Sadece sosyo politik değil, aynı zamanda derin bir ahlaki kriz içinden geçiyoruz. Her iki krizi derinden etkileyen felsefi/kelami bir kriz söz konusu. Bu toplumun var idiyse, artık kendi aklıyla düşündüğünü söylemek hayli güç, başkasının veya kimin aklıyla düşündüğü de belli değil. Varsa, düşünce namına herhangi bir zihinsel faaliyet artık bu, tamamiyle zeka seviyesine indirilmiş ve sadece kötülüğe hizmet etmekle sınırlı kalmış demektir. Bu böyledir, zira ahlakidir.
Dünyanın belli başlı markaları en çok Türkiye’den şikayet ediyorlar, çünkü neredeyse Türklerin taklit etmediği markalı ürün kalmadı. Fatih Fevzipaşa caddesinin kaldırımlarında dünyanın en ünlü markaları gayet ucuz satılıyor; bir markayı taklit etmeyi bir insan nasıl kendine yedirebilir, bunun psikolojik-ahlaki saikleri nelerdir?
Alkol tüketimi ve bunun yol açtığı sosyal zararlar bir yana, alkolden daha tehlikeli uyuşturucu söz konusu. Uyuşturucu bağımlıları giderek artıyor, uyuşturucu kullanımı orta dereceli okullara inmiş durumda. Suç örgütleri, biriyle sorun yaşayanlar veya rutin dışı iş yapmak isteyenler, bir bağımlıya kolayca cinayet işletebiliyorlar.
Artık kendimizi refere edebileceğimiz değerler sistemi kalmadı gibi, değerler hiyerarşisi alt üst olmuş gibi. Değerlerin sahici kaynağı din itibardan düşmüş, dine karşı alınan tavır, ret veya husumet değil, bunu akılsız ateistler yapıyor. Yaygın tavır aldırışsızlık, Değerlerin dışına çıkanlar ne dini savunuyorlar ne de ona karşı herhangi bir söylem veya retorik beyan ediyorlar, sadece ilgilenmiyorlar, din sadece gündemlerinde değil, pratik hayatlarında da mevcut değil, ‘sorun’ da değil.
“Ayaklar baş, baş ayaklar olmuş.” Toplumun örnek alınan rol modelleri, faziletli ve bilgi sahibi insanlar değil, topçular ve popçular. En muhafazakar-milliyetçi televizyon kanalı olabilecek en fısk-u fücur dizi veya magazin programı yayınlamakta bir sakınca görmüyor. Milyonlarca kadını hedef alan kadın programları her türden rezaleti, şenaati normalleştiriyor, sanki bu olup bitenler normal bir hayatta sürüp giden adiyattanmış gibi sunuyorlar.
Hiçbir şeye inanmıyoruz, imanını kaybeden şahıs veya toplum varlıkta boşlukta yuvarlanır durur. Mübah olmayan yol kalmadı ve başarı için her yol mübah artık. Herkes kendi ölçeğinde emperyalist, tahakkümcü ve benmerkezci.
Ruh halimizin, içinde bulunduğumuzun gerçek durumun aynası trafiktir. Burnunu soktun mu geçiş hakkına sahip oluyorsun. Son zamanlarda herkese tavsiyem, sakın hemen yeşil ışık yanan yanmaz geçmeyin. İyice bekleyin, kırmızı ışıkta arabaların durduğundan emin olun, sonra sizin için yanan yeşilde geçin. Çünkü her yerde, göz göre göre kırmızı ışığın ihlal edildiğini görüyorum.
Kimsenin bir başkasına saygısı yok, uzun zamandır “ihtiram” lügatımızdan çıkmış durumda, TDK ihtiramın yerine uyduracak sözcük bulma lüzumunu hissetmiyor bile. Temel hakların bilerek ihlal edildiği bir toplumda ihtiram hiçbir çağrışım yapmıyor.
Televizyonların ana haberleri üçüncü sahife haberlerinden ibaret, cinayet davaları, birbirini aldatanlar, evlilik neredeyse eski geleneğe ait kötü bir alışkanlık. İnsanlar niçin birbirini öldürüyor, niçin boşanıyor diye merak ediyorsanız, bu toplumun bütün kirli bohçaları her gün orta yere seriliyor.
Ezcümle kadim sağlam bir kültüre sahip oldukları düşünülen insanlar bir arada yaşama yetilerini, geleneksel reflekslerini ve bu arada elbette iradelerini kaybetmiş bulunuyorlar.
Neden sağlıklı ilişki kurulamadığını anlamak lazım.
İnsanlar arasındaki ilişkilerin temelinden biri, Kur’an’ın “bağy” terimiyle ifade ettiği “haklara tecavüz” oluşturur, belki de en temeldeki sebeptir:
“İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan ‘azgınlık ve kıskançlıkları’ yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerin başkası değildir. Böylece Allah, imân edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğru yola iletir.“ (2/Bakara, 213.)
Bu ayet, insanların başkalarında olan bazı hasletlerden dolayı birbirlerini “kıskandıklarını” ve “haksızlık” yapmaya kalkıştıklarını belirtir. Tarihteki ana dinamikleri anlamak bakımından bu önemlidir. Zira tarihin yapıcısı insandır ve insanı iyi ya da kötü fillere sevkeden birtakım amiller vardır ki, harici şartlar, tarihsel ve toplumsal şartlar her ne olursa olsun, asıl motivasyon onun psikolojik dünyasında, enfusi evreninde olup bitenlerdir; burada cereyan eden amiller beyin üzerinden duyular dünyasında iyi veya kötü eylemler olarak açığa çıkar.
Bağyeden sınırları aşar. Bu raddeye gelmiş insan bilgide hikmeti, kuvvette adalet duygusunu ve iştah ile şehvette iffeti kaybeder. Krizi yaşadığımız üç ana alanda, adaletin yitimi sosyo politik, iffetsizlik-haşasızlık ahlaki, hikmetsizlik felsefi/kelami krizi beslemekte, yaygınlaştırıp insanı ve toplumu çürütmektedir.
Kaynak: turkishpost.net