Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Şehrin insicamını kim bozar? - 1

İşin içerisine bazı müesssir (etkileyici) sebepleridahil ederek, başta köleler olmak üzere toplumun dezavantajlı bölümüne yönelik baskılar sonucu, adına Kur’an’da “dokuzlu çete” denilen güruhun mantığına sahip bir grup ekabirin yapıp ettikleri yanlış işler ve işlenen zulümler sonucunda, şehrin(Mekke) insicamının bozulduğunu görmekteyiz.


Hiçbir lügate bakmadan söylersek, şehir, taşrada ya da merkezî alanda konuşlu bulunan ve köy ile kasabaya kıyasla, insan ilişkilerinin daha anlaşılır ve girift olduğu; kendine özgü alt ve üst yapıya sahip bulunan, birbiriyle ilişkili donanım açısından komple yapı topluluklarının bulunduğu yerleşim yerlerini içerir.

İlişkiler bağlamında, anlaşılır ve girift bir yapıya sahip, yürürlükteki ilişki biçimi, kırsaldan tamamen farklı olan ve hatırı sayılır bir nüfusa sahip yerler olan şehirler, dünden bugüne birçok farklılığa sahip olagelmişlerdir.

Kadim şehirlerin göze çarpan en önemli özelliği, orada yaşayan insanların, “Tanrı’ya” daha yakın olabilmek için, ikâmet edilen mekânla birlikte, hatta ondan öncelikli olarak mabetlerin inşa edilmesi ve şehrinde mabetlerin etrafında husûle gelmesidir.. Bu durum, geçmişte Doğu’da da böyle idi, Batı’da da… 

Bu durumu, günümüzde, yapılan arkeolojik kazılardan bilmekteyiz.

En iyi bilinen örneğimize tevhidin maddi planda varlık gösterdiği dönemlerle birlikte, cahiliye döneminde de, şehrin, Kâbe merkez alınarak inşa edildiği bilinen Mekke’yi (Bekke) verebiliriz.

Kaldı ki, ondan farklı bir amaçla bizzat Hz. Muhammed(s) tarafından, ismi ve yapısı büyük oranda değişikliğe uğrayan ve “İslam şehri” olarak tesmiye edilen Medine’de de (Yesrib) aynı anlayış, tevhid çerçevesinde kendini göstermektedir.

Ara konumuz Mekke olduğuna göre, o şehir ve çevresinde yaşayan halkın da önemli ve o bölgeyi domine eden insan gücünün Araplar olduğu kesinlik kazanır.

Arapların yanında bir de İbrani soylular, yani Yahudiler yaşıyordu.

Arap yarımadasının esas yerlisi olan Araplar dünde olduğu üzere bugünde sosyolojik açıdan üç ana gruba ayrılırlar;

a)Arab-ı Urube, yani “yok olan, soyu tükenmiş olan” Araplar; Ad, Semud kavmi vb.,

b)Arap; öteden beri kavmi, sosyal ve kültürel açılardan Araplık olgusu içerisinde yaşayanlar.

c)Musta’reb; yani, hem Arabistan’da, ya da Arapların feth ettiği, ya da bir sebepten dolayı gidip yaşadıkları yerde, Araplığın dominer durumu ve baskınlığı sonucu başka kavimlere mensup olup Araplaşanlar. Buna en iyi örnek Hz. Muhammed(s)’in de mensubu olduğu Kureyş kabilesi.

Araplar, Mekke örneğinde olduğu gibi şehirde, ama dönemin, büyük oranda ekonomik durumundan dolayı kabile (aşiret) örgüsü içerisinde yaşıyorlardı.

Bunların, o dönem dikkate alındığında, kendilerine komşu olan ve esaslı bir devlet geleneğine sahip bulunan Sasaniler(şimdiki Farslar) ve Romalılardan (ya da Bizans) farklı olarak var olan yaşamın sürdürülmesi ve görev taksimi –işin ehilliği dikkate alınarak- kabile örgüsü içerisinde söz konusu idi.

Bu örgü, aynı zamanda, ondan daha klasik dönemlere gidildiğinde, demokrasin ilk nüvesinin Mezopotamya’da vücut bulmuş olup bunun Araplara yansıması ise kabileler arası işbirliği ile ortaya çıkmış olmaktadır.

