Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


ESAT HOCALAR


Kültür Katliamı

Esad Hocalar'ın "yeni" yazısı...


Kültür Katliamı 

Dilin Katli, Hafızanın Katli

Lisanın Tarihî Önemi

Lisan, tarihî devamlılığın yegâne vasıtasıdır. Bir milletin dili yalnızca kelimelerden ibaret bir iletişim aracı değil; hafızasının, kimliğinin ve ruhunun aynasıdır. Ne var ki Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan dil müdahaleleri, bu aynayı paramparça etmiş; nesiller arasındaki bağları koparmış, bir medeniyetin köklerini kurutmaya yönelmiştir.

 

Üç Yılda Üç Değişiklik

1950’li yıllarda ay adlarına bakıldığında bu kırılmanın çarpıcı boyutu görülür: Önce “Teşrin-i Evvel, Teşrin-i Sânî, Kânun-u Evvel, Kânun-u Sânî” denildi. Ardından bunlar “Birinci Teşrin, İkinci Teşrin, Birinci Kânun, İkinci Kânun”a dönüştürüldü. Nihayet bugünkü şekliyle “Ekim, Kasım, Aralık, Ocak” kabul edildi. Yalnızca üç yıl içinde, aynı ayların adı üç defa değişmiş oldu.

Bu küçük gibi görünen ayrıntı, aslında dilin sürekliliğini ve kültürün hafızasını zedeleyen en bariz örneklerden biridir. Çünkü kelimeler değiştiğinde sadece telaffuz değişmez; geçmişi bugüne, bugünü yarına bağlayan köprü de yıkılır.

 

Dil Devrimi ve Kavramların Tasfiyesi

Asıl büyük kırılma ise 1928 Harf Devrimi’nin ardından, 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu eliyle başlatılan “dil devrimi” ile yaşandı. Sadeleştirme iddiasıyla yürütülen bu süreçte, Türkçenin asırlardır taşıyıcısı olduğu köklü kavramlar tasfiye edildi; yerine Batı dillerinden türetilmiş veya yapay olarak icat edilmiş kelimeler ikame edildi.

1930’lu yıllardan itibaren icat edilen yeni kelimeler için yaygın olarak “uydurukça” tabiri kullanılmaya başlandı. Bu tabire sahip çıkanlar, dilde tasfiyeciliğe de karşı çıktılar.  Bu hocalarımız üniversitelerin edebiyat fakültelerinde hocalık yapan; Türk diline, Türk lügatine ve Türk edebiyatına değer veren kıymetli hocalarımızdı. Ne yazık ki onların hepsi bugün rahmet-i Rahman’a kavuştu.

Hakikaten de “uydurukça” ifadesi, sonradan uydurulan kelimeleri anlatmak için oldukça isabetli bir tabir oldu. Hatta 1970’lerden itibaren lügat çalışmaları yapan merhum bir yazarımız, eserinin son baskısında bile sonradan türetilmiş kelimelerin başına kökenini göstermek için “uydurukça” kelimesinin kısaltmasını koymuştu. Böylece lügat kullanıcıları kelimenin menşeini kolayca anlayabiliyordu. 

Bu tavır, dilin tabiî gelişimini değil, ne idüğü belirsiz uydurukçayı reddetmenin bir işaretiydi.

Bugün bize düşen, bu mirası yaşatmak; dilimizin köklerini korumak ve uydurulmuş kelimeler karşısında irfan sahibi hocalarımızın bıraktığı yolu sürdürmektir. Çünkü dil, milletin hafızasıdır; hafızasını kaybeden millet, kimliğini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Hikmet, irfan, marifet, şuur, tefekkür, teemmül, haysiyet, vakar, fazilet, merhamet, namus, medeniyet, umran… Bu kelimeler yalnızca kelime değil, bir medeniyetin zihni yapısını, ahlakını ve dünya tasavvurunu taşıyordu. Bunların yerine konulan karşılıklar ise ya anlam daralmasına uğradı ya da ruhunu kaybetti.

Bu süreç, basit bir sadeleştirme değil, düpedüz bir kültür katliamı idi. Çünkü bir milletin dili öldürülürse, onun hafızası da ölür. Dilin katli, milletin kimliğinin ve medeniyet tasavvurunun katlidir.

