Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ömer Naci YILMAZ


KULU EZEREK ALLAH'I RAZI EDEMEZSİN

Ömer Naci Yılmaz'ın "yeni" yazısı...


İnsan, yaratılışı gereği hem bireysel hem de toplumsal bir varlıktır. Toplum içinde yaşarken en büyük sınavlardan biri, başkalarıyla kurduğu ilişkilerdir. İslam, insanın hem Rabbine karşı hem de kullara karşı sorumluluklarını dengeli bir şekilde yerine getirmesini emreder. Ancak bazen insanlar, ibadetlerine yoğunlaşırken insan haklarını göz ardı edebilir, kul hakkını ihlal etmenin ağır vebalini unutur.

Oysa Allah, adaleti ve merhameti emretmiştir. Kur'an-ı Kerim'de, “Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (16/ Nahl, 90) buyrulmaktadır. Buradan anlaşıldığı üzere, yalnızca bireysel ibadetlerle Allah'ın rızasına ulaşmak mümkün değildir. İnsanların haklarını gözetmek, onların onurunu korumak ve kimseyi ezmeden adaletle muamele etmek esastır.

Bazı kişiler, dini hizmet ettiklerini düşünerek başkalarını hor görebilir, küçük düşürebilir hatta haklarını gasp edebilirler. Bu, büyük bir yanılgıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Müflis kimdir, bilir misiniz?" diye sormuş, sahabe de "Bizim aramızda müflis, malı ve parası olmayan kimsedir.” diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), “Ümmetimden müflis olan kişi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir; fakat birine sövmüş, birine iftira etmiş, birinin malını yemiş, birinin kanını dökmüş, birini dövmüştür. Hak sahiplerine onun sevaplarından verilir. Şayet sevapları yetmezse, hak sahiplerinin günahları ona yüklenir ve sonunda cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59) buyurmuştur.

Bu hadisten de anlaşılacağı gibi, başkalarını ezerek, haklarını ihlal ederek Allah'ın rızasını kazanmak mümkün değildir. İnsan, her sözünde ve davranışında adil, merhametli ve dürüst olmalıdır. 

İslam tarihi boyunca, âlimler kul hakkının önemine vurgu yapmışlardır. Örneğin, İmam Gazali, ahlakın temel taşlarından birinin adalet olduğunu ve insanın ancak adaletli davrandığında gerçek anlamda mutlu olacağını belirtmiştir. İbn Teymiyye ise, “Zalim bir yönetim, adil olmayan bir toplum, ne kadar güçlü görünse de yıkılmaya mahkûmdur.”diyerek adaletin toplum düzeni için vazgeçilmez olduğunu ifade etmiştir.

Günümüzde de birçok insan, dini vecibelerini yerine getirdiğini düşünerek çevresindekilere haksızlık yapmaktan çekinmemektedir. İş yerinde, ailede, sosyal hayatta güç sahibi olan kişiler, otoritelerini adaletle değil, baskıyla sürdürdüklerinde hem insanların güvenini kaybederler hem de ahirette büyük bir hesapla karşılaşırlar. İslam, güçlü olanın zayıfı ezmesini değil, ona yardım etmesini emreder. Peygamberimiz (s.a.v.), “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyurarak, başkalarının hakkını gözetmenin ne kadar önemli olduğunu açıkça ifade etmiştir.

Özetle, insanları ezerek, onlara haksızlık yaparak Allah’a yaklaşmak mümkün değildir. Gerçek dindarlık, yalnızca ibadetle değil, ahlaklı ve adil bir yaşam sürmekle mümkündür. İyiliği yaymak, merhameti artırmak ve başkalarının hakkına riayet etmek, gerçek manada Allah rızasına ulaşmanın yollarıdır. Unutulmamalıdır ki, kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmak en büyük pişmanlıklardan biri olacaktır. Bu yüzden her zaman adaletli, şefkatli ve vicdanlı olmaya özen göstermeli, kimseyi ezmeden, kimseye haksızlık etmeden yaşamaya gayret etmeliyiz.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR