İnsanoğlu tarihi boyunca imtihanlarla karşılaşmış, bu imtihanların şekli ve şiddeti zamanın ruhuna göre değişmiştir. Ne var ki, her dönemin en büyük imtihanı, hak ile batıl arasındaki mücadelede tarafını seçme meselesi olmuştur. Bugün içinde bulunduğumuz çağ, teknolojinin zirvede olduğu ama ahlakın derin bir çöküşe uğradığı modern bir cahiliye dönemidir. Bu dönem, geçmişte kavimleri helak eden günahların resmileştiği, meşrulaştırıldığı ve hatta teşvik edildiği bir zaman dilimidir.
Günahların kurumsallaştığı bir düzenle iç içeyiz.
Tarihte Lut kavmini helak eden eşcinsellik, Ad kavmini yıkan kibir ve azgınlık, Semud kavmini sarsan isyan ve şımarıklık bugün sadece bireysel sapmalar olarak değil, sistemsel yapılar olarak karşımızdadır.
İçki, kumar, zina, faiz gibi Allah’ın haram kıldığı fiiller artık vergilendirilen, reklamı yapılan, yasal koruma altına alınan bir "endüstri"ye dönüşmüştür. Eşcinsellik ideolojisi, yalnızca bireysel tercih değil, sistematik olarak eğitim ve medya üzerinden empoze edilen bir yaşam tarzı haline gelmiştir. Irkçılık, faşizm ve ayrımcılık küresel politikaların perde arkasında güç kazanmaya devam ederken, hakikati dillendirenler "gerici" ilan edilmektedir.
Toplum dinî değerlerin tesirini kaybettiği bir hal almıştır.
Toplumu ayakta tutan manevi sütunlar bir bir yıkılmaktadır artık;
Namaz kötülüklerden alıkoymaz hale gelmiş,
Tesettür, moda algısı altında sıradanlaştırılmış,
İlim, istikameti değil, kariyeri hedeflemeye başlamış,
Nasihat, etkisiz ve itici bir çağrı gibi algılanmış,
Ölüm, ibret değil istatistik olmuş,
Helal, tercih edilmezken haramlar revaçta tutulmuştur.
Böyle bir ortamda Müslümanın en büyük imtihanı; hakikati koruyarak, yozlaşan dünyanın cazibesine karşı dik durabilmektir.
Bugünün dünyasında haramlar prim yaparken, helal olan neredeyse utanç vesilesi görülmektedir. Ahlaki zaaflar, sosyal medya fenomenleriyle süslenip toplumun her katmanına nüfuz ederken; mahremiyet, edep ve haya gibi kavramlar "modası geçmiş" sayılmakta, İslami hassasiyetler ya itibarsızlaştırılıyor ya da radikal bir uç gibi lanse ediliyor.
Bu, yalnızca bireysel bir yozlaşma değil, küresel bir zihin işgalidir.
Bu modern cahiliyenin panzehiri, sahih imana ve tevhid anlayışına dönüştür. Bugün Müslümanlar, yalnızca ibadetlerini değil; düşüncelerini, yaşam tarzlarını, duruşlarını da vahyin ışığında yeniden şekillendirmek zorundadır. Çünkü sadece namaz kılmak yetmez; o namazın neye karşı, kim için kılındığı ve nasıl bir ahlak ürettiği de önemlidir.
İslam, pasif bir inanç değil; hayatın her alanını kuşatan aktif bir direniştir. Bu yüzden her Müslümanın görevi, sadece fert olarak değil, cemiyet olarak da zulme, sapkınlığa ve yozlaşmaya karşı saf tutmaktır.
Evet, modern bir cahiliye döneminde büyük bir imtihanın içindeyiz. Fakat unutmamalıyız ki, Allah bu imtihanı bize kaldıramayacağımızdan fazlasını yükleyerek vermemiştir.
Hak ile batıl arasındaki çizgiler bulanıklaşmış olsa da, Kur’an ve sünnet hâlâ en açık kılavuzumuzdur. Asıl görevimiz, bu çağın şartlarında Resulullah’ın getirdiği hakikati savunmak, yaşamak ve yaymaktır.
Allah’ım! Bizi bu çağın fitnelerinden koru. Hakkı hakkıyla tanıyan, batılı da batıl olarak bilenlerden eyle. Bu imtihanı kazananlardan eyle bizi.
Selam ve dua ile...
Engin GÜLTEKİN
Eğitimci-Yazar-Sosyolog