 

Kopan Nesiller

Bugün ecdadın kitaplarını, mezar taşlarını, resmi belgelerini, çıkardığı gazeteleri okuyamayan nesiller var. Hatta birisi bunları okusa bile, kullanılan kelimelerin manasını anlayamayacak nesiller yetişti.

Düşünün ki 15–20 yıl önce yazılmış bir metni bile yeni nesiller anlamakta zorlanıyor. Bu durum, yalnızca kişilerin değil, bir toplumun kendi kendisiyle bağını koparmasıdır. İşte bu yüzden, asırlardır süregelen medeniyetimizin köprüleri yıkıldı; biz de kendimizi bir tür kültürel Arafta bulduk.

 

Umran’dan Uygarlığa

Bunun en dikkat çekici örneklerinden biri de “umran” kelimesidir. İbn Haldun’un meşhur eseri “Mukaddime”de kavramlaştırdığı “ilmü’l-umran” yani medeniyet ilmi, aslında İslam düşüncesinin zirvelerinden birini temsil eder. Fakat bu derin ve köklü kelime yerine, “uygarlık” kelimesi uyduruldu. Bu kelime 1912 yılında ortaya atıldığı halde 1935 yılına kadar Türkçe yazılarda pek görülmez. Ancak 1935 yılından sonra dil tasfiyecileri tarafından sahiplenildi ve umran kelimesi karşılığında kullanıldı. Böylece kavram, hem tarihî bağlamından koparıldı hem de anlam zenginliğini yitirdi.

 

Arafta Bir Millet

Biz asıl kimliğimizi lisanla kaybettik. Yeni bir kimlik oluşturulmak istendi; fakat o kimlik hiçbir zaman kök salamadan, milletimizi yüz yıldır bir tür “araf hâline” mahkûm etti. Kendi tarihinden, kendi kültüründen, kendi kavramlarından kopmuş ama Batı’dan devşirdiği kavramları da tam anlamıyla içselleştirememiş bir toplum hâline geldik.

 

Lisan Tarihî Devamlılık Şuurunun Önemi

Ecdadın kitaplarını, mezar taşlarını, çıkardıkları vergi kayıtlarını, gazeteleri anlayamayan bir nesil yetişiyor. Eğer bir kavmin lisanı gelecek nesillerce anlaşılmazsa, o kavim kendi geçmişinden kopar. İnsan kendi milletine yabancılaşabilir mi? Yapılanlar, yalnızca bir dil politikası değil; kökleriyle bağını koparan, tarihî ve kültürel hafızayı yaralayan bir stratejidir.

 

Umut ve Diriliş

Tüm bu kayıplara rağmen umutsuzluğa kapılmak yoktur. Dil, bir milleti ayakta tutan en güçlü bağdır ve onu yeniden canlandırmak mümkündür. Bizler, geçmişin derin kavramlarını hatırlayarak, onları bugünün diliyle harmanlayarak bir köprü kurabiliriz.

Her birimiz, kendi çevremizde, ailemizde, eğitimde, edebiyatta ve toplumsal hayatta, atalarımızdan kalan dil ve kültür hazinesine sahip çıkarak bir diriliş hareketi başlatabiliriz. Hikmet, irfan, marifet, şuur, tefekkür, teemmül, haysiyet, vakar, fazilet, merhamet… Bu kavramlar yalnızca kelime değildir; yeniden sahip çıktığımızda milletimizin ruhunu da ayağa kaldırır.

Dilimize sahip çıkmak, geçmişle geleceği birleştirmek, nesiller arası bağı güçlendirmek demektir. Her doğru kelime, her doğru kavram, her bilinçli aktarım, bu kültür katliamının yaralarını saracak ve geleceğe sağlam bir köprü bırakacaktır.

Ve evet, kayıplarımız büyük ama umudumuz da büyüktür. Tarihimizin derinliklerinden aldığımız güçle, dilimizi, kültürümüzü ve medeniyetimizi yeniden diriltebiliriz. Biz yeter ki unutmadan, öğrenmeye ve aktarmaya devam edelim.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR