Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Medine’deki “burç hayatından” burjuvaya, burjuvaziye…

Sait Alioğlu'nun "yeni" yazısı...


Tarihte şehir devleti şeklinde örgütlenmiş bulunan toplumların dışarıdan gelebilecek dış tehdit ve tehlikelere karşı kendi güvenliklerini sağlamak için kaleler inşa ettikleri ve yaşamlarını da bu kaleler içerisinde inşa ettikleri evlerinde hayatlarını sürdürdükleri bilinmektedir. İnşa edilen bu kalelerin tepe noktalarına inşa edilen yapılara da burç denilmektedir.

Kısacası, ev, sokak  ve iş hayatı bu alanda sürüp gidiyordu.

Bu böyle olmakla birlikte, Medineli Yahudi toplulukların burçlar içerisinde yaşamaya çalışmaları, farklı bir anlama işaret etmektedir. O da, “geçmişte de örnekleri bulunduğu gibi” günümüzde ise, kapitalist anlayışında etkisiyle ekonomik veriler baz alınarak toplumun “alttakiler-üsttekiler” şeklinde yatay değil de dikey olarak konumlandırılmasına bağlı olarak, yaşamsal açıdan yekdiğerinde birçok farklar içermekteydi.

O dikeyliğin bugün, BAE’nin başkenti Dubai’de bulunan “Burç el-Khalife” (İngilizcesi: Burj Khalifa)adlı bir dünya şaheseri(!) üzerinden ne anlama geldiğini çıkarsayabiliriz.

Gerçi, bizdeki muadillerine “burç” demesek de, mantık, işlev ve sonuçta işlevsellik açılardan birbirlerinin aynıları olarak değerlendirilmelidirler.

“Buruç kelimesi Endülüs yoluyla Hristiyan Avrupa’ta da geçmiştir. Burjuva, burçlarda oturan varlıklı kesimin adıdır. Burjuvazi, bu kesimin oluşturduğu sosyal düzenin adıdır. Avrupa kentlerinin birçoğunda bu isim yaşamaktadır. Hamburg, Duisburg, Strazburg bunlar arasındadır.” (Mustafa İslamoğlu, “Kur’an Surelerinin Kimliği”,  S. 472 Akabe Vakfı Yayınları, İST.- 2011)

Medine’de ekonomik gücü elinde tutan üç Yahudi topluluğun(Kaynukaoğulları, Kurayzaoğulları ve Nadiroğulları) kendilerine has yerlerde yaşadıkları ve toplumun diğer kesimlerinden farklılık içerisinde oldukları, yaşadıkları yer(ler)in bir açıdan aşıl(a)mayan, kale konumunda ve adeta site şeklinde oluşturulan yapılar olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.

Bu site benzeri yapılar-burç şeklinde inşa edilmişlerdir.

 

Burç’tan burg’a ve burgaz’a; yerleşim yeri adlarına dair bir bilgi…

Burgaz  kelimesi, antik kasabalara verilen isimler arasında yer almaktadır. Çok eski zamanlarda kullanılan bir kelime olmasına karşın kalıcı bir isim haline gelmeyi başarmıştır. Günümüzde bazı bölgeler hala Burgaz ismi ile anılmaktadır. (https://www.milliyet.com.tr/)

Gerek Doğu’da ve gerek Batı’da, çoğunlukla oralara hükmeden, oralarda etkisi devam eden kültürlerin birer sonucu olarak, kişi isimlerinden başlamak üzere birçok maddi görüngüye baskın çıkan o kültürün var olan ağırlığı sonucunda isimler verilir isimlendirilmelerde bulunulur.

Bizden örnek vermek gerekirse; Farsçadan mütevellit birçok yerleşim birimimizin genellikle isminin sonunda “kent” anlamına gelen “şehir” ismi verilmiştir. Ör. Akşehir, Alaşehir…

Slav dillerinde “grad” son adın olduğu üzere. Ör. Belgrad, bir Ukrayna yerleşim birimi olan Belgrod. Ya da konumuz gereği “…burg” son adın varlığında olduğu gibi.

Buna benzer bir şekilde, özellikle de Bulgaristan ve Türkiye’de yerleşim yeri adı olarak kullanılan  Burgaz” isminin de “burg” daha doğrusu aslı Arapça olan burç kelimesinden kinaye olduğu bilinmektedir. Ör. Kemerburgaz…

 

Burç’tan burjuvaziye…

Bir anlayış, düşünüş ve yaşam biçimi olan burjuvalığım şahsında belirginlik kazanan aristokrat sınıfın dışında kalan, onunla işçi sınıfı arasında bir yerde duran, üstekine özenen, alttakini ezme suretiyle onun sırtından geçinen, şehirli bir karakter taşınan burjuva, adeta kendi karakterini, Medine’yi mesken tutan ve burçlarda oturan o kesimden almıştır dersek abartmış olmayız.

Burjuva; köylü, işçi ya da soylu sınıfına dahil olmayıp, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kentli kişi. Bu kimselerin oluşturduğu sosyal sınıfa burjuvazi denir.

Burjuva bir açıdan da, aristokrat gibi göz tok olmayıp köylü, işçi ve esnaf gibi de kendi alın teri ve emeği ile değil de, özellikle de kapitalizmin işleyişi gereği işçinin çalışmasından elde ettiği artık değerden beslenen bir asalak ve hırsız olarak tanımlanabilir.

 

Wikipedi’de burhujavın mahiyetine dair…

Wikipedi’de etimolojik açıdan kelime bazında şu ifadeler yer almaktadır; “Burjuva, köylü, işçi ya da soylu sınıfına dahil olmayıp, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kentli kişi. Bu kimselerin oluşturduğu sosyal sınıfa burjuvazi denir…. Dünya üzerinde gerçekleşen birçok tarihi olayın arkasında burjuvazinin olduğu söylenmektedir. Özellikle mülkiyet hakkına büyük önem veren burjuvalar bu hakkı güvence altına alabilmek için tarih boyunca diğer sınıflarla hep çatışma halinde olmuşlardır.

Etimolojik açıdan… Burjuva sözcüğü Türkçeye 19. Yüzyılda Fransızcadan geçmiştir. Türk Dil Kurumu burjuvaya karşılık olarak kentsoylu sözcüğünü önermiştir..    Burjuva kelimesinin kökeni Latince burgus (kale burcu) sözcüğüne dayanır. Orta Çağ Avrupa'sında kentler surlarla çevrilirdi. Köylüler çoğunlukla surların dışındaki çiftliklerde yaşarlardı. Burjuvalar ise surların içindeki kentte yaşarlardı. Eski Fransızca "burgeois" sözcüğü "şehirde yaşayan" anlamına gelir. Sözcük Fransızcada 1560'larda orta sınıf anlamında kullanılmaya başlanmıştır. 1883 yılında komünist ve sosyalist yazında ise "kapitalist, proletaryayı sömüren herkes" olarak tanımlanmıştır.”( https://tr.wikipedia.org/wiki/Burjuvazi)

Wikipedi, konu ile ilgili olarak Mustafa İslamoğlu’ndan alıntıladığımız ifadelerin dışında, konuya, kısmen doğruya işaret etmekle birlikte salt Batılı bir bakış açısıyla yaklaştığından olsa gerek, burjuva sınıfının oluşumunu Batılı parametrelere bağlamakta ve kelimenin kökenini de Latincede aramaktadır.

Halbuki, yukarıda belirtmeye çalıştığımız üzere, yanlışı ve doğrusuyla Batı için “elden kaçırılmayacak” bir şans olan ve “Batı İslam’ı” olarak kabul gören Endülüs pratiğinin kendi sonunu hazırlamasına konu olan yanlışların sonucunda bir medeniyet yitimine uğrama suretiyle kırılıp yok olması, birçok konuda olduğu üzere, bu konuda da var olan bilgilerin gizlenmesine ve giderek yok sayılmasına sebep olmuştur.

 

Burçvarî yapılardan AVM’lere ve onun adına dayatılan burjuva kültürüne…

Her zaman ve her yerde olması gerektiği üzere, toplum fertlerine ailelerin sığınağı, barınağı olan kendi evlerinin yerine ikame edilmek istenen ve neredeyse insanlara  “ömür boyu yaşam merkezi” olarak takdim edilen, yutturulmak istenen AVM’lerin de, gelinen noktada ortak hale getirilen burjuva yaşamı için öngörüldüğünü belirtebiliriz.

Bir de, bu AVM’lerin büyük bölümün son dönemde inşa eden ve onunla birlikte, ona özgü bir yaşam biçimini de” kim kime benzerse, o da ondan olur” esprisi gereği peşinen kabullenip kendi hayatına monte eden “muktedir” muhafazakâr blokta, bir nevi AVM’ci mantık üzerinden, kendi ekonomik durumu ile alakalı bir yaşam biçiminin “yüksek güvenlikli siteler” etrafında sürdürme çabaları da aynı mantığın ürünü olduğu kabul görmelidir.

Bunun yanında, salt dini inancını hiçbir engele takılmadan yaşamak isteyen ve o isteğe uygun refleksler gösterdiği için, muhafazakâr olarak tanımlandığı halde, birçok alanda olduğu üzere ekonomik alanda da ancak kendine yeter durumunda bulunan sıradan halktan insanların durumu ise, muhafazakâr burjuvanın durumundan elbette farklılık içerecektir. Ki, onun muhafazakârlığı salt din ve ondan kaynaklanan inancını yaşama saikiyle alakalı olup bunu belirtmek gerekir.

Kendine özgü birçok doğal şartı bulunan kale merkezli şehir(site) devleti biçiminde örgütlenmiş toplumları istisna kıldığımızda, giderek hem düşünsel, hem yaşamsal ve hem de bunlara bağlı olarak, bunları oluşturan ekonomik manzaranın oluşturduğu burjuvazi yaşamın esin kaynağının temelini hiç şüphesiz Medine’deki yaşam şekline atfedebiliriz.

Yukarıdaki alıntıda belirtmeye çalıştığımız üzere burç kelimesi, Mustafa İslamoğlu’nun da buyurduğu üzere Avrupa dillerine geçmiş bulunmaktadır.

Bu kelime, Endülüs yoluyla dönemin Hristiyan Avrupa’sına geçmesi aynı zamanda, Medine’de var olan kendine özgü bir yaşam biçiminin, yönetimin saltanata dönüşmesi ile birlikte, Müslümanların kendi inanç biçimine uygun olmayan, ama bir şekilde monte edip uygulanan farklı bir yaşam biçiminin içselleştirilmesi ile birlikte Emeviler üzerinden önce Endülüs’e oradan da dönemin Avrupası’na sirayet etmesi sonucunu doğurmuştur.

Bazı açılar itibarıyla özenilen ve yer yer “özgürlükçü” bir çizgiye oturduğu düşünülen ve Batı İslam’ı olarak da tanımlanan, ama bir açıdan da medeniyet yitimine sebep olan Endülüs pratiğinin Avrupa’ya olan etkisinin, Müslümanların taşıyıcısı olduğu bir minvalde yeni bir yaşan biçimine ve dolaylı olsa da, sanayi devrimi ile birlikte sahnede yer almaya başlayan burjuva sınıfının doğmasına etki ettiği görülmektedir.

 

Laik burjuvaziden muhafazakâr burjuvaziye…

İnsanlarda, ışığın, tarih boyunca Doğu’dan yayıldığına dair “ete, kemiğe bürünmüş” ve sonucu Batıcı tayfayı rahatsız etse de, somutlaşmış bir kanaat oluşmuş bulunmaktadır.

Bu durum, ilk insandan(ilk peygamber) buyana, maddi ve hikmeti içeren manevi bilginin Doğu’dan hareketle dünyayı dolaştığı bir vakıadır.

Bu şu demek değildir elbette; Batı’da hiçbir şey husüle gelmemiş, Batı hiçbir şeydir demek değildir elbette…

Öyle olmuş olsaydı, içerik olarak hikmeti barındıran ve karşımıza “hikmet sevgisi” olarak çıkan ve temeli antik Yunan’a dayanan felsefe gibi, insanın var olan, ama gizliliği düşünülen hikmeti arama ve bulabilme formu olan felsefenin kendisi dahi Batı için insanlık adına başlı başına bir değer olarak anılmayı hak eder.

Ama aydınlanma sonrası ve modernizm gibi, ona bağlı sekülerizm gibi insanlığın elde ettiği asırlarca devam edegelen ve eşyaya dair bilgi birikimini içeren geçmişi tümden ve toptan reddetme çabası işi baltalamakta ve sabote etmektedir.

Bu anlayışa bağlı olarak, insanlık tarihinde elbette izler bulunan; gücü, özellikle de ekonomik gücü elinde bulunduran ve kendilerini, diğerlerinden ayrı tutup ayrıcalıklı sayan zümrelerin yaptığı üzere Medine’de de aynı mantıkla hareket eden sınıfın bu ayrıcalıklı hali, bir medeniyet örgüsü içerisinde Endülüs’e, oradan da Hristiyan Avrupa’ya yayıldı.

Orada durmadı, yine ekonomik güce bağlı olarak, şeklen değişse de, mantık, işlev ve işleyiş olarak karşımıza burjuva sınıfı olarak çıktı.

Alt katmanlarda bulunan köylüyü, işçiyi, esnafı es geçerek aristokrat sınıfın karşısında durdu, paradigma değişimine etki etti.

Günümüzde de elbette aynı mantığa sahip olarak şeklen değişime yol açarak ve kendini değişen şartlara uyarlayarak var olmaya çalıştı ve çalışmaya da devam ediyor.

Batı’da böyleydi, Doğu’da da aynı minvalde yol aldı, almaya çalıştı. Günümüzde Dünya genelinde hemen her coğrafyada peş peşe iktidara gelen sağcı partilerin mantığını oluşturan burjuva durumu bizim muhafazakâr kesimde yirmi küsur yıldır iktidarda ve her şeyden ziyade “her iktidar kendi sınıfını oluşturur” fehvasına uygun bir şekilde “muhafazakâr burjuvazi” etiketiyle kendine yeni burçlar inşa etmekte, ulusal aristokrasiye(Kemalist laik kesim) “bu iş artık benim uhdemde” demek için çaba sarf etmektedir.

Gerçi, aristokrat olarak saydığımız Kemalist çevrenin de evveliyatında işin periferisinden gelme ve merkeze yerleşme, öteki aristokrat sınıfı defterden silme mücadelesi de bu meyanda önem kazanmaktadır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR