Modern çağ, insanı hakikat merkezinden çıkarıp fayda eksenine oturttu. Fayda ve çıkar eksenli bir bakış açısı gelişti. Bugün bir toplumun değer ölçütü, adalet ya da erdem değil; verim,fayda,çıkar, kazanç ve konfordur. Bu durumun doğurduğu sonuç, sadece bireysel ahlakın değil, toplumsal ahlak, vicdan ve değerlerin de çöküşünü getirdi.
Platon, Devlet’te adaletin unutulmasının toplumları çürüteceğini söyler. Bu çürüme, Machiavelli ile siyasal bir meşruiyet kazandı: “Amaç, aracı meşrulaştırır.”
Oysa Kur’an, “Bir kavme olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin; adaletli olun, bu takvaya daha yakındır” (Maide, 8) diyerek fayda ve çıkar merkezli adalet anlayışını reddeder.
Bugünün faydacı insanı, Weber’in tabiriyle “araçsal aklın demir kafesinde” yaşamaktadır. Akıl, hakikati değil; işe yarayanı, menfaati ve çıkarı arar hale gelmiştir.
Böyle bir dünyada Hasan Nasrallah, Yahya Sinvar, İsmail Heniye ve daha nice yiğitler gibi direniş figürleri birer “tehdit” olarak görülür ve üzerlerine tonlarca bomba atılarak şehid edilir;ama her türlü çirkefi kusanlar aklanır.
Ama o yiğitler fayda ve bukalemun karakterli düzenlerin dilini değil, hakikatin dilini konuşuyorlardı.
Ve bugün o yiğitler toprağın altında sessizce yatacak;ama ruhsuz, vicdansız karakterliler yeryüzünde gezinecek...
Böyle bir denge olabilir mi?
Hakikatin evlatları birer birer gömülürken, zulmün çocukları rahatça nefes alıyorsa, bu dünyanın terazisi çoktan bozulmuş demektir.
Nietzsche’nin ifadesiyle: “Hakikati öldürdüler, ama onun cesedinin korkusundan kaçamıyorlar.”
Bu çağ, Hannah Arendt’in “hakikat sonrası toplum” dediği durumu yaşamaktadır. Artık yalanın organize biçimleri hakikatten daha güçlüdür. Bu yüzden bu bireysel anlamda olsun gerek kurumsal anlamda zalimlerin işlediği cinayetler, medya manipülasyonuyla “meşru operasyon”a; mahkemeler güçlüden yana karar alıyor ve suçluyu aklıyorsa durum vahimdi demek.
Hadiste, “Bir topluluk, zalime ‘sen zalimsin’ demezse helakı hak eder” (Tirmizî, Fiten 9) buyrulur. Ancak biz artık hakikati dile getirmekten korkar olduk. Deyyuslar, caniler ve barbarlar başıboş gezerken, adaletin sesini yükseltenlerin üzerine tonlarca bomba yağıyor.
Toplumların çöküşü, adaletin kaybıyla başlar; faydanın kutsanmasıyla tamamlanır. Torpil, adam kayırma, güçten yana durma ahtapot misali her katmanı sarmış ve bünyeye sirayet etmiştir.
Fayda dini, hakikat dininin yerini aldığında insanın vicdanı körelir. Artık iyi olan, doğru değil; işe yarayan doğru olan olmuş.
Oysa Kur’an, “Zulmedenlere meyletmeyin” (Hûd, 113) derken; insanı çıkarın değil, hakikatin tarafında konumlandırır.
Bugün insanlık, ekonomik olarak da ahlaki olarak da çöküşün dibindedir.
Deyyuslar ödüllendirilirken, hakikat erleri hedef alınmaktadır. Bu, sadece bir siyasal çürüme değil, bir varoluşsal çöküştür.
Çünkü hakikati susturan toplum, sonunda kendi çöküşünü hızlandırır ve bombalarını kendi üzerine yağdırır.
Kendi içsel zehiri ile varlığına son verir.
Kaynak: urfaninnabzi.com