Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ömer Naci YILMAZ


TARİHÇİLER DE YORDU

Ömer Naci Yılmaz'ın "yeni" yazısı...


Çocukluk hafızamızın en saf ve berrak dönemlerinde öğrendiklerimiz ile hayatın içinden duyduklarımız arasında hep bir çatışma vardı. İlkokul sıralarında öğretmenlerimizin anlattığı tarih, büyüklerimizin aktardığı hikâyelerle asla örtüşmezdi. Sınıfın tahtasında tebeşirle yazılan cümleler, köy odalarında dinlediğimiz hatıralardan bambaşkaydı. Küçük yaşımızda bile zihnimizde şu sorular yankılanıyordu: “Hangisi doğru? Neye inanalım? Kimin sözü gerçeğe daha yakın?”

Bizim Faysal Yücel, ilkokula başladığında yaşadığı bir olayı anlatır. Öğretmeni derste sormuş:
— “Çocuklar, bizi kim kurtardı?”

Faysal hiç düşünmeden ayağa fırlamış:

— “Öğretmenim, Molla Ahmet dedem kurtardı!”

Sınıfta bir anda gülüşmeler olmuş. Oysa bu çocukça cevap, aslında derin bir hakikatin izini taşıyordu. Çünkü merhum Molla Ahmet Yücel, Kuvayı Milliye’nin Tekkeköy bölge sorumlularındandı. Rum çetelerine karşı arkadaşlarıyla birlikte mücadele etmiş, canını ortaya koymuş ve İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştı. Faysal için kurtuluşun kahramanı, kitaplarda adı geçmeyen ama kendi ailesinin destanına yazılmış olan dedesiydi. İşte tarih böyleydi: Resmi anlatı ile halkın hafızası arasında sıkışıp kalmış bir bellek.

 

Kuvayı Milliye’nin Samsun kurucularından Molla Ahmet Yücel

 

Yakın tarihimiz, bu farklı anlatımların en yoğun yaşandığı alandır. Aynı fakültede ders veren iki profesörün, aynı olay hakkında büsbütün farklı şeyler söylemesi hiç de şaşırtıcı değildir. Birinin “ak” dediğine diğeri “kara” diyebilmektedir. Üstelik bu durum yalnızca farklı fakülteler arasında değil, aynı bölümde, hatta aynı kürsüde çalışan akademisyenler arasında bile görülebilmektedir.

Resmi tarihin satırlarında yazılanlarla, o dönemi yaşamış insanların tanıklıkları da taban tabana zıttır. Kitaplarda kahraman olarak sunulan bazı isimler, halkın hafızasında zalim ya da iş birlikçi olarak anılır. Yine aynı şekilde, resmi tarihin görmezden geldiği, hatta hiç bahsetmediği kişiler, köylerin, kasabaların, ailelerin hafızasında birer kahraman olarak yaşar. Bu durum, tarih ile hakikat arasındaki derin uçurumu gözler önüne serer.

Tarihçilerin dili çoğu zaman tarafsız görünse de satır aralarında saklı bir tarafgirlik vardır. İttihatçı geleneğin kaleminden çıkan bir tarih ile muhalif bir geleneğin kaleminden çıkan tarih arasında büyük farklar olması bundandır. Biri kendisini aklamaya, diğeri ise karşısındakini suçlamaya yönelir. Dolayısıyla, tarih çoğu zaman hakikati ortaya koymak yerine, yeni bir kurgunun malzemesi olur.

Özellikle akademi çevresinde görev yapan tarihçilerin tavırları dikkat çekicidir. Görevde oldukları sürece resmî söyleme bağlı kalan pek çok tarihçi, emekli olduktan sonra bambaşka konuşmalar yapabilmekte ve makaleler yazabilmektedir. Emeklilikten sonra yazılan hatıralar, görevde iken dile getirilmeyen gerçeklerle doludur. Bu değişim, tarih algımızı altüst eder. Zihinlerimizde biriken bilgiler, yeni tanıklıklarla sürekli çatışır ve bir türlü kesinlik kazanmaz.

Siyasetle ilgilenen, belli bir ideolojiye yakın duran tarihçilerde bu tarafgirlik daha da belirgindir. Olaylara bakış açıları, içinde bulundukları siyasi mevziye göre şekillenir. Sağcı bir tarihçi ile solcu bir tarihçinin aynı hadiseyi objektif olarak yorumlaması çoğu zaman imkânsızdır. Herkes kendi konumunu, kendi ideolojik menfaatini koruyacak şekilde anlatır. Bu da hakikate ulaşmak isteyen sade bir okuyucuyu daha da yorar.

Bütün bu çelişkileri an be an yaşayan bizler, yani tarihe meraklı ama hakikati arayan sıradan insanlar, bir noktada tükeniyoruz. Zihinlerimizdeki sorular cevapsız kalıyor. Her yeni kaynak, bir öncekini yalanlıyor. Her yeni kitap, bir öncekinin iddiasını çürütüyor. Bu durumda ister istemez aynı soruyu soruyoruz:

“Neyse onu söyleyin, bizi yormayın.”

Çünkü hakikatin izini süren insan, yalanın, abartının, tarafgirliğin ve çıkar hesaplarının ağırlığını taşımak zorunda kalıyor. Bu yük, bilgiye susamış ruhu yıpratıyor. Tarih, bir aydınlanma kapısı olmaktan çok, bir labirente dönüşüyor. İnsan, her yeni bilgide biraz daha karanlığa saplanıyor.

Kur’an’ın bir ilkesini burada hatırlamakta fayda var. Bakara Suresi’nin 134. ayetinde şöyle buyrulur:“Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların yaptıkları onlara, sizin yaptıklarınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulacak değilsiniz.”

Bu ayet, tarihe bakışımızı bambaşka bir zemine taşıyor. Geçmişin kavgaları, hesaplaşmaları, dostlukları ve düşmanlıkları, sonuçta o dönemin insanlarına aittir. Bizim için önemli olan, bugün ne yaptığımız, nasıl bir yol tuttuğumuzdur. Elbette tarihten ibret alacağız; ama onun gölgesinde, onun yüküyle, onun tarafgirlikleriyle geleceğimizi şekillendirmeye kalkarsak yanılırız.

Asıl mesele, geçmişi kimin haklı, kimin haksız olduğuna indirgemek değil; geçmişten bugüne taşınan dersleri doğru okumaktır. Eğer tarihçi, kendi ideolojik gözlüğünü çıkarıp olaylara dürüstçe bakabilirse, işte o zaman tarih, insanı yormaz. Aksine, insana yol gösterir. Fakat bugünkü hâliyle tarih, çoğu zaman bir çatışma alanı, bir yorgunluk kaynağıdır.

İşte bu yüzden, “Tarihçiler de yordu.” demekten kendimizi alamıyoruz. Çünkü bir türlü ortak bir hakikat dili kurulamıyor. Herkes kendi gerçeğini öne çıkarıyor, herkes kendi tarihini kutsuyor. Oysa hakikat, kimsenin tekelinde değildir. Hakikat, cesaretle, dürüstlükle ve samimiyetle arandığında ortaya çıkar.

Tarihi anlamak, aslında bir içsel yolculuktur. Kendi geçmişimizle, kendi köklerimizle yüzleşme cesaretidir. Bu yolculukta bize düşen, her anlatıya körü körüne bağlanmak değil; sorgulamak, tartmak, ölçmek ve kalbimizin süzgecinden geçirmek olmalıdır. Çünkü tarih, yalnızca bilgi değil; aynı zamanda vicdan meselesidir.

Ve son söz, yine Kur’an’ın hikmetli hatırlatmasıdır:

Geçmiş, onların. Gelecek, bizim.

Onların yaptıkları onlara; bizim yaptıklarımız bize.

Tarih, yük değil; ders olmalı.

Ama ne yazık ki, bugünkü hâliyle tarihçiler de bizi yordu…

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR