Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


IRAKTAKİ PROTESTOLAR KÜRTLERE YARIYORMUŞ!

Ne diyelim, ‘stratejik’ akıl, biraz da İslam’a ve Müslümana uygun basiret ve feraset ile taçlandırılmış olsaydı. Ama demek ki ona daha çoook zaman var!


 Haber 7’de Taha Dağlı adına yayımlanan bir makalede, son günlerde, Irak’ta, özellikle de Şii Müslümanların, ekonomik kriz ile birlikte, İran’ın Irak üzerinde alabildiğine belirginleşen ve bir açıdan İran adına, Irak üzerinde ‘tartışmasız egemenlik’ anlamına gelen gücüne karşı meydanları doldurduğu ve protesto gösterilerinde bulunduğu bilinmektedir.

Birkaç gündür artarak devam eden, önemli sayıda göstericinin, devletin ‘resmi’ silahlı güçlerince öldürüldüğü, bununla birlikte,  Irak Başbakanı Abdulmehdi’nin ‘göstericilerin taleplerinin anlaşıldığını ancak hükümetin elinde sihirli bir değnek bulunmadığını’ söyleyerek "Bizler bugün devletle devletsizlik tercihi arasındayız." Dediği bir ortam ülkeye hakim durumda…

Büyük oranda Saddam döneminde başlayan olumsuzluklar sonunda 2003’te ki ABD işgalini getirmişti. Yıllarca, özellikle de, ülkenin orta bölümünü oluşturan Sünni cenahta, bu işgale karşı, destansı büyük bir mücadele verilmişti. Bu arada, Saddam’ın temsil ettiği ve büyük oran da, bir takım mülahazalarla Sünni Arapların ‘önemli’ bir ksımının o da ideolojik Saiklerle desteklediği Irak Baas anlayışı sonucunda, Kürt nüfus büyük sıkıntılar ve  acılar yaşamıştı.

Ya Irak’la anayasal haklar çerçevesinde, eşitlikçi ve sosyal adalet bağlamında, Irak’ın ‘ayrılmaz bir parçası ve bütünü’ olarak yaşamak, bu olmuyorsa, mümkün değilse, özerklikten, tam bağımsızlığa kadar bir süreç takip edilerek Kürtlerin kendi durumlarına dair bir karar vermeleri söz konusu idi…

İşte o ortamda,  ‘Kürtleri pek düşündüğünden olmasa  gerek’ ABD’nin, bölge üzerinden Ortadoğu’yu tamamen kendi pençeleri altına almak için, Saddam bahanesiyle, Irak, iki ‘ana’ bölüme ayrılmıştı; 36. Paralel’in yukarısında Kürtler, aşağısında ise, Araplar vs. olacak şekilde, ülke iki parçaya ayrılmıştı.

Bununla birlikte, her ne kadar bağımsızlı referandumundan bahsedilse ve 2018 Eylülünde bir referandum yapılmış olsa da, bölge dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda, bunun ilerisi için bir tedbir olduğu düşünülebilirdi. Kaldı ki Saddam döneminde yara alan ilişkiler Kürtleri ister istemez, bir ikileme, hatta üçleme sokmuştu; ya Saddam’ın zulmü altında, hiçbir haklarının peşinde olmadan yaşayacaklar, ya anayasal güvence altında, Irak’ın resmen ortağı olarak değerlendirileceklerdi, ya da şartlar olgunlaşınca da –elden ne gelirdi ki zahir- özerkliğe, oradan da bağımsızlığa yürüyeceklerdi. Ki şimdi mevcut durum devam etmekteydi: herkes kendi bölgesinde yaşayıp gidiyordu. Ama ABD işgalinin, eskisine nazaran gevşediği günden bugüne, Irak’ta birkaç kez yönetim değişikliği oldu, cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu, başbakanlar görev aldı; hükümetler kuruldu, hükümetler yıkıldı, ama Irak bir türlü istikrara ve özellikle de ekonomik refaha bir türlü kavuşamadı. Bunun, gerek iç ve gerekse de birçok dış etkenleri söz konusuydu

Birkaç gün önce, Irak’ta, bu kez hem ekonomik sebepler ve hem de, İran’ın hegemonyasına karşı birprotesto gerçekleştirilmişti. Bu protesto gösterilerinin çıkış sebebinden ziyade, kime yarayacağı, kime de yaramayacağı sorusu önem kazanmaktaydı, zevat açısından…

***

Taha Dağlı’nın da haber 7’de yayımlanan “Irak'taki ayaklanma kimin işine yarıyor?” başlıklı yazısında, protestolar ile ilgili olarak, birçok konuyu tahlil etmiş, ama Irak Kürtlerinin, ‘depreşme noktası’ olarak düşünülen Kerkük’e, bu kaos sürecinde peşmergenin gireceği kaygısıyla, Kuzey Irak Kürtlerinin, Kerkük üzerinden niyetini sorgulamış bulunmakta…

Dağlı, 2029 sonbaharında yapılan referanduma da ‘korsan’ nitelemesinde bulunmuş. “Irak’ta ayaklanma var. Sokağa dökülenler kimler, hedeflerinde kim var, Irak’taki etkili aktörler bu ayaklanmanın neresinde? Asıl önemlisi Kerkük’te hareketlilik var, Bağdat’taki siyasi kriz tam da korsan referandumun 2. Yıl dönümünde peşmergenin Kerkük’e girmesinin önünü açar mı?”

***

“K. Irak’taki Referandumun İkinci Yıl Dönümü

Kuzey Irak bölgesel yönetimi 25 Eylül 2017’de korsan bir referandum gerçekleştirmişti. Yasa dışı o referandumun üzerinden 2 yıl geçti ve tam da yıl dönüm sürecinde Irak’ta bir ayaklanma patlak verdi.

Irak’taki Ayaklanma K. Irak Bölgesel Yönetimine Bir Çıkar Sağlar mı?

Bölgesel yönetim yasa dışı referandumun faturasını ağır ödemişti. Kerkük’ten çıkmak zorunda kalmıştı. Bugünkü merkezi yönetime yönelik ayaklanma ciddi bir krizi beraberinde getirirse sürecin sonunda peşmerge tekrar Kerkük’e girebilir.

***

Sokaklar Karışırken, Kuzey Irak Yönetimi Kerkük İçin Harekete Geçiyor

Tam da bu süreçte Kerkük konusunda Irak’ın kuzeyinden peş peşe iki açıklama geldi. Gündemde de tartışmalı bölgelerin statüsüyle ilgili olan anayasanın 140. Maddesi vardı. Kerkük il meclisi Başkanı Rêbuwar Talabanî Bağdat yönetiminin Kerkük problemini çözmek için 140. Maddeyi uygulama konusunda hiç bir niyetinin olmadığını duyurdu. Aynı gün bölgesel yönetim Kerkük konulu bir konferans düzenledi ve Kerkük’ün statüsünün belirlenmesi için bir süreç başlattı.”(*)

Ne diyelim, Saddam zulmetmeseydi,  Sünni Arapların bir kısmına, Şiilerin neredeyse tamamına, Türkmenlere, Kürtlere vb. karşı ayrımcı, ırkçı politikalar uygulamasaydı; bunu fırsat bilen Amerikan gelip Irak’ı işgal etmeseydi; tüm toplumsal kesimler olduğu gibi Kürtlerde ayrılık, gayrılık derdine düşmezler ve Irak ile ilgili ‘Kürt kaygsı’da  bu kadar pirim yapmazdı  

Böyle bir kaygı, her ne kadar birçok stratejik ve bölgesel sebeplere dayanıyor idiyse de, büyük oranda ‘Aman, bu Kürtleri ne yapalım’cı bir mantığın ve mantalitenin eseri olsa gerekti. Halbuki sağlam bir irade sahibi olsak, bizlere emperyalist güçler tarafından dayatılan, ama maalesef bizlerinde içselleştirdiği bu ‘sınırcılık’ anlayışı olmasa idi,  çok uzaklara el atmadan, en azından Türklerin ve Kürtlerin bir arada, eşitlik içerisinde ‘hep birlikte’ aynı topraklar üzerinde ve anayasal güvenceye dayalı bir birliktelik kurulsa idi, ne bir protesto olduğunda, Kürtler Kerkük’e girecek mi, peşmerge orayı işgal edecek mi gibi sorular sormaya da gerek kalmaz  ve insanlar yanlışlara yönlendirilemezdi.

Ama burası son dönemin Türkiye’si idi artık. Müslümanlar kendi bakış açılarına göre değil, kendilerine kabul ettirilen bakış açılarıyla olaya, olaylara ve olguya/olgulara vs. bakıyorlar, ümmetçi kulvarda değillerdi; ulusalcı sularda kulaç atıyorlardı maalesef…

Ne diyelim, ‘stratejik’ akıl, biraz da İslam’a ve Müslümana uygun basiret ve feraset ile taçlandırılmış olsaydı. Ama demek ki ona daha çoook zaman var!

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR