Şükürle yürüdüğün yol senindir.
İmtihan senin, sabır senindir.
Aradığın sendedir, öz senindir.
Ardında bıraktığın iz senindir.
İnsanın hayat yolculuğunu iki seçeneğe indirgersek, biri şükür, diğeri isyandır. Doğru yol, yani fıtrat üzere doğan insan, ya sırat-ı müstakim üzerinde olacak ya da isyan edip yoldan sapacaktır. Yolun sahibi yüce Allah ayetinde şöyle bildirir:
“Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyebileceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.” (76/ İnsan, 3)
Bu ayette açıkça görüldüğü gibi, doğru yol tektir. Yolu hakkıyla yürümek ya da yoldan çıkmak insanın seçimidir ve bu seçim, insanın iradesinden doğar. İyilik ve kötülük, bu özgür iradenin doğal sonucudur. İnsan, hayat yolculuğu boyunca sürekli bir sınav içindedir ve bu sınavda vereceği kararlar hem dünyasını hem de ahiretini şekillendirir.
İnsanın iradesi, yolda olduğunun idraki ile devreye girer. Dünyadan bihaber olarak doğan masum bir bebek, gelişiminin ilk evrelerinde iradesi kısıtlıdır ve ebeveynlerinin kontrolü altında yaşar. Ne verirse onu yer ne giydirirse onu giyer; onların davranışlarını, sözlerini ve alışkanlıklarını taklit eder. Ne zaman ki akıl baliğ olur, bir seçim hakkı olduğunun farkına varır. İşte o an, hayatla imtihan başlar. Dünya artık masumiyetin güvenli sığınağı değildir; iyiliğin yanında kötülüğün de var olduğu gerçeği, insanın yüzüne çarpıcı bir şekilde çıkar.
İyilik de insan içindir, kötülük de. Hiçbirimiz günahsız varlıklar değiliz. Yürüdüğümüz yol doğru olsa da yanlışlarla ve engellerle karşılaşacak; yolumuza taşlar çıkacaktır. Bu taşlar, şeytanın telkinleri ve insanın zaaflarına hizmet eden günahlardır. Müslüman’a düşen görev, ayağı taşa takıldığı için yoldan vazgeçmek değil; taşları yoldan temizleyerek yoluna devam etmektir. İnananlar, emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’l münker ile sorumlu tutulmuştur. Bu ilke üzerine kişi önce kendi karanlığından arınmalı, sonra iyilik meşalesi ile etrafındaki karanlıkta kalanlara ışık olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, aydınlık karanlıklarda değer kazanır; güneşin olduğu yerde mum aramaya gerek yoktur. Aranan yerde bulunmak, her Müslüman’ın sorumluluğudur.
Yaratılış amacımızı unuttuğumuzda, kendimizi dünya hayatının oyun ve eğlencesine kaptırırız. Gaflet perdeleri gözlerimizi örter, hayata yalnızca menfaat penceresinden bakarız. Bu girdaptan çıkmak veya gözlerimizdeki perdeleri yırtmak, tamamen insanın iradesi ve isteği ile mümkündür. Bataklıktan doğan lotus çiçeği nasıl en temiz çiçek olabiliyorsa, kötülüğün içine düşen insan da fıtratını hatırlayıp, Allah’ın yardımıyla özündeki iyiliği bulabilir.
Allah’ın merhameti ve bağışlamasının büyüklüğü nedeniyle hiçbir kul çaresiz değildir. Ümitsizliğe kapılıp özündeki iyiliği dipsiz kuyulara gömmek, kişinin kendi kul hakkına girmesidir. Kuyudan çıkabilmek, Hz. Yusuf’un gönlündeki imanın ve ümidin karşılığıdır. Hz. Yusuf’u kuyudan kurtaran el, gönlü Hz. Yusuf gibi olanların yardımcısıdır. Ayette de emredildiği gibi:
“Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (39/ Zümer, 53, Zümer)
Özünü korumak, insanın kendi özüne dönerek hayatı doğru bir şekilde yaşaması demektir. Her gün verdiğimiz küçük kararlar, attığımız her adım, hayat yolculuğumuzun bir parçasıdır. Şükür, sabır ve iyilikle yürüyen insan hem kendi ruhunu hem de çevresini aydınlatır. İsyan ve kötülükten uzak duranlar, hayat yolculuğunda özünü kaybetmez; doğruyu, hakkı ve adaleti hatırlayarak, Allah rızasına uygun bir yaşam sürer.
Not; Fatıma Kabakçıoğlu hanım kardeşimiz yazar ailemize katılmıştır, kendisine aramıza hoş geldiniz diyor ve başarılar diliyoruz. Haber Duruş ailesi…