Yaşanan hayatı dondurmayan, işleyişi bozmayan bu durum, aslında, bir açıdan kaba ve kat’i bir otoritenin icat edildiği, ona tanrısal bir sıfatın eklendiği “hikmetinden sual olunamaz” devletin yapısı ile kıyaslandığında “daha az devlet, daha çok toplum” olgusunu andırmaktadır.

Sasani örneğinde görüldüğü üzere devletin icat edilmesinin yanında, bir takım harici sebeplerin etkisiyle, toplumlar, belli sayıda insanın bir arada bulunduğu site devleti bünyesinde yaşamışladır.

Mekke site devleti de, başta salt Araplar olmak üzere Müsta’reb Araplar ve farklı kavimlere mensup olup bir şekilde köleleştirilmiş insanın bir arada yaşadığı bir yer hükmündeydi. Mekkeliler ticaretle uğraşır; yaz – kış kuzeyden güneye; güneyden kuzeye oluşturdukları ticaret kervanları sayesinde kendi ekonomilerini ayakta tutarlardı.

Bu konu en bariz bir şekilde “Kureyş” suresinde geçer; “1 – Kureyş’in güven ve barış anlaşmalarından faydalanmalarını sağlamak için, 2 – Kış ve yaz seferlerinde faydalandıkları anlaşmaların kadrini bilmiş olmak için,”(Kureyş Suresi ilk iki ayet)

Yukarıda, demokrasinin protipinin (ilk nüvesinin) dünyada ilk kez Mezopotamya’’da kurulu bulunan site devletlerinde ortaya çıktığını belirtmiştik.

Öteden beri deneyimlenmiş yönetim modelleri arasında, “doğruya yakını” kabilinden kabul görecek olan demokrasiyi, “halkın kendi kendini yönetmesi” olarak değerlendirdiğimizde, İslam öncesi Mekke’de yaşadığı vaki olan kölelerin ve köleliğin mantıklı bir izahı insanı zorlamaktadır.

Bunu “eşyanın tabiatı” açısından bakıldığında, onun daha sonra meşhur olduğu Antik Yunan’da da, demokratik anlayış ile köleliğin at başı gittiği söylenebilir.

İşte, Yunan’dan ziyade, bu durum, işin içerisine bazı müesssir (etkileyici) sebepleri de dahil ederek, başta köleler olmak üzere toplumun dezavantajlı bölümüne yönelik baskılar sonucu, adına Kur’an’da “dokuzlu çete” denilen güruhun mantığına sahip bir grup ekabirin yapıp ettikleri yanlış işler ve işlenen zulümler sonucunda, şehrin(Mekke) insicamının bozulduğunu görmekteyiz.

“وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ” “Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı.”(Neml; 27/48; Ali Bulaç Meal)

Biz, yukarıda, Mekke’de var olan durumdan bahis açmıştık. Orada, hür insanlarla birlikte hürriyetinden mahrum bırakılıp köleleştirilen insanlardan da bahsetmiş ve onların yapıp ettikleri yanlış işler ile işledikleri zulümlerle şehrin insicamını bozduklarını belirtmiştik.

Bununla birlikte, dokuzlu çetenin varlığı konusunda elde, var olan ayet dışında, kesin bir bilginin olmadığı belirtilmektedir; “Zulüm düzenini sürdürmek ve halkı sömürmek üzere fikren ve fiilen iş birliği yapan servet ve iktidar sahibi, şehir eşkıyası da denebilecek bu dokuz kişi ya da çete ile ilgili herhangi kesin bir bilgi yoktur. (Cemal Külünkoğlu Meali Neml Suresi 48. Ayet Açıklaması)

Şu kadarını belirtelim isterseniz; günümüzde çeteler, yerel, bölgesel, ulusal ve küresel arenada varlıklarını arttırarak sürdürmektedirler.

…O zaman günümüzde şehrin,(hatta köyün, kırsalın) giderek herhangi bir ülkenin, dünyanın, yaşayan toplumun, o da yetmezdi doğanın insicamını bozan “çok boyutlu” çetenin çetrefilli haline ise, başka bir yazıda değinmek isteriz.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR