Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Oktay YILMAZ


Sonuçları itibariyle 7 Ekim Olayı: Coşku, Yıkım, Artan İsrail Hegemonyası

Oktay Yılmaz'ın yeni yazısı...


İşgale karşı direnişin meşru bir hak olduğu tartışmasız bir gerçektir. Ancak direnişin yol ve yöntemleri ile sonuçta davaya ne ölçüde hizmet ettiği; ayrıca halkın bir kesimini temsil eden örgütlerin, tüm halkın ve hatta bölgenin kaderini etkileyecek girişimlerde bulunurken tek taraflı kararlar alması ayrı bir tartışma konusudur.

Öte yandan hiçbir gelişme, İsrail’in katliam boyutlarına ulaşan şiddetini ve vahşetini mazur gösteremez. Bu gerçekler ışığında, Hamas’ın giriştiği 7 Ekim saldırıları ve yol açtığı sonuçlara dair bazı değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.

 

7 Ekim’in Sarsıcı Etkisi

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı, yalnızca askeri değil, siyasal ve küresel ölçekte de dengeleri sarstı. İsrail’in “dokunulmaz güvenlik” algısı bir anda çöktü; Hamas’ın hamlesi, İsrail’in zafiyetlerini açığa çıkardı.

Tarihsel bağlamda bu gelişme; 1967 Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı ve 2000 İntifadası ile kıyaslanabilecek bir dönüm noktasıdır. Özellikle 11 Eylül 2001’de El Kaide’nin ABD’ye saldırısı sonrası yaşanan süreçle benzerlik taşır: kısa vadede görünürlük ve şok, uzun vadede ise büyük yıkımlar ve ağır kayıplar… Nasıl ki 11 Eylül saldırısı ABD’nin küresel ölçekte askeri müdahalelerini meşrulaştırarak İslam dünyası için yıkıcı sonuçlara yol açtıysa, 7 Ekim saldırısı da Filistin halkı ve bölge açısından benzer bir felakete dönüştü.

 

Hamas ve Filistin: Görünürlük ile Yıkım Arasında

Hamas’ın bu saldırılardaki dört temel stratejik hedefi vardı:

1. İsrail’in güvenlik algısını kırmak,

 2. Filistin meselesini yeniden küresel gündeme taşımak,

 3. Direnişi bölgesel düzleme yaymak,

 4. Esir takası ile Filistinli tutukluların serbest bırakılmasını sağlamak.

İlk iki hedef kısa vadede gerçekleşti. Ancak üçüncü ve dördüncü hedefler karşılık bulmadı; Hizbullah’ın kısmi katılımı ve Ensarullah’ın ara sıra tacizleri dışında Batı Şeria, Kudüs ve İsrail içindeki Araplar yeni bir intifada başlatmadılar. Diğer yandan yapılan kısmi ateşkes ve esir takası, Hamas’ın eylem amacı açısından istenilen neticeyi vermedi. Zira İsrail bu saldırıyı varlığına yönelik bir tehdit olarak algıladı ve ölçüsüz bir şiddetle Gazze’nin yıkımına ve Hamas’ın etkisizleştirilmesine yoğunlaştı.

İsrail’in misillemeleri on binlerce sivilin ölümüne, yüz binlercesinin yaralanmasına, altyapının ve sağlık sisteminin çökmesine yol açtı. Direnişin sembolik kazanımları, Gazze halkının ağır bedeli karşısında gölgede kaldı.

Filistin iç siyasetinde Hamas’ın askeri kapasitesi daraldı; Filistin Yönetimi’nin zayıflığı daha da görünür hale geldi. Toplum, “direniş” ile “hayatta kalma” ikilemiyle yüzleşmek zorunda kaldı.

 

Direniş Ekseni: Coşkudan Gerilemeye

7 Ekim, “direniş ekseni” olarak adlandırılan blokta başlangıçta büyük bir coşkuyla karşılandı. Ancak süreç içinde tablo tersine döndü:

>Hizbullah: Güney Lübnan bombardıman altında kaldı, binlerce kişi göç etmek zorunda bırakıldı. İsrail saldırılarında lider kadroların kaybedilmesi örgütü ciddi şekilde sarstı. Liderliğinin ve savaşçı unsurlarının çoğunu yitiren Hizbullah, sonunda ateşkes istemek zorunda kaldı.

>Suriye: Esed rejimi, İran ve direniş gruplarına sağladığı lojistik akış nedeniyle hedef haline geldi. İsrail saldırılarıyla rejim daha da yıprandı, ardından sahada güç kaybı yaşayan rejim, Batılı güçlerin örtülü desteğiyle harekete geçen HTŞ’nin ilerleyişiyle çöktü. Şam’da rejim değişikliği yaşandı; İsrail de operasyonlarıyla Suriye’nin askeri altyapısını yok ederek güney hattını fiilen işgal etti. Böylece Suriye Arap Cumhuriyeti’nin anahtarı tamamen İsrail’in eline geçti.

>Yemen / Ensarullah: Kızıldeniz’deki saldırılar ağır karşılık buldu. ABD, İngiltere ve İsrail’in misillemeleri, Yemen’in zayıf altyapısını büyük ölçüde tahrip etti. Son saldırılarda Ensarullah yönetimi ağır kayıplar verdi.

>İran: Direniş ekseninin hamisi konumundaki İran, doğrudan hedef alındı. Nükleer tesisleri vuruldu, üst düzey komuta kademesinden kayıplar yaşandı. Caydırıcılığı sarsılan İran, onlarca yılda inşa ettiği bölgesel nüfuzunun büyük bölümünü kısa sürede yitirdi.

>Katar: Direniş eksenine doğrudan dahil olmamakla birlikte Hamas’ın siyasi bürosuna ev sahipliği yapan Katar, İsrail’in saldırısına maruz kaldı. Bu saldırı, Katar’ın arabuluculuk rolünü zayıflattı. Duha’da toplanan Arap ve İslam zirvesi ise kınamanın ötesinde somut bir karar alamadan dağıldı.

Sonuçta, söylem düzeyinde zafer ilan eden direniş ekseni; pratikte stratejik kayıplar, liderlik boşlukları, yıkım ve diplomatik zayıflamalarla yüzleşti.

 

İsrail: Caydırıcılığın Yeniden Tesisi

>Travmadan stratejik kazanca: 7 Ekim’de yaşanan güvenlik şoku kısa sürede fırsata çevrildi.

>Caydırıcılığın yeniden inşası: Hamas ve müttefiklerine verilen sert karşılık, güvenlik devleti algısını pekiştirdi.

>Bölgesel vurucu güç: İsrail, ABD’nin mutlak destek ve sınırsız yardımlarıyla, Gazze’den Lübnan’a, Suriye’den Yemen ve Katar’a kadar geniş bir alanda operasyonlar yürüttü.

>Uluslararası pozisyon: İsrail, ABD’nin koşulsuz desteğiyle askeri gücünü tahkim etti. Diğer yandan Batı kamuoyunda sivil kayıplar nedeniyle meşruiyet krizi yaşarken, Küresel Güney’de Filistin lehine güçlü bir toplumsal bilinç yükseldi.

 

Sonuç: Açık Uçlu Bir Gelecek

7 Ekim saldırısı, direniş ekseni için başlangıçta meydan okuma oldu; fakat gelişen süreç, Gazze’nin yıkımı, Hizbullah’ın lider kadrosunu kaybederek ateşkese zorlanması, Suriye’de rejim değişikliği, İran’ın nükleer tesislerinin vurulması ve Katar’ın dahi hedef alınmasıyla tarihî bir gerilemeye dönüştü.

İsrail ise savaş suçları ve vahşet uygulayarak da olsa caydırıcılığını yeniden tesis etti, ABD’nin yardımıyla bölgesel ölçekte vurucu gücünü pekiştirdi.

Sonuç olarak net biçimde ifade edilebilir ki; İsrail, 7 Ekim olayını, Filistin’i yok etmek, bölgesel nüfuzunu artırmak ve bölge ülkeleri üzerinde hegemonyasını güçlendirmek için bir fırsata dönüştürdü.

Nasıl ki El Kaide’nin 11 Eylül saldırısı kısa vadede şok etkisi yaratsa da uzun vadede İslam dünyası için ağır bedellere ve stratejik bir felakete yol açtıysa, 7 Ekim saldırısı da benzer biçimde Filistin ve bölge açısından büyük bir yıkıma dönüştü.

Bugün Ortadoğu şu soruların ışığında geleceğini arıyor:

>Direniş ekseni, ağır kayıplar sonrası varlığını sürdürebilecek mi, sürdürürse nasıl bir strateji geliştirecek?

>Filistin halkı, sembolik görünürlük ile somut yıkım arasındaki çelişkiyi aşabilecek mi?

>İsrail’in saldırgan hâkimiyet stratejisi uzun vadede sürdürülebilir mi?

>Küresel kamuoyundaki Filistin duyarlılığı, uluslararası siyasette gerçek dönüşüm yaratabilecek mi?

Ortadoğu’nun yarını, yalnızca bu sorulara verilecek cevaplarla değil; aynı zamanda yaşanan insani trajedinin küresel vicdanda ne kadar karşılık bulacağıyla da şekillenecektir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR