14 – 17 Mayıs 2025 tarihleri arasında bir grup güzel dost ile bir Mısır seferi fırsatı bulduk… Fırsatı fırsata çevirelim diye düştük yollara…
Tabii ki önceliğimiz Mısır’ın tarihi, kültürü, sanatı, mimarisi, turizmi değil, Mısır’ın ve diğer Arap ülkelerinin tarif edilmez talihsizliği… Bizim Mısır’da bulunduğumuz günlerde ABD başkanı Trump Ortadoğu’da haraç toplamaya çıkmıştı…
Ümmetin hal-i pür melali gözler önünde…
Refah ile Gazze arası sadece 30 km… Ne Mısır bir kapıyı açabildi ne de ümmetin bir koridor açabilecek iradesi var…
Gördük ki 107 milyonluk nüfusuna rağmen Mısır’ın caydırıcı bir nüfuzu yok…
Kahire’yi düşmanı kahreden şehir olarak bilirdik… Şimdilerde görüyoruz ki, düşman konsepti değişmiş, Kahire kendi evlatlarını kahrediyor… Hâlâ cezaevlerinde on binlerce İhvan üyesi yıllardır çile çekiyor…
Maalesef Kahire’nin Gazze ve İhvan karnesi iyi değil, sınıfta kaldı…
Mısır’da Hz. Yusuf (as) ve Hz. Musa (as)’ın izini sürmeye çalışıyoruz ama nedense tüm yollar piramitlere çıkıyor?
Neden?
Dünyada ölüleri üzerinden geçimlerini sağlayan bir Mısır var bugün… Ülkenin her tarafından pagan kültürünün baskın etkisini görüyoruz.
Bu kasvetli atmosferde bir tefekkür aralığı, tecdid ruhu, kendimizle yüzleşme ve ümmet gerçeğimizi yerinde gözleme derdindeyiz…
Evet, Yunus’un yurdunda yitik Yusuflarımızı arıyoruz…
Yakından tanık olduk, Sisi’nin Kahire’si sisli ve puslu… Nil bulanık… Mısırlıların benzi soluk, sesi kısık… Derin bir sükût var…
Ne Ezher’de ne Tahrir’de, ne de Rabia’da aradığım ruhu bulamadım… Zamanında destanlar yazan bu adresler hüzün ve hicran yüklü…
Ezher’in o eski parlak günleri nerede? İlmî ihtişam yerini sıradan bir üniversiteye terk etmiş durumda...
Gençlik yıllarımın hayaliydi Ezher… O günün şartlarında gelmemiz elvermemişti… Şimdi Ezher’in önünde, özlediğim Ezher’i arıyorum…
Afrika’da 11 ülkenin can damarı olan Nil şimdiler de can çekişiyor… Eğlence dünyasının, turizm ve tatil kültürünün kuşatması altında kalan Nil’den artık güzel kokular gelmiyor… Seyahatte sınır yok, Nil kokuşmuş…
Şimdilerde Nil’in debisi, beni ilgilendirmiyor… Nil’in dilini çözmemiz lazım… Nil bize ne diyor?
Kızıldeniz başta Şarm El Şeyh olmak üzere popüler kültürün kuşatmasında…
İskenderiye Beyrutlaşma yolunda hızla ilerliyor ve eriyor…
Seküler limanlar, liberal rüzgârların coğrafyalarımızda etkisi kaygı verici boyutlarda…
Benim için bir diğer sarsıcı kare… Kahire’de Selahaddinî Eyyubi’nin yaptırdığı kaleyi geziyoruz… Müze haline getirilmiş zindanlarını merakla izliyoruz… Rehberimizin bir cümlesi ile iliklerime kadar sarsılıyorum…
Seyyid Kutub’da bu hücrelerde bir dönem kaldı…
Kaderin cilvelerini fark ediyor musunuz? Selahaddin Eyyubi’nin inşa ettiği kalede, asırlar sonra Seyyid o zindanlarda yatmış olacak!
Nereden nereye?
Hücrenin kapısında bir fotoğraf çekmekle yetiniyorum, içim sızlıyor…
Mavi Marmara gemisinde birlikte bulunduğumuz şehit Esma Biltaci’nin babası Muhammed Biltaci şu an Mısır zindanlarında bekliyor…
Gemide iken bir gün kendisine misafir olabileceğimi düşünmüştüm…
Yine de düşünüyorum, belki bir gün…
Hasan el-Benna’nın da medfun bulunduğu Karafe mezarlığından geçiyoruz… Yeni mürşidlere ne kadar da muhtacız?
Benim için ilginç olan bir diğer durum… Mısır ziyaretimizle, hac yolculuğum arasında üç gün vardı…
Önce piramitleri, sonra Kâbe’yi görmek…
Bir tarafta dünyanın yedi harikasından biri Piramitler…
Diğer yandan dünyanın kalbi olan Kâbe… İkisi de taş yapı…
Acaba bu iki yapı neyi temsil ediyor?
Piramitler; tuğyan, tekebbür, sömürü, zulüm, zorbalık ve tüm batıl sistemlerin simgesi… Tepede Firavun ve aşağı doğru toplumsal hiyerarşi ve en altta ezilen köleleştirilmiş kitleler…
Kâbe; tevhid, takva, tevazu ve Hak nizamın sosyal adalet ve işleyişini remzediyor…
Kâbe ve Piramitler savaşı kesintisiz devam ediyor…
Kaynak: Milat Gazetesi