Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


PKK’nin olası “sivil sosyalizm” deneyimi -1

PKK’nin, “sivil bir sosyalizm” tanımlı dünya görüşü içerisinde, meclisten (TBMM) başlayarak, siyasi parti, kurum, kuruluş ve tüm toplumsal kesimlere değin “barış ve demokratik toplum” çerçevesinde yeni bir toplum oluşturma düşüncesi, onun en son paradigma değişimi olarak okunabilir.


Osmanlı döneminde, gerek devlete ve gerekse de yerel yöneticilere karşı, birçok isyan vukubulmuştur. Bu isyanların önemli bir kısmının da, son bir, iki yüzyıl içerisinde, Osmanlıya bağlı bulunan Kürdistan bölgesinde ortaya çıkan isyanlar olduğu bilinmektedir.

Tarihe “Kürt isyanları” olarak geçen bu isyanların tamamına yakınının ya salt ekonomik, ya da yönetim/yönetişim bağlamında, yerelde olup başta bulunan yöneticilerin yapmış oldukları yanlışlara karşı isyanlar olduğu ve bağımsızlık” içermediği de bilinmektedir. 

En son Kür isyanı olarak kayda geçen isyanın, PKK’nin, Marksist-Leninist çerçevede belirginleşen isyan olduğu henüz tazeliğini korumaktadır.

Osmanlının çöküşüne binaen, onun külleri üzerinden kurulan yeni” devletin, başta Türklerle birlikte Kürtleri de “tüm haklarıyla birlikte” kapsadığı konuşulmuş, müzakere edilmiş ve kabul edilmiş olarak ele alınmıştı.

Aynı topraklar üzerinde yaşayan ve aynı kaderi paylaşmanın yanında, aynı duygulara ve tasaya ortak olan Kürtlerin, Müslüman oluşlarından dolayı azınlık sayılmayacağı söz konusu idi.

Bu durum, Kürtler için başta olumlu görünse de, Lozan’da, onların azınlık olmadıkları, bilakis diğer kurucu unsur olan Türklerle birlikte anılmaları ve o şekilde kayda geçmeleri, görünürde olumsuz bir durumu ele vermediği halde, daha sonra, özellikle de, önceki anayasaya rağmen(21) azınlıklar hariç, Müslüman unsurları, tüm fıtri haklarından mahrum bırakarak, onları Türk olarak gösterme durumu, büyük bir sorun olarak belirginleşiyordu.

Bu tekçilik anlayışına karşı, Şeyh Said isyanından, Dersim merkezli Seyid Rıza’nın önde bulunduğu isyanlar ile devam eden süreçte birçok isyan ortaya çıkmıştı.(Ör. Ağrı İsyanı)

Bu isyanlardan birisi ve en önemlilerinden sayılan Şeyh Said isyanı, salt dini taleplerle birlikte, Kürtlerin haklı taleplerini içerdiği halde, rejimim bu isyanı içeride “bölücü kalkışım”, dışarıda ise, özellikle de İngiltere nezdinde, “sözde” gericiliği baz alan ve devletin elde etti modernlik durumunu sabote edeceği propagandası yapılan “Dinsel kalkışım” olarak lanse etmesi, her iki tarafta da karşılık bulmuştu.

Bu iki isyan girişiminde sonra, ciddi anlamda bir karşı çıkış vukubulmaaış, ama “örgütlü, örgütsüz” lokal çıkışlar söz konusu olmuştu.

Bu arada, Kürt halkının, varlığından hareketle, onların tüm “fıtri” hakları ile birlikte yok sayılmaları, zaman içerisinde alttan alta çok cılızda ola dile geliyor ve toplumda belli bir karşılık buluyorduç

Burada, altmış darbesi sonrasında oluşturulan altmış iki anayasasının kendi bütünlüğü içerisinde, çeşitli toplumsal kesimlere yönelik “özgür olma, hak arama, onu elde etme ve yaşama” düsturu üzerinden oluşan birçok sivil yapı, dernek ve partinin (çoğu da sol cenah içre) kendine uygun gördüğü ideoloji üzerinden deruhte ettiği paradigmaya bağlı olarak, toplumsal muhalefeti oluşturdukları ve bu minval üzere eylem ortaya koyup mücadele ettikleri söz konusu idi. 

Sağ ve muhafazakâr kesimden ziyade sol cenahın, yürürlüğe konulan altmış iki anayasasında belirtilen maddelerden hareketle, onları mehaz alarak kendisini çeşitli versiyonlarıyla birlikte, “Türk solu” olarak var kıldığı binmektedir.

Zamanla, epeyce sol grup ve öbeği kendi içerisine alan ve onları, orada mass etmeye çalışan büyük yapı olduğu imajı veren Türk soluna karşı, onun var olan “ilerici ve modern” yönüne rağmen, sol anlayışı Kemalizm içerisinde eritmesine tepki sadedinde karşı çıkışları söz konusu oluyordu; Buna en baiz örnek İbrahim Kaypakkaya’nın ve arkadaşlarının vermiş olduğu mücadele gösterilebilir.

Ama “görünür ve kabul edilebilir bir planda” ortaya çıkışında Apocular olarak tesmiye edilen grubun, daha sonra partileşerek PKK (Partiya Karkerén Kûrdistan; Kürdistan İşçi Partisi; KİP)adını alması sonucunu doğurmuştu.

Şimdilerde, bizzat Öcalan’ın, 93’leri işaret edip Sovyetlerin çöküşüne bağlı olarak reel sosyalizm paradigmasın da bir hükmünün kalmadığını belirtmesi üzerinden ve aynı zamanda “sonraları sabote edilen” 2013’teki çözüm süreci üzerinden yürüdüğümüzde; bu hareket, en başta deklare edilen yönüyle “bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’ın kurulmasını temin ermek için mi, yoksa devletin, Kürtlerin hakkını teslime yanaştığında ve onları “devlet kurucu unsur” olarak kabul etmesine bağlı olarak silahlı mücadeleden vaz geçmek için mi, bir mücadele verildiği sorusu anlam kazanmış olur.

PKK, kendi tarihi boyunca, Marksist-Leninist umdeye bağlı kalarak, belli bir aşama içerisinde hareket ederek birçok paradigma değişimine gitmişti.

PKK, “Bağımsız birleşik Kürdistan” paradigmasından başlayarak, son raddede, “barış ve demokratik toplum” anlayışına evrilmiş oldu.

Bu evrrilme, elbette kendiliğinden oluşmadı.

Başa dönersek, reel sosyalizmin çöküşüne binaen, ama onu mümkün mertebe görüntüye getirmeden, PKK’nin, dışarıya ve kendi kitlesine yönelik olarak  habire paradigma değiştirmesi, bir açıdan reel duruma bağlı olduğunun yanında, bir de kendi sıkışıklığının izale edilmesi adına devletle görüştüğünü, birçok konuyu müzakere ettiğini bilmek için kâhinliğe gerek duyulmayacağı apaçık ortada durmaktadır.

Bu durumun bir başka benzerin de, Suriye’de olan rejim değişikliği üzerinden orada olası yeni durum(lar)a, bölge ülkelerinin alacağı pozisyona ve özellikle de İsrail ile birlikte ABD’nin, öngörülebilir, ya da öngörülemez olup geleceği tayin konusunda belirleyiciliği düşünülebilir durumlara binaen devlet katmanında da oluşan, o da “”haklı” kaygıların etkisinin varlığı, bu paradigma değişiminin yönünü değiştirdiği gibi, zamanlamasının da iyi ayarlamış oldu.

Önceleri, yekpare görülen, ama iş, oluş ve eylem” bağlamında her kafadan ayrı bir sesin çıkmasının beklendiği PKK’nin, bir zamanlar birbirinden ayrı gibi duran ve öyle bir görüntü veren yapıların, şu an önderliğe bağlılık gösterdiği görülmektedir.

Buna bağlı olarak; ülke içi, Kandil, İmralı, Avrupa cenahı, dağda bulunan farklı silahlı kanatların, şimdilerde, Türkiye bağlamında, anayasal zeminde, eşit vatandaşlık düsturuyla ve kendine özgü bir anlayışla adeta “sivil bir sosyalizm” tanımlı dünya görüşü içerisinde, meclisten (TBMM) başlayarak, siyasi parti, kurum, kuruluş ve tüm toplumsal kesimlere değin “barış ve demokratik toplum” çerçevesinde yeni bir toplum oluşturma düşüncesi, PKK’nin en son paradigma değişimi olarak okunabilir.

Devam edecek…

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR