Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mustafa DOĞU


SÖZLÜKLERDE KELİME KALDI MI?

Mustafa Doğu'nun "yeni" yazısı...


Lanetli Siyonist Yahudi Terör Örgütü İsrail, “küfür tek millettir” düsturu çerçevesinde bir araya gelen kâfirler sürüsünün sınırsız desteğiyle “tüm dünyanın gözünün içine baka baka” saldırılarına ve işgallerine hız kesmeksizin bütün gücüyle devam etmektedir. Bu katiller sürüsü Gazze’de yaşanabilecek/barınabilecek neredeyse tek bir bina, ibadet edilebilecek tek bir cami, tedavi edilecek, yaraların sarılacağı tek bir hastane, eğitim görebilecek tek bir okul/medrese bırakmadılar. Bütün bunlar yetmemiş olacak ki, yüz binlerce masum/mazlum insanları “bir lokma ekmeğe”, “bir yudum suya” muhtaç bırakacak her türlü ambargoyu, kuşatmayı, ablukayı uygulayarak insanlık tarihinin belki de eşi/benzerine şahit olmadığı en büyük katliamı/soykırımı en vahşi, en alçak, en zalimce yöntemlerle sahneye koymakta ve insanların acı çekerek ölümünü büyük bir keyif ve haz alarak izlemektedir. Terör şebekesinin hiyerarşik yapısı içerisinde bulunan bütün üst düzey yöneticileri ve sahadaki uygulayıcıları bu katliam/soykırımı daha da vahşileştirip tüm insanlığın utanç vesikası haline getirebilmek için “Şeytan”ın dahi aklına gelmeyecek tüm yöntemleri uygulamak için adeta birbirleriyle yarışmaktadır. Yaptıkları her şeyin yanlarına “kar” kaldığını gören bu “suç şebekesi” kudurmuş köpek gibi önüne gelene saldırmakta, istediği yerleri bombalamakta, keyfince de işgallerine devam etmektedir.

Bu lanetli Siyonist çete ve avenesi kendi tıynetinin, inancının, dünya görüşünün gereklerini yerine getirmek ve “vadedilen”i gerçekleştirmek için hiçbir kanun, kural, had/hudut tanımaksızın eylemlerini en vahşi, en barbar, en canice yöntemlerle yerine getirmekten zerre kadar imtina etmemektedir. “Kim ne der, nasıl tepki verir” kabilinden ortaya konulacak hiçbir tavır ve davranışın kendi zihin dünyalarında “acaba?” dedirtecek kadar bile kıymeti harbiyesinin olmadığına inanan ve her geçen gün bunun teyit edildiğine şahit olan bu katiller sürüsü, tüm dünya ile özellikle de “kendilerinin de Müslümanlardan olduğunu iddia edenlerle” acayip dalga geçmekte, onlarla keyfince oyun oynamaktadır. Tüm uluslararası kurum ve kuruluşları anlamsız, değersiz, hiçbir fonksiyonları olmayan bir pozisyona indirgemekle kalmayan bu çete, hızını alamayarak “kimin ne kadar hakka sahip olabileceğini” bile kendilerinin takdir edeceğini“muktedir” olamamış tüm iktidar sahiplerinin “alınlarını kaşırcasına” yüzlerine haykırmaktadır. “Kendileri için tehdit oluşturduğu” savı ile istediği ülke de istediği noktayı bombalamakta, arkasından sinsice bir edayla “mağduriyet edebiyatı” yapabilmekte, şer ittifakını oluşturan ABD başta olmak üzere Batının büyük bir kısmının yanında durmasını devam ettirmektedir.

İslam dünyası tarihinin hiçbir döneminde bu kadar büyük bir “acziyet/rezilet/zillet” yaşamış mıdır “acaba” diye şöyle bildiklerimizi hafızalarımızda canlandırmaya çalıştığımızda cevabın koskoca bir “HAYIR” olduğunu görmekteyiz. “Kemmiyet” itibariyle milyarla ifade edilen koskoca İslam dünyası ne hazindir ki “keyfiyet” itibariyle bir “hiç” hükmüne düşmüştür. Hangi rejimle yönetilirlerse yönetilsinler sonuçta büyük resimde birbirlerinden çokta farklı olmayan, Birleşmiş Milletlere kayıtlı elli küsür -halklarının kahir ekseriyeti Müslümanlardan oluşan- devletler bu vahşet karşısında demeçler vermekten, kınamaktan, lanetlemekten öte bir şey ortaya koy/a/mamaktadır. Değişenin ise sadece kınarken kullanılan kelimeler ve kavramların olduğu görülmektedir. Birileri “yüksek dozajda” bunu gerçekleştirirken, birileri de “sesini kısabildiği kadar kısarak”bu sembolik vazifeyi yerine getirmektedir. Hani firmalar aynı markayı kullandıklarında birbirlerine karşı nazire yaparcasına “öz/hakiki” gibi eklemlerle gerçekte o markayı kendilerinin temsil ettiğini anlatmaya çalışırlar ya, bu hadise karşısında yapılanında bundan farkı yoktur. Kınanırken “lanet”, “şiddet”, “en ağır”, “en güçlü” gibi eklemelerle veya “kırmızı çizgi”, “sözün bittiği yer”, “burası sınırımız” gibi nerede durulması gerektiğini belirten ifadeler bile anlamlarını çoktan yitirmiş, yerine sözlükte ve deyimler kitabında yenileri aranmaya başlanmıştır.

Hamas’ın 7 Ekimde başlatmış olduğu “Aksa Tufanı” aslında Siyonist terör yapılanmasının kalbinden vurulduğu ve çok ağır bir darbe aldığının bir miladıydı. Ortadoğu’nun kalbine bir hançer gibi saplanmış bu “habis ur”dan tümden kurtulmanın da tam zamanıydı. Birileri -hala yapmaya devam ettikleri gibi- kırk türlü hesap yapmayıp hasbi davranarak farklı cepheler açmış olsaydı bu çete meydanı bu kadar ıssız bulamaz ve teker teker kendisi için tehdit oluşturabilecek unsurları bertaraf edemezdi. Hamas bu kadar zayiat vermez, Gazze bu hale gelmez, Hizbullah etkisiz hale getirilerek İran vurulamaz, Batı Şeria’da ilhaklar bu kadar genişletilemez, Suriye’de işgal bu noktaya kadar gelemezdi. Bu konuda ilk günden itibaren en hasbi duygularla Gazze’nin yanında olduğunu açıklayan ve elindeki tüm imkanlarla bunu ortaya koyan sadece Yemen’deki “Ensarullah” (Husi’ler) olmuştur.

Yirmi ayı aşkın bir süredir devam etmekte olan Gazze direnişi genelde tüm insanlığın, özelde ise Müslümanların çok ağır bir sınavla karşı karşıya kaldıkları son derece önemli bir olaydır. Peki şu ana kadar ki sınav sonuçlarına bakıldığında karne nasıl gözükmektedir.Hiç uzatmaya, lafı eğip bükmeye gerek yok; Tam bir fiyasko. Liderlerinden halklarına varana kadar koskoca bir İslam dünyası, her gün onlarcası, yüzlercesi ağır bombardıman altında katledilirken, sinsice kurulan tuzaklarla yardım kuyruklarına çağrılan insanlar alçakça, haince, kalleşçe öldürülürken, küçücük bedenler en temel ihtiyaçları karşılanamadığı için annelerin/babaların çaresizlik içindeki gözlerine baka baka ölürken, yapabildiğimiz tek şey sözlüklerde bulabildiğimiz en ağır kelimelerle kınamak, lanetlemekten öte bir şey olmadı. Tabi bunların daha acılarına da şahit olduk. Filistin halkının meşru temsilcisiymiş gibi arzı endam edip, TBMM’de bile konuşturularak ayakta alkışlanan, ama ne hazindir ki iktidar olduğu Batı Şeria daki işgallere ve katliamlara sesini dahi çıkarmayan, fakat Hamas’ı tam bir Siyonist ağzıyla çok ağır/rencide edici bir dille eleştiren Mahmud Abbas’ın ihaneti. Kardeş(!), darbeci, seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin katili Sisi’nin, tüm dünyadan vicdan sahibi duyarlı insanların Refah sınır kapısında gerçekleştireceği eylemi köpekleri “baltacılar” ile dağıtıp provoke etmesini. Kendilerine akademisyen, aydın, entelektüel, kanaat önderi yakıştırması yapan “içimizde ki birtakım beyinsizlerin” Siyonist çeteden ziyade Hamas’ı suçlamasını. Son derece aşağılık ABD ve Batı projesi olan Gazze’deki insanların göçe, sürgüne, tehcire zorlanmalarının İslami literatürde ki “hicret” mefhumuyla, kendince, ukalaca, ayetlerden de deliller getirerek meşrulaştırıp mübahlaştırarak birilerinin ekmeğine yağ sürüyor olma çabası içerisinde ki “çok bilmiş” soytarıları.

Hangi cümlelerle kınarsanız kınayın, hangi çizgilerle durumun vahametini anlatmaya çalışırsanız çalışın, hiçbir anlam ve hükmü kalmamış hangi kurum ve kuruluşlardan yaptırım kararı çıkarırsanız çıkarın, bu lanetli siyonist çete için hiçbir anlam ifade etmemekte, katliamlarına dahada ağırlaştırarak ve genişleterek devam etmektedir. Bunların anlayacağı tek dil var ki o da misliyle mukabelede bulunmak, işgal ettikleri o toprakları kendilerine dar etmek ve mezarları kılmak, büyük acılar yaşatmaktır. Bu gerçekleşmediği takdirde bugün Gazze’nin, Lübnan’ın, Suriye’nin, İran’ın başına gelenlerin belki de çok daha beteri başka yerlerin başına gelecektir. Bu lanetli çete 1948’de işgale başladığı Filistin topraklarının %5-10’unu elinde tutarken şimdilerde tamamının tek hakimi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Koskoca bir İslam dünyası bölünmüş Filistin’e, bölünmüş Kudüs’e razı söylemler ve eylemler ortaya koyarken bu çete tüm bunlarla alay edercesine hedefine doğru ilerlemektedir. Dost(!) Trump bir önceki döneminde Kudüs’ün bütününü bu işgalci çetenin başkenti olduğunu -anlamayanlar veya anlamak istemeyenler için- “keçeli kalem” ile “koskoca” bir imza şovu ile ortaya koymuş ve tüm ABD başkanları gibi varlıklarının bu siyonist çeteye feda olmasını her koşulda, her ortamda yüksek sesle dillendirmiş ve gereğini yerine getirmiştir. Tüm bunlar yaşanırken hala çözüm bu cellatlardan, katillerden beklenmekte, İslam ülkelerini -veya halkı Müslüman olandevletleri- yöneten iktidar erkleri bunlara sadakatlerini sunmanın yarışı içinde bulunmaktadırlar.

Şu ana kadar Gazze’li Müslümanlar ödeyebilecekleri en ağır bedelleri canlarını ve mallarını, her şeylerini ortaya koyarak ödediler ve ödemeye devam ediyorlar. Bu süre zarfında üç milyona yakın Gazze’linin hiçbirinin ağzından bu direnişi, kıyamı, cihadı başlatanlar ile ilgi en ufak rencide edici, aşağılayıcı, kınayıcı bir söz çıkmamıştır. Tüm güçleriyle, ellerinde ki çok sınırlı imkanlarıyla direnişe her türlü desteği vermiş, en sevdikleri birer birer hayattan acımasız bir şekilde koparılıp alınırken en ufak bir “ye’se düşme” hali kendilerinden sadır olmamıştır. Adeta tüm dünyaya, tüm ideolojilere, tüm insanlığa meydan okurcasına İslam’ın izzetini, şerefini, onurunu, haysiyetini şahıslarında en güzel şekliyle deruhte etmiş Müslümanlar olarak temsiliyetin en güzel örnekliklerini sunmaya devam etmektedirler. Onlar, bu çağın, asrın, zamanın, anın Allah’a verdikleri ahitlerini en güzel şekliyle yerine getirmiş önde koşan yiğitleridir.

Netice itibariyle şu ayet, tüm Müslümanlar için acaba ne anlam ifade etmektedir diyerek tefekküre, muhasebeye küçücük de olsa bir katkı sağlar mı düşüncesiyle kelamların en güzeliyle noktamızı koymuş olalım vesselam.

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar; bize tarafından bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver!” diyen zayıf düşürülmüş (zavallı) erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” (Nisa, 75)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR