Mustafa GÜL

Tarih: 16.01.2020 11:39

Nezaket Kazanacak…

Facebook Twitter Linked-in

Başkalarına karşı saygılı olma, incelikli davranma anlamındadır nezaket. Zarafet, naziklik, müsamaha, tolerans anlamlarına da gelir.

Nezaket sahibi, sözünde ve davranışlarında naziktir, incedir, zariftir, kibardır, kaba değildir.

Son zamanlarda birçok değerimiz gibi, görgümüzü de kaybettik. Bencilleştikçe, toplumdan koptukça, cep telefonlarına gömüldükçe, evin içinde bile aile fertlerinden uzaklaştık. Saygımızı, nezaketimizi internete, sosyal medyaya gösterir olduk. Cep telefonlarımız ağamız, paşamız, haşa İlahımız olmaya başladı. Evde, işte, otobüste, trende, parkta, kaldırımında, tezgah başında, derste, konferansta bizi esir aldı.

Sakın yanlış anlaşılmasın. İletişimdeki yenilikleri alkışlarız, yeter ki o değil, biz onun efendisi olalım.

Biz zarafeti, inceliği Kitabımızdan öğreniyoruz. Hz Nuh, kendisini dinlemeyen, davetine karşı çıkan çocuğuna: “Oğulcuğum!” diye sesleniyor.(Hud,11/42)

Hz. Lokman, eğittiği, tavsiyelerde bulunduğu çocuğuna: “Oğulcuğum, ey yavrucuğum!” diyerek onun gönlüne girmeye çalışıyor. (Lokman,31/16)

Kendini yeryüzünün ilahı sayan, azgın Firavun’a, Hz Musa ve Hz. Harun davet için yola çıkarken, onlara konuşmadaki üslup hatırlatılıyor: “Firavun’a yumuşak davranın, güzel konuşun.” (Taha,20/44)

Ses tonumuzun ayarlanması bile bize bildirilmiş: “Sesini yükseltme, unutma seslerin en çirkini şüphesiz eşek sesidir.” (Lokman,31/19)

Son Nebi de, tebliğde aynı üsluptan sorumlu: “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır.” (Nahl,16/125)

Sözü söylemedeki incelikten laf açılmışken Yunus Emre’nin o meşhur dörtlüğünü hatırlamadan olmaz:

“Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı

Yağ ile bal ide bir söz.”

Şimdi düşünelim, en yakınlarımıza hitabımız Hz. Nuh ve Hz. Lokman gibi mi? Muhaliflerimize veya muhataplarımıza Hz. Musa ve Hz. Harun’a tavsiye edilen metodu mu uyguluyoruz?

Hakkı, hakikatı söylemekten çekinmeyeceğiz. Haksızlık karşısında susmayacağız. Sözü eğip bükmeyeceğiz. Gerçekleri gizlemeyeceğiz. Hele dalkavukluk hiç yapmayacağız.

Sözümüzün daha tesirli olması, yerine ulaşması için bağırmadan, laf kalabalığına boğmadan açık, net, yumuşak, güzel ve zarif söyleyeceğiz. Bizim amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek . Güler  yüzün, tatlı sözün kapılar açtığını; somurtkan yüzün, acı sözün ilişkileri bozduğunun farkındayız. Malezyalılar bir atasözlerinde ne güzel dile getirmişler bunu “Baltayla nakış işlenmez.” 

Sözün yanında davranışlarımızdaki inceliklere de çokça örnek görüyoruz Kur’an’da. Güzel davranışlar övülmüş, kaba olanlar yerilmiş.

“Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Sert ve katı yürekli olsaydın, kesinlikle çekilip giderlerdi.” (Al-i İmran,3/159)

Rasulullah’ın, suçlu oldukları halde arkadaşlarına nazik ve güzel davranması, Allah tarafından onaylanıyor. Sert davranışın kötü sonuçlar doğuracağı hatırlatılıyor.

Abese Suresi’nin ilk ayetlerinde de Hz. Nebi’nin tavrı yanlış görülmüş, nezakete aykırı kabul edilip, çok sert bir şekilde uyarılmış:

“1-Surat astı ve yüz çevirdi.

2-Kendisine o kör/âmâ geldi diye.

3-Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip arınacak.

4-Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.

5-Fakat kendini müstağni görene (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanana),

6-Sen bütün ilgini ona yönelttin.

7-Oysa onun arınmamasının sorumlusu sen değilsin.

8-Fakat sana koşarak geleni…

9-Allah korkusuyla yaklaşanı,

10-Sen onunla ilgilenmiyorsun.”

Bu ayetlerin iniş sebebi olan olayı hatırlayalım. Rasulullah, Mekkenin ileri gelen müşriklerinden Velid bin Muğıre’ye tebliğde bulunuyor, İslama davet ediyor. O sırada yanına yaklaşan gözü görmeye İbni Ümmü Mektum ile ilgilenmiyor.

İlk bakışta Nebinin bu tavrında bir kusur görülmeyebilir. Mekke’nin bu ileri gelen adamını ikna edebilirse, davet yolunda çok rahatlayacağını düşünüyor. Ümmü Mektum’la da sonra ilgilenecektir. Buradaki davranış çok da yadırganamaz. Fakat Allah bu tavrı doğru bulmuyor. Görgüye, inceliğe aykırı görüyor, nebi ve rasul seçtiği kulunu çok sert şekilde uyarıyor. Kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa görgüyü, doğru olanı, güzel ahlakı, inceliği öğretiyor.

Bir uyarı da sahabiler için yapılmış. Davetli, davetsiz Rasulullah’ın evine gelenler, yemekten sonra vakit geçtiği halde kalkıp gitmiyor, yerli yersiz konuşup sohbeti uzatıyorlar. Rasulullah, bu duruma canı sıkıldığı halde nezaketinden, inceliğinden onlara hiçbir laf edemiyor. Daha sonra ayet geliyor:

“Siz ey iman edenler! Davet edilince Nebinin evine girin. Yemek yedikten sonra da dağılın. Lafa dalıp, konuşmaları uzatmayın. Böyle yapmanız Nebiyi üzmektedir. Fakat o, bunu size söylemekten çekinir. Fakat Allah hakikati söylemekten asla çekinmez.” (Ahzab,33/53)

Vahiyle yoğrulan, Kur’an’la yolculuk yapan yüce Nebi, nezaket, zarafet, incelik timsalidir. Tane- tane, az-öz, anlaşılır konuşur. İster küçük, ister büyük kim olursa olsun sözünü kesmez, dinler. Muhatabıyla konuşurken sadece yüzünü değil tüm vücudunu döner. En azgın düşmanına bile kaba bir söz kullanmaz.

Anlatılan bir olayda onun o ince davranışına bir daha şahit ve hayran oluyoruz.

Nebinin de aralarında bulunduğu 9-10 kişilik bir grup, bir sahabinin davetine giderler. Ev sahibinin ikramı deve etidir. Yemek esnasında veya sonrasında toplantıdakilerden biri sesli gaz çıkarır. Bizim toplumumuzda olduğu gibi o zamanlarda da bu ayıp karşılanmakta ve sahibini mahcup etmektedir. Rasulullah buna çok güzel bir çözüm buluyor. İkindi namazına kalkarken diyor ki:

“Deve eti yiyen herkes abdest alsın.” Şu pratik ve ince zekâyı, şu zarif davranışı görüyor musunuz? Gerçi “deve eti yiyenler abdest alsın” sözünün niçin, hangi gerekçe ile ve hangi olay üzerine söylendiğini bilmeyenler ve araştırmayanlar “deve eti yiyen, abdest almazsa namazı kabul olmaz” hükmünü bile çıkarmışlar. Bu da ayrı bir konu.

Son zamanlarda, nezaketten çok kabalığın görünür olması, Kur’an’ın rehberliğinden, Nebinin örnekliğinden uzaklaşmamız olmasın?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —