Tarih, sadece geçmişin basit bir kaydı değil; kalplerimize işleyen ibretlerin, hüzünlerin ve derslerin toplamıdır. Bazı günler vardır ki, ümmetin ortak vicdanında asırlardır sızlayan bir yara olarak yaşar. Bugün, işte o günlerden biridir… Ehl-i Beyt'in uğradığı zulmü sadece hatırlamak değil, onu doğru anlamak ve yaşanabilir bir şuur hâline getirmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız.
Bugün Hüzün Günümdür.
Müslümanlar, Peygamber Efendimize nazil olan son vahye ve onun ortaya koyduğu yüce değerlere bugüne dek sadakatle sahip çıkmışlardır.
Ne var ki, Resûlullah’ın pak soyuna, Ehlibeyt’e Kerbelâ’da reva görülen hunharca katliama o gün engel olunamamıştır.
Bu sebeple ümmetin Ehl-i Beyt'e karşı içten, derin ve samimi bir gönül borcu vardır. Bu borç, bir hukuk ya da sorumluluktan ziyade vicdanî bir vefanın gereğidir.
Ancak unutulmamalıdır ki, bugün yapılması gereken; yas tutmak, matem duygusuna kapılmak adına kendini zincirle dövmek, yaralamak, bedenine eziyet etmek değil; bu acıyı sünnet-i seniyye ölçüsünde anlamlandırmak ve onu sahih bir bilinçle yaşatmaktır.
Kerbelâ sadece bir tarih değil, ümmetin vicdanında asırlardır sızlayan bir yaradır.
Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt'e yapılan zulüm, hepimizin gönlünde kapanmamış bir hesaptır.
Kerbelâ'yı hatırlamak, uğruna can verilen değerleri yaşatmakla anlam kazanır. Kerbelâ, zulme karşı direnişin, hakikate adanmışlığın ve vefanın adıdır. Bugünü anmak, Hz. Hüseyin ve yol arkadaşlarının uğruna can verdikleri değerleri yaşatmakla anlam kazanır.
Allah’ım!
Resûl’ünün aziz torunu Seyyidi’ş-şüheda Hz. Hüseyin’e ve Kerbelâ'da şehit düşen tüm Ehl-i Beyt’e selâm eyle.
Onların sabrından, teslimiyetinden, ahlâkından ve duruşundan bizlere de pay ihsan eyle.
Bizi onların izinden ayırma.
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim.”
Hadîs-i Şerîf (Tirmizî)