Siyaset, en sade ifadeyle bir toplumu yönetme sanatı ve bilimidir. Ancak siyaset sadece yönetmek değildir; gücün nasıl kullanılacağını, toplumsal düzenin nasıl kurulacağını, adaletin nasıl sağlanacağını belirleyen geniş bir alandır.
Bu tanımdan sonra Said Nursî’nin “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınması” ne anlama geliyor ve bir Müslüman siyaset yapmalı mıdır? sorusunun cevabını arayalım.
“Siyaset şeytan işidir” sözü ne anlama gelir?
Said Nursî doğrudan “siyaset şeytan işidir” dememiştir. Ancak “siyaseti din için değil, dini siyaset için kullanmak şeytan işidir” diyerek çok derin bir ilkeye dikkat çekmiştir.
Burada kastettiği şudur:
Dine hizmet amaçtır; siyaset ise araçtır.
Ancak siyaseti amaç hâline getirenler, dini araçsallaştırmış ve dini kendi siyasi emelleri için kullanmışlardır.
Said Nursî, Emirdağ Lâhikası’nda bu konuyu şu ifadeyle özetler:
“Siyaset, bir cihette şeytanın bir desisesidir; çünkü menfaat, tarafgirlik ve düşmanlık üzerine döner. Bizim mesleğimiz iman hizmetidir. Siyasetle imana hizmet edilmez.”
Bu cümlenin özü şudur:
Siyaset, çıkar ve güç ekseninde döndüğünde insanları ayrıştırır.
İman ve tebliğ hizmeti ise birleştirici, evrensel ve kalıcıdır.
Bu nedenle Said Nursî, dini siyasete alet etmeye karşıdır; adalet, meşveret, hürriyet, istibdatla mücadele gibi konularda siyasî tavır almaktan geri durmamıştır.
Tarihsel Bağlamda Said-i Nursi’nin hayatı Eski Said ve Yeni Said dönemleri olarak iki kısma ayrılır ve bu ayrım, siyasete bakışını anlamak için kritik bir noktadır.
1. Eski Said Dönemi (1907–1923)
Bu dönemde Nursî aktif şekilde siyasetin içindedir. Çünkü toplumsal sorumluluk ağırdır ve o günün şartlarında siyasetten uzak durmak mümkün değildir.
Bu dönemde:
Meşrutiyet’i savunur. İttihat ve Terakki’ye eleştiriler yapar. “Divan-ı Harb-i Örfi”de yargılanır. Meclis-i Mebusan’a hitap eder. İstanbul ve Bitlis’te reformları savunur. Meşrutiyet’in şeriatın bir gereği olduğunu ifade eder.
Eski Said’in siyaseti particilik veya iktidar siyaseti değildir; adalet, özgürlük ve toplumsal ıslah eksenlidir.
2. Yeni Said Dönemi (1923–1960)
Cumhuriyetin ilk yıllarında dinî baskılar artınca yönünü değiştirir ve şöyle der:
“Ben siyaseti terk ettim; iman hizmetine adandım. Çünkü bu zamanda en büyük vazife imanı kurtarmaktır.”
Bu, siyaseti tamamen reddetmek değildir. Aktif siyasi mücadele bırakılır; fakat toplumsal-siyasal bilinç inşa eden ahlaki ve imanî duruş devam eder. Bu yönüyle Yeni Said dönemi, daha derin bir stratejik tercihtir.
Bu iki dönem bir çelişki midir?
Hayır. Dışarıdan bakınca çelişki gibi görünse de aslında zamanı doğru okuma ve ilkesel duruşu koruma örneğidir.
Eski Said: “Toplumu siyasetle ıslah edebilirim.”
Yeni Said: “İman bozulmuşsa, siyasetle hiçbir şey ıslah edilemez.”
Bu fark, Said-i Nursî’nin şu hakikati kavramasıyla ilgilidir:
“İman zayıfsa, siyaset güçlense bile toplum kurtulmaz.”
Bu yüzden ömrünün son dönemini tamamen imanı kurtarma davasına adar. Ancak bu dava zaten tabiatı gereği toplumsal-siyasal sonuçları olan bir davadır; dolayısıyla dolaylı olarak siyasetin içindedir.
"İman hem nurdur hem de kuvvettir. Hakiki imanı elde eden bir insan dünyaya meydan okuyabilir."
Said-i Nursî’nin eleştirisi kirli Siyasetedir.
Said-i Nursî’nin reddettiği Siyaset: Menfaat üzerine kurulu, düşmanlığı besleyen, Dini araçsallaştıran, gücü kutsayan siyasettir.
Yoksa: Adalet temelli siyasal sorumluluğu, Meşvereti, Hürriyeti, Zulmün karşısında durmayı her zaman savunmuştur.
Saidi Nursi'nin siyasi mücadelesini ve siyasete karşı tavrını daha iyi anmak için Laik bir sistemde İslami değerleri ve inancı korumak için siyasi çalışmalar yapan Milli görüş hareketini incelemeliyiz.(Bu başka bir yazı konusu olduğu için detaya girmeyeceğim)
Yinede kısa bir değerlendirme ile o zamanın konjonktürünü anlamaya çalışalım. Türkiye'de İslami çalışmalarını(MGV) Siyasi parti ile devam ettiren Necmettin Erbakan hocanın siyasi hayatı incelendiğinde Saidi Nursi’nin siyasi anlayışı çok daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum. Necmettin Erbakan'a “Ne işiniz var siyasette? Oturup Kur’ân okuyun.” dendiğinde şu cevabı vermiştir:
“Ben Kur’ân okuduğumda; Kur’ân bana ‘kalk, hizmet et, toplumu düzelt’ diyor.”
Bu söz, siyasetle ahlakın, toplumsal ve dinî sorumluluğun bağını özetler.
Erbakan Hoca’nın mezkûr soruya verdiği cevapta görüldüğü gibi siyaset yapma gerekçesi ile Üstad Said Nursî’nin siyaseti, ahlak, toplumsal yapı ve dinî sorumluluğa gösterdiği hassasiyet ve adanmışlık noktasında yapması benzerdir. 90 Senelik hayatında dünya lezzeti namına bir şey görmeyen Üstad Said-i Nursi ile Necmettin Erbakan’ın siyasi hayatı ve yaşadığı mahrumiyetler siyasi hayatın sonucudur. İkisinin de siyasi mahrumiyetleri Toplumsal sorumluluklar İslami hayat düzeni ve dava anlayışlarından kaynaklanmaktadır. Siyasi saikler tam olmasa bile siyasetten beklentileri kısmen benzemektedir. Erbakan hoca ve Said Nursî’nin reddettiği şey siyasetin kendisi değil, siyasetin menfaat, tarafgirlik ve güç kavgalarına alet edilmesidir. Erbakan hoca da siyaseti ahlaki bir sorumluluk, İslami bir vazife ve toplumu ıslah etmenin bir yolu olarak gördüğü için Siyasi parti kurmuştur. Bu müspet mi olmuş menfi mi olmuş tartışılır. Bu ayrı bir konu biz burada saik üzerinde duruyoruz.
Üstadın “kirli siyasetten uzak duran, hak ve adaleti önceleyen siyasal hizmetten kaçmayan” şeklindeki tavrı ile Erbakan’ın “Kur’ân bana kalk hizmet et diyor” sözü aynı noktada buluşur:
Siyaset, çıkar ve kavga alanı değil; adalet, ıslah ve topluma hizmet zemini olursa makbuldür.
İşte bu nedenle, Necmettin Erbakan Hocanın MGV' ye pararel bir siyasi parti kurması Üstad’ın eski Said dönemini ve duruşunu daha anlaşılır kılar; ikisinin de meseleye bakışı “ahlaklı siyasal sorumluluk” ortak paydasında birleşir.
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmrân, 110)
Bu ayet, toplumsal sorumluluğun, iyiliği hâkim kılmanın, düzeltme ve ıslah görevinin bir Müslümanın omuzlarındaki vazife olduğunu ifade eder.
Hülasa; Siyaset şeytan işi değildir. Ama siyaseti kirleten, dini çıkarlarına alet eden, menfaat ve tarafgirliği esas alan siyaset şeytani bir desisedir.
Said Nursî’nin tavrı, “kirli siyaseti reddetmek”, “adalet ve hakikati öncelemek”tir.
Müslüman, siyasetle ahlakı birbirinden koparmadan; adalet, meşveret, özgürlük ve hakkaniyet temelli bir duruş sergilemek zorundadır.

