“Koltuklarınızı kaybetmek istemiyorsanız, sesinizi çıkarmayın”
(Netanyahu’dan bölge ülkeleri liderlerine mesaj)
“İslam dünyası olarak bilinen dünya, Gazze halkına yönelik Siyonist soykırım ve Haçlı emperyalizmi karşısında siyasal etkisizliği, iradesizliği ve aczi seçerek hiçliğe giden yolda ilerliyor. Bugün, toplumlarımız İsrail karşısında tarihsel bir siyasal sefaleti normalleştirmiş bulunuyor.”
(Atasoy Müftüoğlu, Hiçliğin Kıyısında, s.90, Mahya Yayıncılık)
“Egemenlerde hak düşüncesi; bağımsızlık, iktidar ve kendi iradesine göre yönetme iradesi kadar güçlü olmadığından, onlardan böyle bir şey beklemek boşunadır. “
( Kant, Ethica: Etik Üzerine Dersler, çev. Oğuz Özügül, Pencere yayınladı)
İsrail, kendisini destekleyen küresel güçlerin varlığı, İslam ülkelerinin siyasal yönetimlerinin ve halklarının suskunluğu sonucunda kendisine tehdit olarak gördüğü bütün ülkeleri bombalıyor. İsrail’in bu kadar pervasız davranmasının arkasında yaptığının küresel güçlerce koşulsuz desteklendiğini bilmesidir. Bu nedenle hiçbir evrensel ahlak kuralına ve savaş hukukuna uymadan böylesine rahat davranıyor. İsrail ile mücadelede yapılması gereken en gerçekçi eylem küresel sivil vicdanı harekete geçirmektir. Batı dünyasında Gazze gösterilerinin İslam ülkelerine göre çok daha fazla katılımcı ile yapılması sivil toplumun güç ve örgütlenmesiyle ilgilidir. Türkiye’de siyasal iktidarın desteklediği gösterilerin kitlesel açıdan daha katılımcı olması, sivil toplum örgütlerinin yeterince sivil ve güçlü olmadığını gösteriyor. Diğer açıdan toplum tasarımımız birey, hak ve hukuk öncelikli değil, devlet ve sorumluluk öncelikli oluştuğunu gösteriyor. Bundan dolayı devletin ali menfaatleri söz konusu olduğunda adaleti ihmal edilebilir bir değer olarak görüyoruz. Sonuçta adalet güvenlik ve istikrara feda edilen araçsal bir değere dönüşüyor.
Hiçbir ahlaki değer tanımayan İsrail vandalizmine karşı Gazze’ye doğru yola çıkan küresel vicdan hareketi SUMUD, Hz. Peygamberin de taraf olduğu ve değişik inançtaki kişilerden oluşan çağdaş bir Hılfu’l fudul ( Erdemliler İttifakı) hareketidir.
İsrail’in Gazze konusunda izlediği vandalizm boyutundaki soykırımcı siyaseti ve bölge ülkelerinin sessizliği, bölge ülkelerinin yönetimleri ile halkları arasında mesafe ve daha da önemlisi yabancılaşma yaratacaktır. Bölge iktidarları İsrail’in uluslararası etkisi ile iktidarlarını korumaya çalışırken, gelecekte halklarının desteğini kaybederek iktidarlarını kaybedeceklerdir.
Bölge ülkeleri Amerika’nın da baskısıyla İsrail’e sessiz kalsalar da gelecekte kaçınılmaz olarak İsrail yayılmacılığı ile yüzleşmek zorunda kalacaklardır. Ancak o an geldiğinde arkalarında onları destekleyen bir halk olmayacaktır.
İsrail ve onun arkasındaki birliktelik, Batı dışı toplumların da her tür etnik ve mezhebi farklılıkları geride bırakarak birlik oluşturmalarını zorunlu kılmaktadır. Ancak şu an için böyle bir bilinç gözükmüyor.
Yaşadığımız modern dönem, Batı dışı toplumların tıpkı Batı gibi birliktelik oluşturmalarını zorunlu kılıyor. Ne yazık ki, tarihsel farklılıklar farklı öncelikler oluşturmuş. Tarihsel komşulukları düşmanlığa dönüştürmüş.
Öte yandan özellikle Modern dönemde siyasal alanda yaşanılan kırılma Batı dışı toplumları farklı bir konuma getirdi. Modern dönemin en büyük örgütlenmesi olan ulus devlet içinde yaşadığı bölgede devletlerin önceliklerini değiştirdi. Ulusal çıkarlar bölge gerçekleriyle uyuşmuyor. Dahası ulusal çıkarlar etrafında yoğunlaşan söylem, devletleri komşularına karşı yabancılaştırıyor.
Ulus devletlerin yarattığı sorunu aşmak için, Batı devletlerinin yaptığı gibi ulus üstü birliktelikler oluşturulamadı.
İslam ülkelerinin üst çatısı olan İslâm Konferansı Örgütü, uluslararası konjonktürde son derece etkisiz ve silik kalıyor. Bunun nedeni İslam Konferansı Örgütü ülkelerin Batı ülkeleri ile olan stratejik ilişkileridir.
Türkiye gibi hem NATO içinde bulunması hem de ABD’nin stratejik ortaklığı hareket alanını oldukça sınırlamaktadır. Bu durum söylem ile eylem arasındaki farklılığı oluşturmaktadır.
İsrail’in Filistin siyaseti, aslında sorunun salt Filistin ile sınırlı olmadığını gösteriyor. Bu yüzden bugün Gazze’yi savunmayan veya çeşitli gerekçelerle sessiz kalan ülkelerin tamamı yarın bu acı gerçekle yüzleşeceklerdir.
Sorun ulusal çıkarları önceleyerek ve günlük siyaset manevralarıyla aşılamaz. Ancak İslam ülkelerinin Batı ile ilişkilerinin ciddi ve caydırıcı siyaset izlemelerini imkansız kılmaktadır. Bu durumda dünyanın sivil vicdanını harekete geçirmekten başka yol gözükmüyor.
Kaynak: farklı bakış