Türkiye, son yıllarda derinleşen ve giderek genişleyen bir ekonomik krizin tam ortasında bulunuyor. Ancak ne yazık ki bu kriz, iktidar ve yandaş medya tarafından ısrarla görmezden geliniyor, yok sayılıyor. Oysa gerçekler sokakta, mutfakta, çarşıda, sanayide, atölyede gün gibi ortada. Yaşananlar bir ekonomik dalgalanma değil; toplumun tamamını etkileyen yapısal bir buhrandır.
Bugün Türkiye’de geçim mücadelesi, milyonlarca insan için hayatın en yakıcı gerçeğine dönüşmüş durumda. Vatandaş artık bırakın tasarruf etmeyi, temel ihtiyaçlarını karşılamak için dahi borçlanmak zorunda kalıyor. Gelirler erirken, hayat pahalılığı yükseliyor. Kira bedelleri maaşları geçmiş durumda. Gıda, ulaşım ve barınma gibi en temel kalemlerdeki fahiş artışlar, halkı adeta nefessiz bırakıyor. Ay sonunu getirebilmek, her geçen gün daha fazla insan için olanaksız hale geliyor.
Sektörler Alarm Veriyor
Ben uzun yıllardır Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden biri olan tekstil alanında faaliyet gösteren biri olarak çok net bir şey söyleyebilirim: Son otuz yılın en kötü dönemini yaşıyoruz.
Laleli, Merter, Osmanbey, Zeytinburnu, Güngören gibi tekstilin kalbi sayılan bölgelerde her gün yeni bir işletme kapanıyor. İhracat durma noktasında, üretim azaldı, siparişler düştü. Bu tablo yalnızca ekonomik bir daralmayı değil, aynı zamanda yaklaşan büyük bir işsizlik dalgasını da haber veriyor. Bu sessiz kriz, yakında çok daha büyük sosyal sorunlara yol açacak.
Üstelik bu yalnızca tekstil sektörüne özgü bir durum değil. İnşaattan sanayiye, tarımdan perakendeye kadar neredeyse her alanda benzer sorunlar yaşanıyor. Ülkenin üretim gücü kırılma noktasına gelmiş durumda. Artık sadece işletmeler değil, emekçiler de tükeniyor.
Gerçekleri Görmezden Gelmek Sorunu Büyütür
Tüm bu tabloya rağmen, iktidar ve onun kontrolündeki medya, krizin varlığını ısrarla reddediyor. Ekonomik verilerle oynanıyor, halkın yaşadığı gerçeklik inkâr ediliyor. Krizi dile getirenler itibarsızlaştırılıyor, susturulmak isteniyor. Oysa inkâr etmek, çözüm değildir. Aksine, yaşanan her inkâr; yarayı biraz daha derinleştiriyor, toplumdaki güvensizliği artırıyor.
Türkiye bugün bir yol ayrımındadır.
Ya gerçeklerle yüzleşilecek ve çözüm üretilecek, ya da bu inkâr politikası ülkeyi daha büyük sosyal ve ekonomik krizlere sürükleyecek.
Bu Ülkenin İnsanları Daha İyisini Hak Ediyor
Türkiye, kaynakları ve potansiyeli olan bir ülkedir. Sorun, bu kaynakların kimlerin yararına ve nasıl kullanıldığıdır. Bugün ülkenin büyük çoğunluğu; emeğinin karşılığını alamayan, geleceğinden endişe eden, her geçen gün daha fazla yoksullaşan insanlardan oluşuyor. Bu insanlar; adil, huzurlu, umutlu bir yaşamı fazlasıyla hak ediyor.
Toplumsal çöküşü engellemenin yolu, artık bu krizi inkâr etmekten değil; kabul edip çözüm üretmekten geçiyor.
Bu yalnızca ekonomiyle ilgili bir mesele değil, aynı zamanda adaletle, ahlakla ve vicdanla ilgili bir meseledir.
Sessizliğin çığlığa dönüştüğü bu karanlık dönemde, artık susma değil, harekete geçme; konuşma değil, çözüm üretme zamanıdır.