Zaman, bir nehir gibi akıp gitmekte. Dünün geri gelmeyeceği, yarının ise meçhul olduğu bu üç günlük hayat, insana sadece bugünü sunar. Ancak ne acıdır ki, bugünümüzü de sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyoruz. Zira zamanın bereketi kaybolmuş, bize kalan yalnızca ağırlığı olmuştur. Kur’an şöyle buyurur:
“İnsan, gerçekten ziyandadır.” (Asr Suresi, 103:2)
Modern insan, kendi eliyle inşa ettiği yapay zaman algısının içinde, hem bireysel hem toplumsal bir savrukluk ve istikamet kaybı yaşamaktadır. Bu yazıda, bir milletin nasıl savrulduğunu, değerlerin nasıl aşındığını ve hakikatin nasıl ters yüz edildiğini sosyolojik ve teolojik açıdan inceleyeceğim.
Toplumlar, her daim bir yön duygusuna, yani istikamete ihtiyaç duyar. Bu yön kaybedildiğinde, fertler rüzgar önündeki yapraklara döner.
Yolun sonuna gelmiş olmak değil, asıl tehlike; “gidecek bir yol” ve “dönecek bir yön” bırakılmamış olmasıdır. Kur’an, bu savrulmayı şu şekilde tasvir eder:
“Gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler, kalpleri var ama anlamazlar. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapıktırlar.” (A'râf Suresi, 7:179)
Bu ayet, bugün yaşadığımız içsel ve toplumsal körlüğün tam karşılığıdır. Barışın dilini savaşta, savaşın dilini barışta kullanır olduk. Hakikat yer değiştirdi. Alkışlanacaklar taşlanıyor, taşlanması gerekenlere alkış tutuluyor.
Toplumların sağlıklı gelişimi, sahih önderliklerle mümkündür. Fakat bugün önderliğin yerini, “sözde kanaat önderleri”, içi boş elbiseler, şeklen alim görünen ama ruhen iflas etmiş tipler aldı. İnsanlar, içinde adam olmayan elbiselerin peşinden sürükleniyor. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) şu uyarısı günümüzü özetlemektedir:
"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, insanlar ilmi olmayanları önder edinecek; onlar da saptıracak ve saptırılacaklardır." (Buhari, İlim 10)
İmrenilecek şahsiyetler yalnızlaştırılıyor, doğru söyleyenler susturuluyor. Din bile artık bir ticaret metası, bir menfaat aracına dönüşmüş durumda.
Bugün din, pazarlık konusu yapılmakta; bir afiş, bir reklam, bir PR aracı haline getirilmiştir. Mezhep, meşrep, tarikat ve şeyh üzerinden menfaat devşiriliyor; Allah’ın dini ikinci plana atılıyor. Kur’an bu konuda çok açık uyarıda bulunur:
“Dinlerini parça parça edenler ve fırka fırka olanlar gibi olmayın.” (Rum Suresi, 30: 32)
“Allah’ın dini” diyenler susturulurken, moda dini, sistem dini, şöhret dini konuşturuluyor. Din adına saçmalayan, psikolojik yardıma muhtaç kişiler, sahih din anlayışını gölgelemekte.
Günümüz toplumunun önünde putlar yeniden inşa edilmiştir. Ama bu kez putlar taş ya da ahşaptan değil; şahıs, ideoloji, cemaat, para ve cinsellikten yapılmıştır. Herkes kendi putunun önünde secde ederken, Tevhid çağrısı cılız kalmaktadır.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve her sözünüzde doğru olun.” (Ahzab Suresi, 33:70)
Kadın, toplumun kıblesi haline getirildi. Mahremiyet yok edildi. Namus kavramı, içi boşaltılmış bir sembole dönüştü. Toplumda artık “namussuzlar namuslu, namuslular namussuz” ilan edilmektedir.
Muharrem ayı ve Hz. Hüseyin’in şehadeti toplumun gündemindeyken, gerçek anlamı göz ardı ediliyor. Aşure dağıtılıyor ama neden dağıtıldığı bilinmiyor. 10 Muharrem’de Hz. Hüseyin aç ve susuz şehit edilirken O günün yıl dönümünde en lezzetli bir sulu bir tatlı olan aşura dağıtılıyor. Yezid’in torunları Hüseyin’e ağıt yakıyor. Bu, tarihle, hakikatle ve inançla kurulan sahte bir ilişkinin yansımasıdır.
Dost kim, düşman kim belli değil. Kalem verdiğimiz insanlar hançer yapıyor kalemi. Söz verdiğimiz kişiler, o sözle ihanet ediyor. Toplum, kimliksizlik ve yönsüzlük içinde kaybolmuş durumda.
“Nereye gidiyorsunuz?” (Tekvîr Suresi, 81:26)
Farklı görünme uğruna inanç çizgileri ihlal ediliyor. Müslümanlar komünistlere, liberalistlere, seküler zihinlere hayranlık besliyor. Bu, kimlik çözülmesinin ve benliğini yitirmişliğin açık göstergesidir.
Allah'a dönüş için hiç bir zaman geç değil…
“Bittik” demiyoruz… Ama bitmemize ramak kaldı.
“Eğer içinizden bir grup, iman edip diğerleri inkar etmişse, Allah aramızda hükmedecektir. Allah, inkar edenleri doğru yola iletmez.” (Bakara Suresi, 2:253)
Ey Rabbimiz!
Bizi içimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helak etme!
Bize, yalnız olmadığımızı, Hakk’ı haykıranların susmayacağını göster.
Ve hâlâ “dava” diyen yüreklerin tükenmediğini bize ispat et.
Toplumun yaşadığı bu savrulmuşluk; yalnızca siyasal, kültürel ya da ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda tevhidî bir istikamet kaybıdır. Bunun panzehiri ise; yeniden Kur’an’a dönüş, yeniden adalet, yeniden takva, yeniden imanla şahlanış ve yeniden hakikatle yüzleşmedir.
Selam ve dua ile…
Engin GÜLTEKİN
Eğitimci-Yazar-Sosyolog