Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ali BULAÇ


İSRAİL DEVLETİ DİNİ Mİ, LAİK Mİ? (1)

Ali Bulaç'ın "yeni" yazısı...


İsrail’in Gazze’de yaptığı katliam Türkiye medyasında tartışılırken, bazı yazarlar “Filistin sorununu, İsrail’in politikalarını din üzerinden” ele almanın yanlış olduğunu söylüyorlarlar. Hatta benim de katıldığım bir toplantıda bir akademisyen İsrail devletinin diğer ulus devletler gibi seküler bir devlet olduğunu, bu işe dini karıştırmamak gerektiğini söyledi.

Bu değerlendirme politik ve ideolojik bir subjektivizm ihtiva ettiği için değersizdir, değersiz olduğu kadar da İsrail gerçeğini yansıtmamaktadır. İdeolojik olarak dine, özellikle İslam dinine karşı olan gruplar –ki bunlar kemalistlerden sosyalistlere, milliyetçilerden liberallere kadar geniş bir yelpazede yer alırlar- İsrail sorununun önemli kaynaklarından birinin “din” olarak anlaşılması onların ideolojik ve doktriner iddia ve tezlerini boşluğa düşüreceğinden, İsrail’in yahudi metinlerinden ve geleneklerden kopuk, tamamen seküler/laik bir entite olduğunu görmek ve göstermekte ısrar ediyorlar.

Söz konusu iddia temelsizdir, İsrail dini bir hamur olduğu gibi, arkasında tam destek duran Amerika da, Ortadoğu politikalarında dini motivasyonlar, “ilahi argümanlar”ı öne sürekek tutum almaktadır, bunu Baba Bush’tan Trumpa’a kadar dile getiren açık sözlü başkanlar vardır.

Dinin özel, izafi ve marjinal alana itilmek istendiği Türkiye kamusal hayat pratiği ve hala 19. yüzyıl pozitivizmiyle malul laiklik açısından bu söylemleri bir yerde anlamak zor değil. Bu bakış açısının oluşumunda Aydınlanma mirasının etkisini de ekleyebiliriz. Aydınlanmanın görünmez etkisi sadece AB’yi Hıristiyan birlik görenlerle sımırlı değil, laik/seküler kimliğe sahip diğerlerinde de tespit edilebilir. Bir sempozyumda ateist bir Alman, Türkiye’nin “müslüman kimliği”yle AB’ye tam üye olması durumunda, Kilise’nin yeni bir Ortaçağ hayalinin önüne geçeceğini, bunun da atesit, deist veya materyalist Avrupalıların hayat grantisi anlamına gelebileceğini söyledi.

Şu var ki, AB’nin geleceği tartışılır ve Türkiye’nin tam üyelik konusu gündeme gelirken, “din” her kademede “görünmez belirleyici faktör” olarak rol oynamaya devam eder, din her zaman ve açıkça telaffuz edilmese de dini önermeler, söylemler, gerekçeler, motivasyonlar hakim atmosfere sinmiş durumdadır. Aslında jakoben politikalarla dini tasfiye ettiğini zannedenlerin bir türlü farkına varamadıkları gerçek, dinin her zaman Türkiye’nin gizli gündeminde önsıralardaki yerini muhafaza ediyor olmasıdır.

Kısaca din ile yüzleşmeden bölgemizde hiçbir sorunu çözebilme imkanına sahip olamayız; din sorunu bitmiş, sona ermiş değildir, belki özgürce konuşulup tartışılmadığı için daha ne olduğu, ne olması gerektiği meselesi her zamanki gibi bir muamma, bir istifham olma hususiyetini korumaya devam etmektedir.

Binaenaleyh bölgede olp bitenleri anlamak için Amerika’nın iç siyasetinde anahtar rol oynayan dini grupları, ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü politikayı, “Yahudi –Hıristiyan ilişkisini, Evanjelik inancın etkisini ve her olayda İslam dünyasına kan kusturan Neoconların dini-fikri arkaplanlarını”, Ortadoğu ve İslam dünyası konularında neler düşünüp planladıklarını, genelde batının, özelde Amerika’nın neden siyonist İsrail’in arkasında kaşyıtsız şartsız saf tuttuğunu anlamak isteyen din faktörünü kaale almak zorundadır; almıyorsa, hakim akademik paradigmanın etkisinde dine bakıyorsa, medyanın ürettiği bilgi ve değerlendirmelerin ötesine bir adım gidemez.

Tezimizi doğrulayan aktüel olaylar var, bunlar üzerinde imal-ı fikr etmek bile bize bölge politikaları ve din arasındaki ilişki hakkında fikir vermeye yeter.

Geçenlerde Trump, bir gazetecinin ona laiklik hakkında ne düşündüğünü sorması üzerine şöyle dedi: “Bırakın laikliği, Amerika dindar bir ülkedir” demişti. Küreselcilere karşı yerel/yöresel kızgınlığı siyaset dilinde başarıyla kullananTrump ilginç bir adam ve bana göre konuşmaları, hareketleri tuhaf görünse de, aslında Amerikan toplumunun “bilinçaltı”nı dışa vurmaktadır. Trump, sözde küreselcilere karşı Amerikan ulusu ve ulusal çıkarları adına mücadele verdiğini iddia ederken aslında küresel ölçekte tehditlerde bulunmakta, taleplerde bulunmaktadır. Geçmişte dinin en asgari seviyeye indirildiği Amerika’nın laik/seküler tutumun en iyi, en başarılı modeli olduğu söyleniyordu, durum hiç öyle değildi, bugün de öyle olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Vitrinin gerisindeki gerçek Amerika’yı, en azından iktidar seçkinlerinin bir kısmını Trump’a bakarak anlamak mümkün.Yapay zeka tarafından üretilen PapaTrump figürünü kendi sosyal hesabında yayınlamış ve “Benden iyi papa mı olur” demişti.

Bütün bunlar ulusal ve uluslar arası –aslında devletler arası- politikalarda din faktörünün ne kadar etkili olduğunu göstermeye yetmektedir, hele İsrail söz konusu olduğunda söz konusu faktör bir kat daha önem kazanmaktadır.

İsrail’in eski Ankara Büyükelçisi Uri Bar-Ner “Biz kutsal kitabın insanlarıyız” demişti (Cumhuriyet, 7 Temmuz 1998.) Bu, İsrail’in devlet politikasını belirleyip yürütenlerin bütünüyle koyu dindarlar oldukları anlamına gelmiyor elbette. Siyonizm, Tanrı inancının yeryüzüne indirilip İsrail devletinde ete kemiğe büründürülmesi ideoljisidir ve bu ideolojiyi en iyi kullananların önemli bir bölümü ateist veya deist yahudilerdir. Siyonist siyasetçilerin ateist veya deist olmaları bizi yanıltmamalı.

 

Kaynak: Mirat haber

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR