Hac ve Umre ibadetlerini eda edebilmenin sevincini, coşkusunu ve hatıralarını hep o mübarek diyarlara gidip gelenlerden dinledik.
Haccı ve Umre’yi sadece gidip gelenler üzerinden okumanın eksik bir okuma olduğunu düşünüyorum. Acaba o kutlu beldelere olan hasretini mısralara dökerek ‘’Bir mübarek sefer çıksa da gitsem’’ diyen Yunus’a gözyaşı dökerek eşlik eden aşıklara bir mikrofon uzatılsa, bir kulak verilse neler söylerler?
Kutlu beldelere doğru yola revan olan hac kafilelerini mutlaka izlemişsinizdir. Kutlu yolun mutlu yolcularının sevinç, heyecan ve tatlı telaşları hâlâ gözünüzde canlanıyordur. Peki ya geride kalanları hiç onları dinlediniz mi? İnleyen bir ney misali adeta arşa yükselen feryad-ı figanlarına eşlik eden sel gibi gözyaşlarına dikkat kesildiniz mi? Bir mü’min için iman ettiği dinin doğduğu ve yükseldiği mübarek beldelere gidememek ne büyük bir derttir. Mükerrem ve münevver şehrin gül kokulu sokaklarında dolaşma hasreti ne derin bir hasrettir. Dünya’daki en büyük vuslatın firkatını yaşamak ne hazin bir gurbettir. Henüz kendisine mübarek beldenin ziyareti nasip olmamış bir Müslüman yetim bir çocuk gibidir, boynu büküktür, yüreği yangın yeridir, mahcuptur, mahsundur, kederlidir. Milyarlarca insan arasında yanlızdır, yapayalnızdır, gariptir, muzdariptir. Beti benzi solmuştur suya hasret topraklar, bahara hasret yapraklar gibidir. Bir yolunu bulup gidemeyenlerin haccı, hacca gidip gidip gelipte, hacı olmayanlara ders ve ibret olmaya namzettir.
O kutlu iklime davet edilmenin, davete icabet edebilmenin, sevinçle yola çıkmanın, ihlasla ihrama bürünmenin, coşkuyla telbiye getirmenin, Beytullah’ı aşkla tavaf etmenin, Safa ve Merve arasında heyecanla say etmenin, Arafat’ta vakar ve teslimiyetle vakfeye durmanın, iman öfkesiyle şeytan taşlamanın, sadakatle kurban kesmenin ne büyük bir nimet devlet ve saadet olduğunu birde gidemeyenlerden dinlemeli.
O mübarek beldeleri dünya gözüyle bir kere görebilmek için bir ömür bekleyen ne aşıklar var?
‘’N’olur beni de çağır Allah’ım’’ diyerek Rahman’a arz ettiği beyaz dilekçesini ve dua kalemini gözyaşlarıyla dolduran ne sevdalılar var.
Mübarek diyarların meftunu ve mecnunu olmuş ne Müslümanlar var. ‘’Geldim Allah’ım, Buldum Allah’ım, Bildim Allah’ım’’ diyebilmek için dünyada sahip olduğu her şeyi feda etmeye hazır ne yiğitler var.
Evet, o kutlu beldelere gidememenin büyük bir dert,derin bir hasret, hazin bir gurbet olduğunu ifade ettik. Bunun üzerine şu hususu da mutlaka ifade etmeliyiz.
O mübarek diyarlara gidememek büyük bir dert olduğu kadar asil bir derttir de.
Derin bir hasret olduğu kadar kutlu bir hasrettir de. Hazin bir gurbet olduğu kadar soylu bir gurbettir de.
O kutlu yola revan oluncaya kadar dua etmeye devam edeceğiz. Çünkü Rahman’a el açılmadan insana yol açılmaz. Yüreğimizdeki yangının sönmesi için gözyaşı dökmeye devam edeceğiz. Çünkü aşkla göz yaşarmadan gönülde umut yeşermez. Murada ermek için bütün yolları deneyeceğiz.
’’Her arayan bulamasa da bulanlar hep arayanlardır.’’
Menzile varmak için rahmet kapısını gayret elleriyle çalmaya devam edeceğiz. Çünkü gayret olmadan, rağbet olmadan, zahmet olmadan rahmet olmaz.
Kaynak: Milat Gazetesi