Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ramazan KAYAN


Tevhidden tahrire

Ramazan Kayan'ın "yeni" yazısı...


Zor zamanlardayız… Öyle zannediyorum ki, zorun zoru günler bizi bekliyor…

Siyonist musibet bir karabasan gibi İslam dünyasına musallat olmuş durumda… Küresel kötülüğün meş’um vahşet ve cinayetleri sınır tanımıyor… Kaos, kâbus, kriz ve kahır tüm yeryüzünü tehdit etmektedir…

Acaba diyorum, Müslümanlar olarak bu duruma hazırlıksız mı yakalandık, yoksa göz göre göre gelen böyle bir akıbete duyarsız mı davrandık?

Doğrudan bir değerlendirme yapmadan önce İslam tarihinden iki kesit paylaşmak istiyorum:

Bir… Şam valisi iken Muaviye’nin Bizans İmparatoru Heraklius’a yazdığı bir mektup var… Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya kitabında bu mektubun hikâyesini anlatıyor:

“Hz. Muaviye, Hz. Ali’ye karşı çıkmak üzere harp hazırlıkları ile meşgul iken Rum Kayseri’nin Şam’a sefer hazırlığında bulunduğu işitilir, Muaviye orada vali olarak bulunmaktadır. Heraklius, Müslümanlar parçalandı, ihtilafa düştü, kuvvetleri zayıfladı, mülahazası ile bu fırsattan istifade etmek istiyor.

İşte bu durumda Muaviye imparatora şu mektubu gönderiyor:

– Ey Rum Kayseri, eğer Şam üzerine gelirsen, sahibimle (Hz. Ali) derhal sulh ederim ve onun askerine öncü (komutan) olarak senin üzerine gelirim.

Ve Allah’a yemin ederim ki, başkentin olan sisli dumanlı Konstantiniyye şehrini yakıp yıkıp kapkara kömür haline korum ve yerden havuç çekilip koparıldığı gibi seni mülkünden çekip çıkarırım. Ve sana domuz çobanlığı yaptırırım.’’

Bir diğer kesit… Ümmetin haçlı seferleri karşısında hezimete uğradığı Kudüs’ün düştüğü dönemde Selahaddin Eyyubi’nin yüklendiği misyon…

Ümmetin parçalanmışlığı, dağınıklığı, donukluğu ve duyarsızlığı karşısında işe nereden başlamıştır?

“Dostlarıyla uğraşanlar düşmanları ile savaşamazlar” gerçeğinden hareketle öncelikle ümmetin vahdetini hedeflemiştir…

“ Kılıçlarınız Müslümanların değil, küffarın boyunlarında körelsin…’’  demiştir…

Onun Kudüs’ün fethine yönelik başlattığı süreçte ilk kaidesi şu olmuştur:

Tevhid-i ümmetten tahrir-i ümmete bir yol izlemek…

Öncelik ümmetin tevhidi birlikteliği, sonra da Kudüs’ün özgürlüğüydü…

Evet, tevhidden tahrire… Cihaddan gayrete…

O günde Hıristiyan dünya ortak çıkarları için birleşmişken, İslam âlemi iç çatışmalarla sarsılıyordu…

Maalesef Müslüman yöneticiler arasındaki anlaşmazlıklar, Haçlı işgallerini kolaylaştırıyordu…

Tarihin tanıklığı bugün de bize aynı hakikati hatırlatıyor…

Ümmet niçin bu hale düştü?

Müslümanlar birbirine düştüğü için…

Anlaşılan o ki, Müslümanlar arasında akıtılan kan durdurulmadan Gazze’de akan kan durdurulamaz…

Özgür Kudüs’e yol alınamaz…

Neyse ki son yaşananlardan sonra aklıselim sahipleri seslerini duyurmaya çalışıyorlar:

 Pakistan Savunma Bakanı K. Muhammed Asıf, İran’a saldırılarda bulunan İsrail’e karşı, Müslüman ülkeleri birlik olmaya çağırdı…

– Müslüman ülkeler birleşmezse her biri aynı kaderi paylaşacak, dedi…

Bu çağrı oldukça anlamlı ve de gerekli…

Gel gör ki ümmet içi bu kadar öfke, nefret, kin, ihanet, yıpranmışlık ve yorgunluktan sonra bu nasıl mümkün olacak?

İran bile “Ortak İslam Ordusu’’ çağrısında bulunuyor…

“Ba’de harabul Basra…’’

Demek ki ‘Şii Hilali’ çözüm değilmiş… Vekâlet savaşlarıyla Siyonizm ile baş edilemiyormuş…

Doğru adres; kardeşlik, diyeceğim ama “hangi kardeşlik? sorusunu duyuyorum…

Biz kendimizi hazır bulmasak da sevki ilahi bizi olmamız gereken sorumluluğa hazırlıyor…

Gelin kendimize ve geleceğimize acıyalım… Ayrılığın ateşine odun taşımak yerine, birliğin harcına tuğla koyalım…

Bu acziyet halimiz çok ağır geliyor, bir an önce yeryüzüne ağırlığımızı koyalım…

 

Kaynak: milat gazetesi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR