Hasan POSTACI

Tarih: 22.05.2025 13:00

Siyasi Muhalefetin Sığlığı Karşısında Sokak Siyasetinin İdeolojik Dinamikleri

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye siyaset geleneğinde jakoben devlet ikliminin kalın gölgesinin şekillendirdiği sınırlar çoğunlukla belirleyici olmuştur. Bu sınırların çiğnendiği durumlara karşı statüko, darbeler, yasaklar, sürgünler, cezaevleri, idamlar ve faili meçhuller üzerinden yanıtlar üreterek dizayn etmeye çalışmıştır.  Bu durum “Bu ülkeye komünizm lazımsa onu da devlet getirir.” gibi çeşitli benzer retorikler üzerinden siyaset tarihine çeşitli vesilelerle not düşülmüştür.

Bu bağlamda Adanan Menderes ve arkadaşlarının demokrat partisi, Turgut Özal ve ekibinin Anavatan partisi ve Recep Tayyip Erdoğan ve milli görüşün ikinci kuşağı olarak tanımlanabilecek grubun Ak partisi, Türk siyaset geleneğinde devlet ideolojisine karşı toplumcu siyasetin temel beklentilerini karşılayan bir siyaset stratejisi ile statükoya itirazlarının kitlesel destek bulduğu ve iktidar imkanına kavuştuğu dönemlerde ise devletin ideolojik hesaplaşmasında ya darbelerle durdurulmuş veya statükodan yana bir teslimiyete mecbur bırakılarak uzlaşmak ve toplumcu siyaset kimliğini kaybederek statüko ile uzlaşarak onun bir parçasına dönüşüp daha güçlü bir jakoben devlet statükosunun oluşmasına katkı sağlamaktan kurtulamamışlardır.

Devletçi siyasetin yıllar içinde değişmeden kalan iki kadim partisi CHP ve MHP olduğu söylenebilir. CHP devletçi ideolojinin sol seküler yorumu üzerinden statükonun topluma karşı kötü polisini temsil ederken, MHP ise sağ muhafazakâr ve milliyetçi yönü üzerinden iyi polise karşılık geldiği görülür. Bu iyi ve kötü polisin konjonktürel olarak çeşitli dönmelerde yer değiştirdiğini de ayrıca belirtmek gerekir.

Türkiye’nin sosyokültürel olarak yaşadığı kaçınılmaz değişimler genel olarak devletçi jakoben siyasetin her geçen gün irtifa kaybedeceğinin kaçınılmaz sonucu olarak daha ağır otoriter uygulamalar üzerinden kendini görünür kılmasını da beraberinde getireceği öngörülebilir.

Gelişmiş demokrasinin temel dinamikleri devleti bir hizmet organizasyonuna dönmeye mecbur bırakırken küreselleşme ile gelen yeni yaşamsal formlar toplumsal siyasetin çok kültürlü, çok kimlikli ve çok inançlı heterojen birlikteliklerinin ortak siyaset paydalarının kaçınılmaz buluşmalarına ideolojiler üstü evrilmesini kaçınılmaz kılar.

Bu çerçevede formel, kutsallaştırılmış jakoben devletin terbiye edici sınırlarının belirlediği siyaset karşısında sokak muhalefetinin her geçen gün oyunun yeni kurallarını belirleyen güçlü bir dinamiğe dönüşme potansiyeline dikkat çekmek gerekir. Her ne kadar bir siyaset emperyalizmi olarak örgütlü otoriter devlet sokağın bu potansiyelini iktidar gücünün ayartıcılığı ile araçsallaştırmaya dönük stratejilere başvurmaya çalışsa da statüko yanında kalıcı bir dinamiğin oluşmasının mümkün olamayacağını niteliksel olarak söylenebilir.

Bu çerçevede CHP siyasetinin Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan değişim sürecinin Özgür Özel ile sürdürülmesi yönünde eğilimin devam ettiği görülür. Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yaptığı adalet yürüyüşü, sonrasında helalleşme adımı ile toplumsal kesimlerin kendi mahallesi dışındakilere temas etme çabaları CHP’nin kurucu ideolojinin temsilcisi olarak bir devlet partisi olmaktan çıkıp toplumcu siyaset yönünde değişim çabaları olarak okunabilir.

Geçmişte 12 Eylül darbesi sonrası yasakların kalkması ile CHP’nin devletçi karakterini Bülent Ecevit Demokratik Sol Partiyi kurarak aşmaya çalıştı Ecevit’in DSP’si sol siyasetin yeni bir soluğu olarak başarılı da oldu. Ancak koalisyon sürecinde iktidar ortağı olmanın getirdiği sorumluluklar karşısında 28 Şubat ve sonrası darbe döneminin Başbakanı olarak TBMM’de toplumcu siyaset ile arasına derin bir fay hattı oluşturan Başörtülü milletvekili Merve Kavakçı’ya, bu kadına haddini bildirin, burası Meclise meydan okunacak bir yer değil sözleri ile CHP’nin devletçi parti geleneğin, DSP üzerinden devam ettirmekten kendini kurtaramadığını Türkiye siyaset tarihine not düştü. 

19 Mayıs 2025 İBB başkanı ve CHP Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu tutuklanması süreci ile başlayan Saraçhane mitingleri, sonrasında Özgür Özel’in il mitingleri sokak siyasetinin dinamikleri üzerinden toplumcu siyasete alan açma çabaları olarak görülebilir. 

Bu yeni siyaset yapma biçimleri üzerinden üretilen arayışların sokak merkezli şekilselliği CHP’nin paradigmal değişimi olarak görülebilir mi? Bu durumun anlaşılması için sokak üzerinden gelişen şekilselliğin, söylem düzeyinde sokağın ideolojik dinamikleri ile sahici buluşabilme becerisine bakmak gerekir.

CHP’nin sokak ideolojine yaslanan söyleminin tematik vurguları ile genel parlamenter siyaset söyleminin karşılıklı güven verici ve birbirini besleyen korelasyonlar içermesi gerekir. Bu yönüyle bakıldığında CHP’nin hala sokak siyasetinin şekilselliği ile yetinen sığ, faydacı ve fırsatçı bir ikirciklikten kurtulamadığı görülür.

Sokak siyasetinin değişmez niteliği kuşkusuz doğası gereği örgütlü devlet gücünün,  statükonun ideolojik dinamiklerinin karşısında konumlanır. Yani sokak siyaseti toplumsal vicdanın muhalefet zemininde kendini dışa vurur. Sokak muhalefetinin ideolojik iklimi statükonun ürettiği ağır sorunların toplumun tüm kesimlerinde ağır mağduriyetler üretmesine karşı kitleselleşen ortak tepkilerin tematik açık net ve herkesi derinden sarsan durum, konu ve vurguları içerir.

Sokak ideolojisinin siyasi tepkileri yaşama yansıtan kıvılcımlar olay bazlı olsa da sistemsel uygulamaların ürettiği yapısal sorunlar merkezli şekillenir. Yani sokağa yansıyan tepkiler bir bakıma bardağı taşıran son damlaların tetiklemesi ile gelişir.

Sokak siyasetinin ideolojik gücünü sivil toplumun örgütlü gelişmişliğinden alır. Bu durum doğrudan toprağa dayalı üretim ve yaşam biçiminden, yani kırsal yaşamdan şehirleşmeye geçiş ile doğru orantılı olarak gelişir.

Şehirleşme, kabile, aşiret merkezli ilişki ağının çözüldüğü, yüz yüze tanışma ilişki biçimlerinin zayıfladığı, eğitim seviyesinin yaşamın kaçınılmaz ihtiyaçları karşısında geliştiği ve karmaşıklaştığı yeni bir yaşama biçiminin kültürel kırılmaları üzerinden değişim göstererek sivil toplum örgütlü gücü şekillenir. Birbirini hiç tanımayan aynı odaya üye avukatlar, doktorlar, mühendisler veya aynı sendikaya mensup işçi ve memurlar statüko karşısında yaşadıkları yapısal ve sistemsel sorunların ürettiği mağduriyetlerin sonucu ortaya çıkan olay bazında kıvılcımların sokak siyasetini tetikleyerek sistemsel eleştirinin çoğunlukla informal zeminlerini ürettiği görülür.

Ana muhalefet parti olarak CHP son süreçlerde siyaset tarzını sokak siyaseti üzerinden şekillendirme çabalarının sistemsel bir eleştiri ve çözüm üreten bir alternatif olmaktan öte kişi ve olay bazlı faydacı söylemler sığlığında kaldığı görülüyor.

Oysa toplumsal tüm kesimleri, yani halkın ortak sorunları ve beklentilerine yönelik güçlü siyasi söylemler ana muhalefet partisini iktidar alternatifi olmaya taşıyabilir.

Bir süredir bir devlet projesi olarak yürütülen ve “Terörsüz Türkiye” mottosuyla vurgulanan Kürt meselesi Tüm halk kesimlerinin ortak sorunudur. PKK’nın kendini fesih etmesi ve silah bırakması sonrası demokratikleşme beklentileri üzerinden bir içerik çerçevesine sahip proje karşısında CHP sokak siyaseti üzerinden dişe dokunur hiçbir söyleminin olmaması onun hala toplumcu siyaset ile arasında mesafeler olduğunu gösterir.

Yine Gazze soykırımı ve Filistin sorunu ile ilgili olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de efkarı umumiye devletin İsrail soykırımına karşı siyasi, diplomatik, ekonomik vb. her alanda açık tavır alması ve yaptırımlar uygulaması yönünde beklentileri var. CHP, iktidarın Gazze politikasına yönelik söylem-eylem ikircikliğini siyasi söylemine almadığı, alternatif güçlü bir dış politika söylemine dönüştürmediği söylenebilir. Benzer bir yetersizlik, ilgisizlik ve siyaset üretememe durumu, Suriye, Ortadoğu ve diğer dış siyaset konuları için de söylenebilir.

Ekonomik krizin her geçen gün derinleştiği ve kitlesel yoksulluğun her alanda kendini hissettirdiği ekonomik politikaların eleştirisi ve alternatifi olabilecek söylemlerin CHP siyasetinde duygusal tonları aşamadığını belirtmek gerekir. Sadece pazarda yangın var, emekli kan ağlıyor, asgari ücret açlık sınırının altında sloganları üzerinden ana muhalefet partisi olarak CHP’yi yeni bir alternatif haline getiremeyeceği gibi sokak siyasetinin ideolojik iklimiyle de buluşturmaz.

Ekrem İmamoğlu operasyonunda yargının siyasallaşması üzerinden yine olay bazlı olmaktan kendini kurtaramayan bir söylem sığlığı handikabından söz edilebilir. Sorun sistemsel olarak analiz edilmeden ürettiği mağduriyete odaklanmak yanıltıcı ve etkili çözüm üretmekten uzaktır. Başkanlık sistemi ile müzminleşen yürütmenin yargı ve yasama üzerindeki vesayeti sistemsel bir tıkanıklığı her geçen gün biraz daha kendini sarsısı bir şekilde görünür kılmaktadır. Bu durum iktidar partisinin değişmesi ile düzlemesi mümkün görünmemektedir. CHP veya herhangi bir başka parti iktidarı aynı sistem içinde aynı sorunların oluşmasını kaçınılmaz kılacaktır. Sistemin sorunun alternatifi veya rehabilitesi ile ilgili CHP,  tüm toplumsal kesimleri ikna edebilecek bir hazırlığı ve söyleminin olmaması yine toplumcu siyasetin sokak ideolojisinin iklimiyle sahici buluşmasını mümkün kılmaz.

Sistem sorunun alternatifi başka alanlarda ağır vesayet üreten parlamenter sistem olamayacağını geçmiş deneyimler göstermiştir. Temel odaklanılması gereken devlet yapılanmasında kuvvetler ayrılığı ve karşılıklı denetleme mekanizmalarının güçlendirilmesidir. Yasama-Yargı-Yürütme erglerinin bağımsızlığı ve karşılıklı denetlene bilirliği devleti, halka hizmet eden ve halkın beklentilerine, yaşam ihtiyaçlarına odaklanan bir örgütlü yapıya dönüştürülmesi hedeflenmelidir.  

Yeni anayasa çalışmaları sistemin bir diğer önemli konusudur. Statükonun yapısal iklimini şekillendiren anayasa çalışmaları ile ilgili CHP ajandasında sokak siyasetine yansıyan bir söylem ve gündemin olmadığı görülüyor. Devletin tüm erg ve organların tanım ve ilişki yapısını, ilke yetki ve sorumluluk alanlarını tanımlayan anaysa, devlet örgütlenmesinin en üst yasal normunu oluşturması önemini arttırır. Değişmez maddelerin varlığı geleceğe dair bir vesayet oluşturması eleştirisi düzeyinde bile bir siyasal çalışma ve odaklanma CHP gündeminde olmaması toplumcu siyaset duyarlılığındaki zayıflığın bir göstergesi olarak okunabilir.

Sosyal devlet olma fonksiyonları kapsamında başta eğitim ve sağlık alanları olmak üzere yaşanan sorunlar karşısında CHP’nin etkin bir çalışmasının sokak siyaseti söylemine yansımadığı görülüyor. Eğitim ve sağlıkta sadece kontrolsüz özelleştirmelerin ürettiği sorunların sosyoekonomik sınıflar arasındaki uçurumun her geçen gün derinleştirdiği gerçekliği ile yüzleşmek ve etkili bir analizin yapmak bile toplumcu siyasete yönelik güçlü bir dokunuşu beraberinde getirecektir.

Kamu imkan ve kaynaklarının adil eşitlikçi dağıtımı ve partizanlığın kalın gölgesinin ürettiği ayrımcılıkların, mülakatlar, referans hiyerarşinin sistemleşmesi üzerinden meşru mekanizmalara dönüştürülmesi toplumsal yaşamda ahlaki bir çürümeye ve derin bir karamsarlığa yol açtığı sorunun CHP yerel yönetimler işleyişinde de aynı iklimde sürdürülmesi CHP’nin siyasi bir alternatif olmasına yönelik en önemli tehdit ve tehlike olarak yüzleşilmesi gereken bir başka siyasal kültür sorunudur.

CHP siyaset ajandasını halkın yaşamsal sorunları ve beklentilerine yer verdiği oranda sokak siyaseti ideolojik iklimi ile güçlü bağlar kurabilir. Sistemsel sorunların ulusal ve küresel bazda tüm Türkiye halklarının temel hak ve özgürlüklerini gözeten, sosyal devlet ve kamu siyaset kültürünü evrensel erdem ve değerler ikliminde eşitlikçi, ötekileştirmeden, ayrımcılıktan uzak, ehliyet, liyakat değerlerinin yön verdiği, yağma, talan, yolsuzluk çürümüşlüklerinden arındırılmış, küresel sömürü sisteminin mobinginin ve ayrtıcılığının farkındalığında ve dışında ekolojik sorumlulukların evrensel misyonunu da ıskalamayan yeni bir siyaset paradigmasına odaklanılmalıdır. CHP mevcut anlayış, söylem ve siyaset ajandası ile sokak ideolojisini siyasi umutlarına yanıt vermekten uzak bir sığlıktadır. Bu durumu aşmanın ilk adımı, yeni paradigmal toplumcu siyasete odaklanması ancak bir alternatif umut vadeden parti haline getirebilir. Mevlana’nın asırlar önce söylediği gibi:  Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş / Dünle beraber gitti, cancağızım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

 

Kaynak: Farklı Bakış


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —