Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mahmut Olgun


Sosyal Medya Ve Ruhların Çürümesi

Mahmut Olgun'un "yeni" yazısı...


Sosyal medyayı taradım, ama hiç de “sosyal” bir yer, veyahut “sosyal” bir şey göremedim.

Bir haber: Şanlıurfa da biri aşırı sürat yapmış, üç dört kişi ölmüş.

Bir diğeri: Arazi anlaşmazlığı yüzünden insanlar birbirini kurşunlamış, ölüler var.

Yol kenarında bir ceset bulunmuş, etrafında boş kovanlar.

Bir düğün taranmış; gencecik insanlar, çocuklar, kadınlar vurulmuş, gencecik bir kız hayatını kaybetmiş.

Tefecilere operasyon, uyuşturucu baskınları, gözaltılar, tutuklamalar...

Okulda öğretmen dövülmüş, hastanede doktorlar risk altında. Herkes perişan; halk da öyle.

Birine köpek saldırmış, biri inşaattan düşmüş, diğeri iflas etmiş…Kuyumcu bilmem kaç milyon TL ile kayıplara karışmış.

Müteahhidin biri, bir daireyi birden çok kişiye satmış ve piyasadan kaybolmuş.

Ve daha nice acı dolu olaylar...

Bu döngü her gün, her saat, aynı senaryoyla tekrarlanıyor.

Ve ben kendi kendime soruyorum: Bu kadar şiddetin, öfkenin, tahammülsüzlüğün kaynağı ne?

Toplumlar yalnızca ekonomik krizlerle değil, değer krizleriyle de yüzleşir. Başaramadığında ise çöker. Bugün yaşadığımız şey tam da budur. Saygı, değer, tahammül, merhamet, sabır, edep gibi kavramlar birer nostaljiye dönüştü. İnsanlar artık insana değil, çıkarına değer verir oldu. Ahlak, kişisel menfaatin bir aracı haline geldi. Vicdan geri çekildi, hız ve hırs öne çıktı. Sonuçta güçlüye tapan, güçsüzden nefret eden onu hor gören ve küçümseyen bir toplumsal iklim ortaya çıktı.

Emile Durkheim, modern toplumların çözülmesini “anomi” kavramıyla açıklar. Yani, toplumun birey üzerindeki ahlaki bağlarının çözülmesi halini yaşıyoruz. İnsan, kendisini yönlendirecek değer pusulasını kaybetti. Kurallar var ama hayatın bir anlam yok. Disiplin var ama yön duygusu yok. Bu da bireyi boşlukta bırakıyor. O boşluk, stres,öfke, korku, şiddet ve anlamsızlıkla doluyor.

Modern insan özgürleştiğini sanıyor, ama aslında hiç olmadığı kadar yalnız. “Ben” duygusu, “biz”i boğdu. Komşuluk, dostluk, akrabalık gibi sıcak bağlar çözüldü. Artık kimse kimseye tahammül edemiyor; herkes bir diğerini potansiyel düşman gibi görüyor. Bu yalnızlık, içe dönük bir öfkeye dönüşüyor; öfke ise şiddetin yakıtı oluyor. Zygmunt Bauman’ın dediği gibi, “Modern hayat, bağ kurmayı değil, bağ koparmayı kolaylaştırır.” İşte biz, bu kopuşun sancılarını yaşıyoruz.

Geçim derdi, adaletsizlik algısı, umutsuzluk ve sıkışmışlık duygusu… Bütün bunlar insanın ruhunu daraltıyor. İnsan, bir noktada patlama noktasına geliyor; kimi trafikte, kimi okulda, kimi hastanede.

Bir toplumda adalet duygusu zedelendiğinde, vicdan da zedelenir. Ve vicdan çöktüğünde, en sıradan insan bile şiddetin dilini konuşmaya başlar.

Sosyal medya, bu şiddetin aynası değil artık; tetikleyicisi olmuş.

Her gün ekranlardan, telefonlardan akan görüntüler; kavga, hakaret, linç ve ölüm. Sürekli şiddete maruz kalan bir toplumda merhamet eşiği düşüyor. Bir zamanlar bizi sarsan bir ölüm haberi, şimdi sadece bir gönderi, bir video, bir paylaşım. Şiddet sıradanlaşıyor, ölüm gündelikleşiyor, merhamet tükeniyor. Bu, ruhların sessiz çürümesidir.

Aile, bir zamanlar insanın sığınağıydı. Şimdi geçici bir konaklama yerine dönüştü. Anne-baba, çocuğuna değer değil, cihaz sunuyor. Okullar bilgi öğretiyor ama karakter inşa etmiyor. Oysa bilgi, vicdanla birleşmediğinde yıkıcı olabilir. Gazâlî’nin dediği gibi, “İlim amelle, amel ahlakla birleşmezse, insanın yıkımına hizmet eder.” Biz, bu birleşmenin koptuğu bir çağdayız.

Modern insan Allah’ı hayatından çıkarırken, yerine hiçbir anlam koyamadı. Boşluk, tüketimle, hırsla, hazla doldurulmaya çalışılıyor. Ama hiçbir şey o manevi eksikliği gideremiyor. Bu yüzden yaşadığımız çağın en büyük hastalığı, anlamsızlık. Ve anlamsızlık, şiddetin en derin biçimidir. Çünkü anlamını yitiren insan, hem kendine hem başkasına zarar verir.

Kur’an, “İnsan hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna.” (Asr, 1–3) diyerek bu gerçeği asırlar önce hatırlattı. Yani kurtuluş bilgiyi ve teknolojiyi, iman, amel ve merhamet ekseninde tutmakla mümkündür.

Peygamberimiz (s.a.v.) de “Mümin, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” buyurur. Eğer insanlar birbirinin elinden ve dilinden emin değilse, orada iman değil, kaos vardır.

Bugün tanık olduğumuz her trajedi, her haber, aslında bir semptomdur. Sorun polisiye değil, ahlakidir. Sorun adli değil, ruhsaldır. Biz birbirimizi değil, insanlığımızı kaybettik.

Bir toplumun çöküşü, kanunların değil, kalplerin susmasıyla başlar.

İnsanı yeniden insan yapan şey sahip olma değil, merhamet, vicdan ve adalettir.

 

Kaynak: Urfa'nın Nabzı

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR