İslamcılık üzerine yapılan tartışmalar, konuyu tüm yönleriyle anlamaktan uzak indirgemeci bir yöntemle yapılmaktadır. Bu yöntem genellikle İslamcılığı mahkum etmek için kullanılmaktadır. İslamcılık eleştirisi yapanların vermek istedikleri mesaj şudur: İslamcılık güzel dinimizi bozmakta, ideoloji haline getirmekte, özünden uzaklaştırmaktadır. Kuşku yok ki, bazı siyasal hareketler ve gruplar dini araçsallaştırmakta ve kendi menfaatleri siyasal ve ekonomik çıkarları için kullanmaktadır. İslamcılık tartışmaları büyük ölçüde siyasal iktidarın pratikleri üzerinden temellendirilmeye çalışılmaktadır. Öncelikle siyasal iktidarı merkeze alarak yapılacak bir İslamcılık tanımının ve bunun üzerinden yürütülecek bir tartışmanın eksik ve yanlış olacağı kabul edilmelidir. İslamcılığı bir partiye, gruba, cemaate, örgüte ihale ederek yapılan tanımlama doğru bir tanımlama olmayacaktır. Öte yandan İslamcılığın beşeri zihnin müdahil olduğu bir anlayış olduğundan hareketle eleştiriye açık olduğu da kabul etmek gerekir.
Kuşku yok ki, İslamcılık, Afgani ve Abduh ile başlayan, Seyyid Kutub, Ali Şeriati, Fazlurrahman, Mâlik bin Nebi, Said Nursi, Said Halim Paşa, Mehmet Akif, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu, Cabiri, Hasan Hanefi, ve Aliya İzzetbegoviç' e uzanan köklü bir fikir akımı ve düşünce geleneğidir. Bu gelenek kuşku yok ki, son sözünü söylemiş değildir. Zaman ve koşullar değiştikçe bu fikri gelenek zenginleşmeye ve yeni çözüm yolları üretmeye devam edecektir.
İslamcılığın öldüğü, devrini tamamladığı şeklindeki analizler doğru değildir. İslam var oldukça, onun anlayışını temel alan fikri gelenek de yaşamaya devam edecektir. Kaldı ki, dünyadaki gelişmeler İslamcılığın tezlerine her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Hamas örneğinde görüldüğü gibi saldırgan ve emperyalist bir güce direniş ancak İslamcılık ile mümkündür.
Her ideoloji bir kriz anında ortaya çıkar. İslamcılık da İslam’ın modern zamanlarda yaşadığı krizden doğdu. Bu kriz Osmanlı'nın çöküş dönemlerine rastlar. Batıcılık, Türkçülük, Yeni Osmanlıcılık da İslamcılık gibi kriz döneminin ürünleridir. İslamcılık, “Neden bu haldeyiz, bu halde olmamızın iç ve dış sebepleri nelerdir ve bu durumdan nasıl kurtulabiliriz” arayışına bir cevap olarak doğdu. Kuşku yok ki, bu arayışın başlamasında İslam dünyasının Batı karşısında üstünlüğünü kaybetmesi ve bunun sonucunda büyük bölümünün Batı tarafından sömürgeleştirilmesi sürecinin etkisi büyüktür. İslamcılık bu kötü gidişe bir cevap üretme ve yeniden dirilme arayışıdır.
İslamcılık hiç kuşku yok ki dinden doğmuştur; ancak İslamcılık din değil, İslam’ın düştüğü krizden çıkarmak isteyen düşünürlerin öze dönüşçü, yenileşmeci, eleştirel, anti- emperyalist bir ideolojidir. Doğası gereği ideoloji insan zihninin müdahil olduğu bir düşünce sistemidir. Bu nedenle hataya yanlış ve eksik uygulamalara açıktır. Öte yandan arayışın kendisi son derece meşrudur.
İslam dünyasının modern zamanlarda içine düştüğü siyasi, entelektüel, ekonomik ve askeri kriz tüm boyutlarıyla ve tahribatıyla devam etmektedir. Bundan dolayı bu krize cevap verebilmek için ortaya çıkan İslamcılık da devam edecektir.
İslamcılık kavramının yeni olması, bu kavramın içerdiği amacın daha önce savunulmadığı anlamına gelmez. Daha önce kullanılan kavram, " İttihad-ı İslam" kavramıdır. "İttihad-ı İslam kavramı ilk defa Namık Kemal tarafından Hürriyet gazetesinin 10 Mayıs 1869 tarihli sayısında kullanılmış, ardından Yeni Osmanlıların diğer yayın organlarında ve özellikle Basiret gazetesinde tartışılmaya başlanmıştır. Batı literatüründeittihad-ı İslam’ın karşılığı olarak görülen “panislamizm” tabiri ise ilk defa muhtemelen 1875’te kullanılmıştır" (TDV, İslam Ansiklopedisi, Azmi Özcan, 23. cilt s:470-475 ) Said Halim Paşa ise " İslamlaşma" terimini kullanmıştır.
İslamcılık teriminin etimolojik kökeninden yola çıkarak yapılan eleştiriler ise entelektüel anlamda dikkate değer değildir. Literal okuma yöntemi yerine anlama ve amaca yönelmek gerekir.İslamcılık teriminin Batılı bir terminoloji olduğu doğrudur. Ancak bu terimi kullanmakta bir sakınca yoktur. Kaldı ki, sosyoloji, psikoloji, siyaset gibi alanlarda Batılı terminolojiyi kullanmaktan çekinmeyen sosyologlar iş İslamcılığa gelince anlamsız bir direniş gösteriyorlar. Yazdıkları kitaplar Batılı terminolojinin ürettiği kavramlarla doludur. İslamcılık hakkındaki tezleri şu: İslamcılık Müslümanların dışında gelişen bir ideolojidir. Bu nedenle İslam ile ilgisi yoktur. Devasa bir külliyatı basit bir etimolojik tartışmaya indirgiyorlar.
İslamcı kavramını Türklerin dışına iterek Harici ve Selefi olarak yaftalamak, Türklerin milliyetçi muhafazakar ve evrensel olmayan İslam anlayışını meşrulaştırmak amacını güden bilinçli bir manipülasyondur. Ne yazık ki Türk aydını kendi kafasıyla, kendi kavramlarıyla düşünemiyor. Zaman zaman da kullandığı kavramın içeriği ile değil, formuyla ilgileniyor.
Kuşku yok ki, çağımız İslam düşüncesinin önünde engeller vardır. İslamlaşmanın önündeki en büyük engellerden biri ulusalcılık ve milliyetçiliktir. Ulusalcılık ve milliyetçilik tartışmaları İslam dünyasında yoğun olarak yaşanmaktadır. Özellikle ulus devletlerin kuruluşu bu tartışmayı aktüel hale getirmiştir. İslamcı gelenek de bu tartışmayı öne çıkarmakta ve İslam birliğinin önünde siyasal bir engel olarak görmektedir. İster seküler milliyetçilik türü olan ulusalcılık olsun, isterse muhafazakar değerlerle harmanlanmış milliyetçilik olsun, her ikisi de milli değerlere, tarihe, kültüre, dile bağlı olarak kendini tanımlayan birer ideolojidir. Seküler milliyetçilik dini büyük ölçüde dışlarken, muhafazakar milliyetçilik dini araçsallaştırmaktadır. Türkiye modernleşmesi büyük ölçüde seküler milliyetçiliği temel almıştır. Toplumda dini değerlerin etkisi seküler milliyetçiliği elitist hale getirmiş yerini büyük ölçüde muhafazakar milliyetçiliğe bırakmıştır. Ancak son zamanlardaki gelişmeler seküler milliyetçiliğin de toplumda yükselişe geçtiğini gösteriyor. İster seküler, isterse muhafazakar milliyetçilik olsun, İslam’ın temel kavramlarına semantik müdahale yaparak kendi ideolojilerine uygun hale getirmeye çalışmışlardır. Nihayetinde “Türk-İslam Sentezi” adlı politik tutumda bu arayışın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İslamcılık, öncelikle milliyetçilik ve ulusalcılık ile arasına mesafe koymalıdır. Bu iki yaklaşım İslam’ın evrenselliğini yok etmekte ve onu yerelleştirmektedir. Nitekim son siyasal gelişmelerde bunu açıkça göstermektedir.
İslamcılık, İslamileşme, İslamlaşma İttihad-ı İslam gibi değişik adlarla adlandırılır. İslamcılık, Kur'an ve sünnete dönüşü, cihat ruhunun uyandırılmasını, içtihat kapısının açılmasını, İslam'ı tarihsel tortulardan kurtarılmasını, İslam dünyasının sömürgeden kurtarılmasını hedef alan yaklaşımın adıdır. Bu anlayışa göre her Müslümanın bizzat İslamcı olduğunu düşünüyorum. Bu ilkeleri ıskalayıp İslamcılığın etimolojik kökenine dönüp tartışmayı oraya taşımak, doğru bir yaklaşım değildir.

