Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ali BULAÇ


İslamofobi ve “nefret suçu”

Ali Bulaç'ın yeni yazısı;


 

İslam korkusu (İslamofobi) temelde iki argümana dayanır: “İslam modern kültürü ve medeniyeti tehdit ediyor”; “İslam terör ve terörist üretir”.” Huntington, Bernard Lewis’ten mülhem “medeniyetler çatışması” tezini ortaya atarken, çatışmada beşeri gelişmişliği Batı’nın temsil ettiğini ima ediyordu. Lewis, zaten açıkça İslam’ın süren göçmen akınlarıyla Batı’nın demografik yapısını ve kültürel dokusunu bozacağını söylüyordu. İslam beşeri gelişmişliği tehdit ediyorsa tabii ki kendisinden “korkmalı”dır.

Lewis’in argümanı şuydu: “Belki ‘İslami terörizm’ denemez ama bütün teröristler Müslümandır.”  Bu şu demektir: İslam terörizme zihni zemin hazırlar, bu zihin evreninde gözünü açanlar ancak terör yaparak kendilerini ifade edebilmektedirler. Daha geriden terörizmin İslam dininin tabiatından, kelami temel varsayımlarından kaynaklandığını düşünenlere göre “Allah katında makbul dinin İslam” (3/Âl-i İmran, 19) sayılması ve “mü’min iseniz en üstün sizsiniz” (3/Âl-i İmran, 139) telkini bir Müslümanı zorunlu olarak “terör” yapmaya sevkeder. Bir sempozyumda kendisiyle bu konuyu tartıştığım Şerif Mardin de buna yakın bir kanaate sahipti.

Terör tanımı üzerinde mutabakata varılmış değildir. Öyle de olsa sonuç itibariyle “terör” tanımına girebilecek bir fiilde öne çıkan yegâne unsur “siviller”in hedef alınmasıdır: Buna göre şu veya bu maksatla (dini, politik, iktisadi, stratejik, etnik, bölgesel amaçlı) mücadelede masum sivilleri hedef alan her türlü saldırı ve zarar verici eylem terördür. Sivilleri hedef alan bireylerin veya örgütlerin eylemleri terör sayıldığı gibi bu yöndeki devletlerin de fiilleri terör tanımına girer; bireyler ve örgütler gibi devletler de pekâlâ terör yapar. Bir “İslami örgüt”ün şu veya bu hedefe yönelik intihar saldırısı düzenleyip bu arada onlarca habersiz-masum sivili öldürmesi “terörist eylem” ise askeri işgal veya savaş diye şehirler üzerine bomba yağdıran devletlerin yaptığı da terördür. Yerleşim birimlerini hedef alan modern savaşlar devlet terörüdür.

Soru şu:

Bir terör eylemini şu veya din mensubunun yapmış olması eylemin niteliğini değiştirir mi?

Elbette ki hayır!

Pekiyi neden Müslümanların askeri direnişi, yurtlarını savunması terör oluyor da benzer eylemleri yapan başkalarının eylemleri terör olmuyor? Mesela İrlanda iç savaşı 25 sene sürdü, Katoliklerle Protestanların süren karşılıklı şiddet eylemlerinde 3.600 kişi hayatını kaybetti ki bunların tabii ki kahir ekseriyeti sivildi. Neden kimse “Hıristiyan terörü” veya “Katolik terörü” ya da “Protestan terörü” demedi? Ermeni kökenli Asala örgütü onlarca Türk diplomatını terör yöntemleriyle öldürdü, neden kimse “Hıristiyan terörü” veya “Ermeni terörü” demedi de “Asala terörü” dedi? Neden masum sivilleri acımadan öldüren İsrail’in terörüne kimse “Yahudi terörü” demiyor? 1984’de başlayan silahlı mücadelede PKK binlerce kişi öldürdü, neden kimse “Kürt terörü” demedi de “PKK terörü” dedi?

Aslında tanımlamalar doğruydu; zira bozulmamış haliyle din veya herhangi bir kavim terör yapmaz. Terörü yapan şahıslar, örgütler, rutin dışı çıkan devletlerdir. Durum bu ise sadece İslam’ın ve Müslümanların bu hakikatten istisna edilip yurtlarını savunan insanların direnişlerine ve bu arada bazı örgütlerin sahiden terör sayılan eylemlerine bakıp “İslami terör” demek, aslında İslamiyet’i ve Müslümanları dolaylı ve fakat son derece etkili yollarla “nefret objesi” haline getirme işleminin bir parçasıdır.

İslamiyet’in terörizmle özdeşleştirilmesi basit bir dil veya tanımlama hatası değildir. Bu sayede gezegen ölçeğinde İslamofobi yaygınlaştırılırken bu arada küresel güçler bölge üzerindeki tahakküm ve sömürü düzenlerine “meşruiyet zemini” tedarik etmiş oluyorlar.

Denebilir ki, nefret suçu sayılan fiillere en çok maruz kalan Müslümanlardır.  İslamofobi’yle mücadele etmenin en iyi yolu, nefrete nefretle cevap vermek –Ömer Muhtar’ın dediği gibi “Onlar bizim öğretmenlerimiz değildir, öğretmenimiz peygamberimizdir”-, çatışma potansiyellerini arttırıp aktif hale getirmek değil, Kur’an ve Hz. Peygamber’in sahih tatbikatından hareketle, her insani eylemin küresel boyut ve anlam kazandığı bir dünyada beşeriyetin tamamına özgürlük, ahlak, hukuk ve ihtiram çerçevesinde yepyeni bir yaşama sanatı ve bu sanat üzerine yükselen bir medeniyet tasavvuru sunmaktır.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Budapeste
15.10.2020 17:30:27
Selam ve saygılarımla.. "çatışma potansiyellerini arttırıp aktif hale getirmek değil, Kur’an ve Hz. Peygamber’in sahih tatbikatından hareketle, her insani eylemin küresel boyut ve anlam kazandığı bir dünyada beşeriyetin tamamına özgürlük, ahlak, hukuk ve ihtiram çerçevesinde yepyeni bir yaşama sanatı ve bu sanat üzerine yükselen bir medeniyet tasavvuru sunmaktır." Bu tespitinizin olabilirliğine inanciniz oranında aslında sizde islam ve müslümanların durumunu tahmin ediyor ve biliyorsunuzdur. 80 milyonluk bir ülkede bilgi kaynaklarinin kitap ve sünnetin, hadislerin kimden yana hangi yonü desteklediğini elbette sizin gibi düşünenlerin sayisindan da anliyorsunuzdur. Keşke bugün bütün insanlık için adalet Özgürlük hukuk ahlak sanat ve saygi temelli bir medeniyete öncülük eden bir toplumsal varlik görebilseydik, gösterebilseydik. istemeyenin gözü kör olsun. Vardi da biz mi içtik..

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR