Musab Aydın

Tarih: 22.07.2019 03:59

MEMLEKET MESELESİ

Facebook Twitter Linked-in

 

Elli kişilik kafile içinde iki kişi boynunda Kürdistan armalı atkılar ile hatıra fotoğrafı çektirmeye kalkışınca kahraman! İnsanımız seyirci kalmamış saldırıya geçip hadlerini bildirmekte gecikmemişilerdi. Oysa birçok savaş yaptığımız her zaman sorunlu yaşadığımız Yunanistanlı ya da İngiliz, Rus turistler bırakın bayrak armalı atkı kocaman bayraklarıyla böyle pozlar vermiş olsalardı bırakın saldırmayı talep olursa makineyi kapıp birkaç kare çekmekten imtina etmeyeceklerdi.

Komşumuz olan Irak Kürdistanı ile bizim sorun çıkarmamız dışında bir meselemizde olmuyor. Kaldı ki Şırnak Silopi de bulunan Habur sınır kapısının diğer ucunda Welcome to Kürdistan yazılıdır. Bununla beraber Irak ulusal bayrağı yanında aynı özerk Kürt devletine ait bayrakta dalgalanmaktadır. Resmi ziyaretlerde Cumhurbaşkanı bu bayrak ile objektiflere fotoğraf vermektedir. Bütün bunlara rağmen bu saldırganlara herhangi bir işlem yapılmazken, medarı iftiharımız kolluk kuvvetlerimiz sınır dışı etmek dahil her türlü cezayı turist kafilesine kesmeyi üstün başarı! İle neticelendirmiştir. Olup bitenleri medya ve sosyal medyada ölçüsüzce paylaşımlarla gündemde tutanlara baktığımızda ise üzülmemek mümkün değil. Zira sosyal medya arkadaşlarımızın ekseriyeti yakın çevremiz oluşuyor. Irkçılığın, ulusalcılığın bizim cenaha ne zaman ve nasıl bu kadar bulaştığını anlamakta zorlanıyorum.

Karanlık günler yaşıyoruz. Kesif bir sis çökmüş üzerimize. Kimse önünü göremiyor. Eskilerin deyimi ile ?göz gözü görmüyor?. Gençliğimizde saflar net, her şey daha anlaşılırdı. Toplumsal sorunlara çözüm arayışlarına önem verirdik. Fikri ve fiili tavrımızın İslami olmasına dikkat ederdik. Nasıl oldu bilmiyorum. Dün beraber yürüdüğümüz kardeşimiz, dava arkadaşımız bugün karşımızdakilerle iş tutuyor. Siyasi ve etnik gerekçeler bizi ayrıştırıyor. Kim kiminle nasıl bir iş veya işler tutuyor anlayamıyoruz?

/resimler/2019-7/22/0407529192195.jpg

Ulusal bilinç üzerine yapılan uzun konuşmaları dinliyorum bazı kardeşlerimizden. Ulusal bilinç ´in oluşmamasından dolayı, Kürtlerin haksızlığa uğradığını dillendirmeleri beni hayrete düşürüyor. Oysa ulusalcılığın bulaştığı toplumların iflah olmaz bir hale geldiklerini görmüyorlar mı? Dahası hızını alamayan kimi kardeşlerimiz, Filistin, Çeçenistan gibi zalim küffar tarafından işgal edilmiş Müslüman halklar için istediğimiz bağımsızlığı, Kürtler için istemedikçe erdemli davranmış olmayacağımızı söylüyorlar.

Bizim sorunumuzun bu anlatılanlarla bir ilgisi yok aslında. Bu konunun aile içi bir mesele olduğunu nasılda göz ardı ediyorlar? Aynı inanca sahip iki kardeş halk bin yıldır beraber. Birçok aileye Kürt veya Türk kızlar gelin geliyor. Bu ailelerin çocukları her iki taraftan akrabalara sahip oluyor. Hiç mi sorun yok? Elbette var. Ama her iki taraftan da sorunu ifade edenler doğru bir yol izlemiyorlar. Kullanılan dilde kin ve nefret söylemi hâkim. Ulusal bilinç nasıl bir şey? Biraz konuşalım istiyorum.?´Irkçılığın her türlüsü ayaklarımın altında´´ diyen bir peygamberin ümmeti nasıl oldu da bu bataklığa saplandı anlamakta zorlanıyorum.

Bir hastalık olan ırkçılık, insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insan Hz. Âdem´in karşılaştığı ilk tepki ırkçılıktır. Korkunç bir virüs gibi, girdiği bünyeden temizlenmesi hiç de kolay olmuyor. Son iki yüz yıldır bizi rahat bırakmadı. Üç kıta tek vücut iken elli parçaya bölündük. Bir devletten kaç devlet çıktı saymakla bitmiyor. Yetmedi şimdi buraları da nasıl ve kaç parçaya bölebiliriz. Hazin ama bunun hesaplarını yapanlara alet oluyoruz.

Bütün devletlerin isimleri hâkim bir ırkın adı ile anılıyor. Daha kötüsü bu ırka mensup kardeşlerimiz tarihi bazı argümanları kullanarak, bunu kendilerine verilmiş ilahi bir hak olduğunu zannediyorlar. Kendilerine bu hakkı veren ilahi iradenin! diğer kardeşlerine, özellikle de Kürtlere böyle bir hakkı vermediğini zannediyorlar. Kardeşi kardeşe düşürenlerin vay haline. Hakkı yerde bırakanların... Bu hengamede aklıselim olanlarımızın sesini kimse duymak istemiyor.

Müslüman Türkler, genelleme yapmak doğru değil ama istisnalar dışında bu konuda doğru yerde durmuyorlar. Çözüm üretmek, olumlu katkı sunmak bir yana, böyle bir sorun yokmuş gibi davranmayı tercih ediyorlar. Onların bu tutumundan mı bilemiyorum, ama bazı Kürtler de onların bu tavrını ileri sürerek daha yanlış bir yerde durmayı tercih ediyorlar. Toplumu etnik olarak iyice ayrıştırıyorlar. Bu yolda şiddeti çözüm olarak görecek kadar pervasızlaşıyorlar. Peki bu durum nasıl çözülecek? 


Biz Müslüman Kürtlere düşen görev, bu yangın yerine odun taşımak değil. Enerjimizi bu yangını söndürmek için kullanmaktır. Doğru yerde ve doğru şekilde durmaktır. Irkçılık hastalığına bulaşmış Müslüman Türklere rağmen, Kürt ulusal bilincini dillendirenlerin peşinden gitmek değil. Aksine ümmet bilinci sancağını kıbleye dikme görevi, ırkçılık belasının hışmına uğramış olan bize düşer. Biz ümmet bilincini her platformda dillendirmeli, önemini anlatmalıyız. Bölünmenin toplumumuz için ne gibi sonuçlar getireceğine dikkat çekmeliyiz. Böyle bir sonucun kimlere hizmet edeceğini de.


Biz Müslüman Kürtler ümmet bilincini dillendirmeli. Kürtlerin sorunlarını dillendirmek, çözüm arama görevi de Müslüman Türk kardeşlerimize kalsın. Görevlerini yapmazlarsa ve bu vebal ile yaşamayı sürdürürler ise, mahzun olmaya gerek yok. Hesap günü onları bekliyor olacağız. Aramızda mutlak adalet sahibi hakem olacaktır.


Karanlık günler yaşıyoruz. Kesif bir sis çökmüş üzerimize. Kimse önünü göremiyor. Eskilerin deyimi ile ?göz gözü görmüyor?. Ümmet bilincini her platformda dillendirmek, artık en önemli görevimiz.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —