Modern insan, maddi dünyanın sabırsız telaşı içinde ruhunun payına düşeni alamamıştır. Manevi âlemle arasındaki kadim bağ koptukça, iç âlemi yaralı bir sese dönüşmüştür. Sağlıklı yaşam ritüelleriyle başlayan her gayreti, kökleri beslenmeyen bir ağacın çırpınışları gibi sonuçsuz kalmaktadır. Çünkü insan, varoluşunu anlamlı kılan hakikatle arasındaki bağı zayıflatmış; o bağı yitirdikçe de kendi iç karanlığında yolunu kaybetmiştir. Bu kopuşun doğurduğu krizin boyutlarını tasvir etmek dahi güçtür. Hastaneler, klinikler ve psikologlar tarafından sunulan reçetelerin nihai bir çözüm olamadığı artık görünür hâle gelmiştir. Zira söz konusu yara, onlar için ulaşılması güç bir derinliktedir.
Evet, verilen ilaçlar ve tavsiyeler zihni kısa süreli bir huzurla okşayabilir; fakat insanın içindeki anlam boşluğuna hangi sözü, hangi ilacı koyacağımız hâlâ meçhuldür. İnsanı ne kadar huzurlu kıldığı, mutlu ettiğine dair veriler tartışmalıdır.
İslam’dan uzak düşen insanın, hayatın özünden de uzaklaştığını söylemek; ne ideolojik bir söylemdir ne de duygusal bir önyargının ürünü. Bu mesele, insan olmanın, insan kalmanın ve varoluşun derin sorularına cevap aramanın adıdır. Hayatın doğal ritmiyle insanın fıtratını yeniden buluşturma çabasıdır. İslam, insan için hakikatin en saf, en berrak ifadesidir; varlık serüvenine anlam kazandıran yegâne nizamdır.
Felsefe, sosyoloji, psikoloji… Hepsi insanın arayışına eşlik eden yardımcı kaynaklardır. Ancak hakikatin güneşi tutulduğunda bu ışıklar da sönük kalır. Anlamın kapısı, hakikatle kurulan bağdan açılır. Peki bu bağ bir zorunluluk mudur?
Dünyayı siz yaratmış olsaydınız, elbette hayır. Ancak hayat bir başka kudretin elindeyse, evet… O kudretin sunduğu hakikate duyulan şüphe ise çoğu zaman insanın kendi kurduğu sahte gerçekliğe tutunma ısrarından ibarettir. Elbette hayat sorgulanmalıdır; fakat her sorguyu besleyen şüphe, hakikati dışlayan bir körlüğe dönüşüyorsa, işte orada insan kendini kendi eliyle karanlığa hapseder.
Gerçek bilgi, insanı tatmin eden; kalbine huzur veren bilgidir. Kibri değil, tevazuyu büyüten bilgidir. “Okuyorum ama tatmin olmuyorum.” diyen kişinin sıkıntısı, bilginin kendisinde değil, ona yaklaşma biçimindedir. Çünkü bilgi, ancak hakikat zemininde anlam bulur.
Bugün insanlık, ruhsal bir kırılmanın kıyısında yol almaktadır. Kurduğu imajlar, taktığı maskeler, büyüttüğü sanal kimlikler dahi bu yarayı örtmeye yetmez. Manevi açlık, maddi açlığa benzemez; beden doydukça ruhun boşluğu derinleşir. Allah ile bağı kopmuş bir hayat, özünü kaybetmiş bir hayattır.
İnsan, ruhuna iyi gelecek olanı bilmek zorundadır. Elbette müzik dinlemek, spor yapmak, kitap okumak insanı bir süre oyalayabilir; fakat ruhun yorgunluğunu gidermez. Bu nedenle size şifa sunacak, iç âleminizde yankı bulacak bir tavsiyede bulunmak istiyoruz: Namaz kılın.
Namaz, modern insanın anlam arayışında kaybettiği yolu yeniden bulmasına vesile olan bir diriliştir. Varlık krizine, manevi boşluğa, ruhun açlığına en sâkin, en derin cevaptır. Allah ile kurulan bağın, kalbin diliyle ifadesidir. İnsanın zaaflarına, taşkınlıklarına, hırsına “dur” diyebilen bilinçli bir eylemdir. Akıl ile kalbi barıştıran, insanı huzurun iklimine taşıyan bir köprüdür. Namaz, imanın somut hâli; ilahi ölçülere göre yaşama kararlılığının asil duruşudur. Modern yaşam krizlerine, psikolojik süreçlere, buhranlarımıza, depresyonlarımıza iyi gelecek motivasyonun adıdır. İletişim kanalının sürekli açık olması, cevap bulması vb… hizmetler açısından da ücretsizdir. Öyle ki, zaman ayırdığınız oranda, önemseme ölçüsünde, niyetinizin karşılığında büyük bir ödüle layık olmanız açısından da büyük bir kazançtır.
“Namaz kılanları da gördük…” diyenlere gelince:
Eğer amaç üzüm yemekse, bırakın namaz kılanlar İslam’a olan bağlılıklarının samimiyetini göstersin; siz de-biz de onlara bakıp “Gerçek İslam böyleymiş.” diyelim. Yoksa öfkeyle beslenen ideolojik söylemlerin ne bir değeri vardır ne de bir ağırlığı. Hakikatle gelmeyen bir eleştirinin ahlakiliği, adaleti ise sorgulanmalıdır. İslam, yalnızca Müslümanlara değil, tüm insanlığa gönderilmiş ortak bir değerdir. İnsan kendi öz değerinden uzaklaşmışsa ona yapılacak her yatırım boşa akacaktır. İslam ise insana değer kazandırır; ideoloji değil, hakikati öğretir. Önce bunun fark edilmesi gerekir. Aksi hâlde taşınan kin, insanı içten içe tüketmeye devam edecektir. Bizden söylemesi…

