve eş başkanlara,
- Tüm yerel dinamiklere,
- Devlet tarafında görev alan Vali, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlara:
Dünyanın hiçbir yerinde şehirlerin ortasından geçen bir nehir, kimsenin ilgilenmediği bir durumda kalmaz.
Dicle Vadisi, şehir merkezinde bir mezbeleye dönüşüyor ve şehir bundan asla faydalanamıyor.
On Gözlü Köprü çevresindeki çarpık yapılaşmaya da dikkat çekmek istiyorum.
Burada kastettiğim binalar veya konutlar değil; aklına göre restoran, lokanta ve tesis kuran, çoğu kaçak olan işletmeler. Ne yazık ki belediyenin bu konuda ciddi bir adımı yok.
Bu yüzden tekrar vurguluyorum:
Dicle Vadisi projesi, 21 kilometre boyunca, Dicle Nehri'nin tıpkı Belgrad ve Viyana'daki Tuna, Kahire'deki Nil, Paris'teki Seine, Londra'daki Thames gibi şehirlerin içinden geçen nehirler gibi, düzenli ve işlevsel bir hale getirilmesi gerekiyor.
Arkadaşlar, bir kez de olsa sesinizi çıkarın!
Doğru ya da yanlış bir şey söyleyin.
"Altan Tan doğru söylemiyor" deyin.
"O olayları çarpıtıyor" deyin.
Çıkın, bunları ifade edin.
Bir cevap verin, ilgilenin.
Niye bunu yapmıyorlar?
Çünkü bunu yaptıkları an artık işin sırrı açığa çıkacak, dananın kuyruğu kopacak.
Halk tartışmaya başlayacak, kamuoyu konuya müdahil olacak.
İyi-kötü, doğru-yanlış herkes bir şey söyleyecek ve neticede ortaya bir doğru çıkacak.
Ama bunu yapmıyorlar; bilerek sessiz kalıyorlar.
Bu konuda bir kez daha sesleniyorum:
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Mimarlar Odası ve 3-4 sivil toplum kuruluşu, her konuda konuşan, birinci derecede muhataptır.
Sustukları, konu üzerinden ne olumlu ne olumsuz bir proje geliştirmedikleri sürece sorumlu olacaklardır.
Ve ben bıkmadan, usanmadan, her 3-5 ayda bir bunu dile getireceğim.
Yorulmayacağım. Siz bıksanız da ben yorulmayacağım.
Çünkü bu kadar önemli bir projeyi; taşında, toprağında büyüdüğümüz, havasını teneffüs ettiğimiz, bütün hayatımızın geçtiği ve yüreğimizde sevda olarak duran Diyarbakır'ı; bu kadar çaresizliğe, sessizliğe ve çözümsüzlüğe terk edemeyiz.
Kaynak: Independent Türkçe