İnsanlığa inen ilahî merhametin son kitabı Kur’an-ı Kerim, insanlığın son saatten önceki son çıkış kapısıdır. Onun izinden gitmek, başka izlerin kötülüklerinden de korunmak demektir. Âlemlerin Rabbi olan Allah şöyle buyurmaktadır:
“Kendisinde hiçbir şüphe olmayan o Kitap, muttakiler için bir yol göstericidir.” (2/ Bakara, 2)
Rehberi Tanımak
İnsan, ardına düştüğünden nasibini; tanıdığı ve önemsediği kadar alır. Vahyi kendine rehber edinmek isteyenin ilk işi, onu tanımak olmalıdır. Tanımanın birinci ilkesi ise vahyin muhatabı olmayı, her ayetin önünde hissedebilmektir.
Müslüman toplumların, inandıkları Kur’an-ı Kerim ile ilişkilerindeki temel sorun; Kur’an’ı yaşamak amacıyla değil, sadece okumak için ellerine almalarıdır. Hayatın dışında tutularak anlamaya çalışılan ayetlerin, hayata söylediklerine kulak tıkayanların okumaları, sadece seslendirmekten ibarettir.
Yüce Allah, inen rehberi tanıtırken şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlara yol gösterici, bir rehber ve doğruyu yanlıştan ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an indirilmiştir.” (2/ Bakara, 185)
İnandığı kitabı tanımaktan aciz bir toplumun "Müslümanım" demesi, sadece sözden ve iddiadan öteye geçmez. İnandığı ayetlerin rehberliğine muhtaç olduğunu unutan kişi, ardına düştüğü sahte rehberlerin sadece karanlığına düşer.
Öncelik Sıralaması
Hayatı şekillendiren bütün iradelerin, aslında bir rehberin ardına takıldığı aşikârdır. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın dışında ardına düşülen ilahları anlatan onlarca ayetten bahseder. Müşriklerin, münafıkların ve inkârcıların hayatlarını şekillendiren bütün kabuller, Allah’a eş koşulmuş ilahlardır. Kimileri atalarını, kimileri de hatalarını inanç kabul etmişlerdir. Hatta kişinin, Allah’ın emri dışındaki arzuları bile “ilah edinmek” olarak tanımlanmıştır.
Allah’ın sözünün önüne kendi düşüncesini koyan kişi, rehberini ziyan etmiş demektir:
“Arzusunu ilah edineni gördün mü? Sen ona koruyucu olabilir misin?” (25/ Furkan, 43)
Kişinin önceliği; ilahını belirlemede ve ona verdiği kıymeti hayata taşımasında önemlidir. Nice insan, "inandım" dediği kitabı anlamak adına hiçbir adım atmadan bu dünyadan kayıp gitmiştir. Dirilerin rehberliği için inen kitabı, ölülerin merasimine mahkûm edenlerin önceliği başka şeylerdir. Yararlanılmayan, amel edilmeyen kitap; terk edilmiş ve mahzun bırakılmış demektir. Bu da sevgili Peygamberimizin şikâyetine konu olan husustur:
“Resûl dedi ki: Rabbim! Kavmim bu Kur’an’a büsbütün ilgisiz kaldılar.” (25/ Furkan, 30)
İnanan ve inancına sahip çıkan Müslümanların her konuda önceliği, Allah’ın buyruklarıdır. “Müttakî” olarak tanımlanan mü’min kulların; özel hayatlarından toplumsal kararlara kadar bütün tercihlerinin rehberi Kur’an-ı Kerim’dir.
Hayatın her alanında, her daim yaşanacak durumları ilkesel olarak belirleyen vahye; Rasulullah (sav) ve diğer kıssalar üzerinden anlatılan olaylara bağlı kalmak, müminin önceliğidir.
Okumanın Amacı
İslam’ın ilk emri olan “oku”, Kur’an rehberimizin en temel çağrısıdır. Okumak, cehaletin karanlığını ve nefsin kibrini temizler; azgınlıktan korur, kulluğun izzetine ulaştırır.
"Oku!" emri, yalnızca Mushaf’ta yazılı olanı değil; ayetlerin işaret ettiği âlemi de okumayı kapsar. Her varlık, Allah’ın bir ayetidir. Bu sebeple okumak, hep devam eden bir süreçtir.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her zaman Kur’an’ı okuyan kimseye şöyle denilecektir: Oku ve yüksel.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 20)
İslam’ın emrettiği okuma, sadece bilgi edinmekle sınırlı değildir. Esas olan, bilgi üzerinden rehberi doğru anlayabilmektir. İslam’ın öğretilerinden haberdar olup da onu anlamaktan mahrum kalmak, insanın kendisine zulmüdür.
İnsanlığa rehber olan Kur’an-ı Kerim ile yol almak, doğru bir tasavvura ulaşmanın tek yoludur. "Abdestsiz mushafa dokunulmaz" diyerek bunu din sayan ama abdestli haliyle yalan söyleyen, gıybet eden, haram yiyen nice kişi; doğru tasavvurdan uzaktır.
Bilinçsiz okumalar kişiyi saptırabilir. Her şeyde olduğu gibi, bütünlüğü anlaşılmadan yapılan okuma da eksik ve hatalıdır. Kur’an’ın tamamı birbirine bağlıdır. Parçacı okumalar, kötüye kullanmaya açıktır. Vahyin bir sözünü diğerinden ayırmak, hataların başlangıcıdır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:
“Allah, bir sivrisineği, ondan daha ötesi bir varlığı örnek vermekten çekinmez. İman edenler, onun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlarsa, ‘Allah bununla ne demek istedi?’ derler. (Allah) bununla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Ama O, sadece fasıkları saptırır.” (2/ Bakara, 26)
Rehberin Söylediğini Anlamak Gerekir
Ardına düşülen rehberin sesini duyup anlamadıktan sonra nasıl yol alınabilir? Her ayetiyle tâbîlerine yön ve şuur kazandıran bu kitabın rehberliğini doğru anlamak elzemdir.
Milyonlarca Müslümana “İslam’ın emirlerinden haberdar olun” çağrısı yapılmasına rağmen, bu çağrının ne yazık ki yeterince karşılık bulmadığı görülmektedir. Dini duyarlılık içinde olduğu düşünülen insanların bile, yaşamak üzere okuma gayreti çok azdır.
Kadife kılıflarda saklanan ve türlü mazeretlerle kılıfına uydurulup, yalnızlığa terk edilen bu ilahî rehberin hesabı yakında sorulacaktır. Anlamaya yanaşılmayan vahyin hakikatinden uzak kalmak, kaçınılmaz acı sonu getirir. Oysa bütün hayat, o rehberin izinde olmalıdır. Ama günümüzde, hayatın birçok alanında rehber olarak iman dışı kabuller tercih edilmektedir.
Günümüzün en büyük sıkıntılarından biri de lafzın sesiyle meşgul olup, sözün özünü ihmal etmektir. Nice insan, Kur’an’ın anlamını bilmeden sadece güzel sesle okunmasından etkilenmekte; asıl etkinin manada olduğunu fark edememektedir.
Rabbimiz buyurur:
“Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (38/ Sad, 29)
Her kitap, indiği toplumun şahididir. İzinden gidenlere de gitmeyenlere de şahitlik eder. Her ümmet, hesap vermek üzere inancının veya inkârının tanığı olarak ilahî huzura gelir:
“Her ümmeti diz çökmüş olarak görürsün. Her ümmet, kitabına çağrılır. Onlara denir ki: 'Bugün size, işlediklerinizin karşılığı verilecektir.'” (45/ Câsiye, 28)