Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hamza Er


Sadece diplomalar mı sahte olan?

Hamza Er'in, "yeni" yazısı...


“Bu ülkede artık daha fazla ne olabilir” diye düşünerek günlerimizi geçirirken, bir sabah “Sahte Diploma” haberleriyle uyandık. İddialara göre, üst düzey kamu kurumu yöneticilerinin elektronik imzası kopyalanarak yüzlerce kişiye e-Devlet üzerinden görünür olacak şekilde sahte diplomalar hazırlanıp teslim edilmiş.

İddianameye bakınca, usulsüz e-imza üretimi ve kamu sistemlerine yetkisiz erişim, sahte lise, lisans ve yüksek lisans diploması düzenlemek, not ortalamasını yükseltmek, sahte ehliyet belgesi düzenlemek ve ehliyet yazılı sınav ve direksiyon notunu değiştirmek gibi suçların işlendiği görülüyor.

Hak etmeden, emek harcamadan bir anda güce ulaşma arzusu zaten insanımızın yakın dönemdeki en büyük hastalığı olarak göze çarpıyordu. Görülüyor ki, iş ve kariyer basamaklarını hızla çıkmayı planlayanlar bu hızı bilimin de hesap edemeyeceği seviyelere yükseltmişe benziyor. Cebindeki paranın gücüyle, dört, beş yıl zahmet çekip emek harcanarak elde edilen kazanımlara, unvanlara birkaç günlük dijital çalışma ile ulaşır olmanın şehveti etkilemiş zamanın insanını…

Demek ki, hedefe giden yolda din, ahlak, inanç ve tüm insani değerler ortadan kalkabiliyor, buharlaşıp uçabiliyor bu kişilerin gözünde… Soruları çalmak ve önceden sınav kâğıtlarını yakınlarına ulaştırmak artık demodeydi; gereksiz ve zahmetliydi… Sonuçta hırsızlık yapılarak da olsa girilen okulun bitirilmesi için yıllara ihtiyaç vardı. Direkt diplomanın kendisini muhatabına birkaç haftada vermek dururken bu uzun sürece hiç gerek yoktu…

Uzun zamandır bu toplumda kaybettiğimiz en önemli değer “güven”di. Hayatımızın en orta yerinde sapa sağlam bir yer etmesi gereken bu sütunun hasar alması onulmaz tehlikeleri de peşinden getirmekteydi. “Güvenilirliği olmayanın imanı olmaz” diyen bir peygamberin takipçisi olarak bu haslet en çok bizlere, bu toprakların insanlarına yakışmaktaydı. Ama sanki şeytanla sözleşme yapılmış gibi bu yüce duyguyu yıkabilmenin, imha edebilmenin yarışını görmekteydik sokaklarda, meydanlarda… Ahiret ve hesap bilinci hayatın merkezinden çoktan çıkmış görülüyordu.

Diploma, bilgi ve emeğin karşılığını gösteren bir belgeydi. Birileri alın teri yerine sahteciliğe başvurduğunda orada sadece nitelik, liyakat değil, insanlığın özü de yara almaktaydı. Ama mesele bu diploma hadisesinin de çok ötesindeydi... Sadece belgelerde değil, hayatın birçok alanında sahteciliğin gölgesinde yaşanılıyordu.

“Sahte”, gerçeğe benzeyen ama gerçek olmayan, aslı bulunmayan, taklit anlamına gelmekte. Onu tehlikeli kılansa, yalın bir yalan oluşu değil, gerçeğe olan benzerliği. Sahte, kandırmakta, hakiki olanın izini kaybetmekte…

Sahte belge duvarda asılı olsa da aslında değersiz; sahte bir duygu da kalbimizde kıymet taşıyormuş gibi durur ama aslında büyük bir boşluk bırakır. Hayatımızda karşımıza çıkan çoğu şey de böyle: dışarıdan gerçeğe benziyor, içi ise oldukça boş. Tebessümler sahte... Dostlukların, akrabalık ilişkilerinin ve sosyal çevremizdeki nezaketin içi boşalmış durumda. Çoğu dostluk, menfaatlerin gölgesinde sürüyor. Çıkarlar bittiğinde dostluğun da sessizce tarihe karıştığını görmek artık şaşırtıcı değil. Ziyaretler görev icabı yapılıyor, telefon görüşmeleri bayram mesajlarıyla sınırlı kalıyor. Sevgi, çıkarın olmadığı yerde kuruyup gidiyor. Sosyal medyada gördüğümüz dayanışma mesajlarının büyük kısmı da içtenlikten uzak yani sahte…

Gerçek, sadece gösterilmek için var olamaz; o içimizi değiştirmeli, hayatımıza yön vermelidir. Gazze’de yaşanan açlık, ölüm ve zulüm karşısında da sesimiz ikna edici, inandırıcı olamıyor. Çünkü gerçeklik etiketi yok üzerinde. Komşumuz açken tok yatanın biz olmadığımız iddia edilse de, çoğu zaman gözler kapatılıyor ve vicdanlar uyuşturuluyor. Tepkiler, duyarlı görünmek için verilen sahte bir sınavdan ibaret kalıyor. Çünkü gerçeğe benzeyen, hatta bir süreliğine bizi bile inandıran bu sahte duyarlılık, kalıcı bir değişim doğurmuyor. Gazze’de bombaların altında can veren o insanların üzerine yıkılan binalar, evlerimizin duvarlarını sallamıyor. Acılar, hüzünler ve tepkiler de çoğu kez sahte. Elinizdeki gücü ve yetkiyi kullanmıyorsanız eğer, sayısız kere dile getirdiğiniz kınamalarınız da sahte…

Gerçek bir acı, insanı yerinde oturtmaz; harekete geçirir, değiştirmeye zorlar. Buralarda gözyaşları bile sahte; kısa süreli bir yağmur gibi akıyor, ardından hayatlar kaldığı yerden devam ediyor. Belki de yapmamız gereken, sahte duygularla oyalanmak yerine gerçeğe yönelip gerçekçi adımlar atmak. Aksi halde bir gün, sahte diplomaların, sahte tebessümlerin ve sahte merhametlerin üstümüze yıkıldığına tanık olabiliriz.

 

Kaynak:  milat gazetesi
 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR