Bugün biz Müslümanların marazi hallerinden biri de bir türlü aşamadığımız kısır döngülerimiz olsa gerek…
Fasit daireler içinde döndükçe dönüyoruz… Biriken sorunların çözümsüzlüğü, krizlerin kronikleşmesi, geri kalmışlığımız, maruz kaldığımız acziyet ve zaafiyetlerin temel sebebi budur diye düşünüyorum…
Kısır döngüler girdabında havanda su dövüyoruz, bazen de birbirimizi dövüyoruz… Biriken enerjimizi birbirimize karşı tüketiyoruz...
Sürekli tekrarlanan kusurlar, krizler, kaoslar, kafa karışıklıkları doğal olarak bizi kısırlaştırıyor... Çünkü kısır döngüleri kıramıyoruz…
Ne rahatımızı ne de kafa konforumuzu bozmak istemiyoruz...
Dar ufuklar, sığ düşünceler, çiğ davranışlar, ham bilgiler küçük dünyalara hapsolunmuş durumdayız…
Kısır döngüleri aşamayınca da sesimiz kısık, duruşumuz silik kalıyor…
Yüzeysellik, şekilcilik, ruhsuzluk, özsüzlük, öykünmecilik, öz eleştiri yoksunluğu sorunlar yumağında boğulmamıza neden oluyor…
Ayrıca ardı arkası kesilmeyen tefrika, taassub, tartışma, teferruat… Takatimiz tükendi...
Fanatizm, bağnazlık, tutuculuk, iflah olmaz tarafgirlikler tükenişimizi hızlandırıyor…
Demagoji, polemik, mugalata, münakaşa, “kaş yapayım derken göz çıkarmalar” değerlerimiz dumura uğruyor…
Temcid pilavı gibi ikide bir ısıtılıp ısıtılıp servis edilen yapay gündemlerden kurtulup asli gündemlerimize bir türlü dönemiyoruz... Çeperlerde geziniyoruz... Sloganik söylemler ve sathî değerlendirmelerle günü kurtarmaya çalışıyoruz...
Sadra şifa olacak derin analizlerden, sahici tespitlerden, gerçekçi yorumlardan yoksunuz…
Kayda değer fikri, sözü, tezi, itirazı, eleştirisi, önerisi, öngörüsü olmayan bir nesil geliyor…
İdeolojik körlükler, politik polemikler, ekonomik kaygılar entelektüel iklimden bizi uzaklaştırıyor...
Sorunlar derin dondurucuda beklemede... İthal çözüm arayışları günlerindeyiz… Dahası kurtarıcı bekleme kolaycılığındayız...
Çünkü tefekkür melekelerimizi hakkıyla kullanmıyoruz… Yeterince okumuyoruz… Seviyeli müzakere ortamları oluşturmuyoruz…
Müslüman aklın donuklaşması, iç dinamiklerinin körelmesi, fıtratın bozulması, ahlakın yozlaşması, iradenin çökmesi, eylemlilik ruhunun tükenmesi, heyecanımızın kaybolması riski altındayız…
Kendimiz olamadığımız için kısır döngüleri kıramıyoruz…
Müslüman aydın, akademisyen, âlim, düşünür, bilge, kanaat önderi, akil insan açığımızı kapatabilmiş değiliz...
Kaht-ı rical sorununu çözemedik… Bundan dolayı bir çözüldük...
Can yakıcı, acıtıcı, sarsıcı soruları erteliyoruz. Ana mevzuları teğet geçiyoruz. Mevzusu olmayanın mevzisinin de olamayacağını unutuyoruz…
Yeni ve yerinde fikirler üretemiyoruz... Ayağı yere basar çözümlemelerden ve gerçekçi çözümlerden uzağız…
Yeni hastalıkları eski reçetelerle tedavi etmeye çalışıyoruz...
Dünün güneşi ile bugünün çamaşırını kurutamayacağımızı unutuyoruz...
Niçin gelişemiyoruz? Neden gerilerden seyrediyoruz? İslami gayretlerimizde neden patinaj yapıyoruz?
Yeni bir perspektif, yeni bir paradigma lazım...
Mevcut sistem bizi taşımıyor... İşleyişimizde sorunlar var, biriken atıklar var, verimlilik düştü... Mevcudu korumanın derdindeyiz… Ancak dikiş tutmuyor...
Peki, bu kısır döngüden nasıl kurtulabiliriz?
Önce bu kısır döngünün farkında olmak, nedenlerini sorgulamak ve yeni arayışlara girmek...
“Eski hal muhal ya yeni hal ya da izmihlal” tespitini güncellemek... Bunu yaparken mecramızdan kopmadan, kendimiz kalarak yapacağız…
Doğal olarak bunu başarmak için kapasite, kalite, kabiliyet ve kararlılık gerekir... O zaman kabuğumuzu kırabilir, kuşatıcı olabiliriz…
Donanım, birikim, deneyim, seviye, derinlik olmadan bariyerleri aşmak zor... Zoru başarmak zorundayız…
Kaynak: Milat Gazetesi