İnsanın hayat yolculuğu, sevinçlerle ve hüzünlerle, iniş ve çıkışlarla örülüdür. Bu yolculukta insana en büyük güç veren şey ümittir. İnsan, karanlığın en koyu anında bile bir ışığın var olduğuna inanarak yaşar. Rabbimizin rahmetine, lütfuna ve merhametine olan inanç, insana tükenmez bir dayanma gücü verir. Kur’an, bu hakikati defalarca hatırlatır: “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden kâfirler topluluğundan başkası ümit kesmez.” (12/ Yusuf, 87).
Ümit, sadece insanın kendi nefsi için değil, toplumların ve milletlerin yeniden dirilişinde de anahtar rol oynar. Tarih boyunca ümidi diri tutanlar, en zor şartlarda bile ayağa kalkmayı başarmışlardır. En güçlü örneklerini ise peygamberlerin hayatlarında görürüz. Onlar, Allah’a güvenmenin ve hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamanın canlı misalleridir.
Hz. Eyüp Aleyhisselam, ağır bir hastalığa yakalanıp yıllarca acı çekti. Evinin bereketi elinden gitti, malı ve mülkü tükendi, evlatlarını kaybetti. Fakat o, Rabbine bağlılığından bir an olsun vazgeçmedi. “Bana gerçekten sıkıntı dokundu. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin.” (21/ Enbiyâ, 83) diye dua etti. Bu dua, bir şikâyet değil, Allah’ın rahmetine sığınmanın nişanesiydi. Sonunda Allah onu hem sağlığına kavuşturdu hem de kaybettiklerinin katbekat fazlasını verdi. Eyüp Peygamber’in hayatı bize öğretti ki, ümidi diri tutanlar asla kaybetmez.
Hz. Yakup Aleyhisselam da ümidiyle tanınır. Sevgili oğlu Yusuf’tan ayrı kalması, gözlerini kaybedecek kadar ağlamasına sebep oldu. Yıllar süren ayrılığa rağmen ümidini kaybetmedi ve çocuklarına şöyle seslendi: “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden, kâfirler topluluğundan başkası ümit kesmez.” (12/ Yusuf, 87). Sonunda Hz. Yusuf, Mısır’ın azizi oldu ve yıllar sonra babasına kavuştu. Bu kıssa, kayıplar karşısında ümidi korumanın hayatı nasıl ayakta tuttuğunu gösterir.
Hz. İbrahim Aleyhisselam, ateşe atılmakla tehdit edildiğinde bile Allah’a güvenini kaybetmedi. Kalbi huzurla doluydu. Allah ateşe, “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol.” (21/ Enbiyâ, 69) emrini verdi. İbrahim Peygamber’in hayatı, tevhid mücadelesinde en büyük tehlikelerin bile ümitle aşılabileceğini öğretir. Allah’a tevekkül eden kul hiçbir zaman yalnız bırakılmaz.
Hz. Musa Aleyhisselam, Firavun’un ordusu karşısında çaresiz kalan kavminin korkularına, “Hayır! Rabbim benimle beraberdir. O bana yol gösterecektir.” (26/ Şuarâ, 62) sözleriyle karşılık verdi. Allah denizi yardı, Musa ve kavmi kurtuldu. Bu söz, insanlık tarihinin en güçlü umut cümlelerinden biridir. Çünkü Allah’a güvenen kul için çıkışsız yol yoktur.
Hz. Zekeriya Aleyhisselam da ümidiyle bize ışık tutar. Yıllar geçmesine rağmen çocuğu olmamıştı. Mabette Hz. Meryem’in yanındaki nimetleri görünce Rabbinden bir evlat dilemek için dua etti. Kur’an’da bu an şöyle anlatılır: “Orada Zekeriya Rabbine dua etti: Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz ki Sen duayı işitensin.” (3/ Âl-i İmrân, 38). Allah onun duasını kabul etti: “Melekler, Zekeriya mabette namaz kılarken ona şöyle seslendiler: Allah sana, Allah’ın kelimesini tasdik edici, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeliyor.” (3/ Âl-i İmrân, 39).
Bu büyük müjde karşısında Zekeriya hayretle, “Rabbim! Ben ihtiyarlamışken, karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah ise ona, “İşte böyle; Allah dilediğini yapar.” buyurdu. (3/ Âl-i İmrân, 40). Bir başka yerde de aynı hakikat şöyle geçer: “(Zekeriya) dedi ki: Rabbim! Hanımım kısır, ben ise iyice ihtiyarlamışken benim nasıl oğlum olabilir? Allah buyurdu ki: Öyledir; Rabbin buyurdu: O bana kolaydır. Daha önce seni de yaratmıştım, oysa sen hiçbir şey değilken.” (19/ Meryem, 8-9).
Bu kıssa, insan gözünde imkânsız gibi görünen şeylerin Allah katında ne kadar kolay olduğunu hatırlatır. Zekeriya’nın duası, ümidi kesmeyen bir kalbin Rabbinden nasıl karşılık bulduğunu göstermektedir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) de hayatıyla ümidi diri tutmanın en güzel örneğini verdi. Mekke’de yıllarca zulme maruz kaldığında, Taif’te taşlandığında bile Rabbine şöyle yakardı: “Allah’ım! Kuvvetimin zayıflığını, çaresizliğimi ve halkın gözünde hor görülüşümü Sana arz ediyorum. Eğer Sen bana gazap etmezsen, başka hiçbir şey umurumda değildir.” Bu dua, en zor anlarda bile ümidi korumanın timsali oldu.
Hicret yolculuğunda Sevr Mağarası’nda müşrikler kapıya kadar geldiğinde, Hz. Ebubekir endişelendi. O an Peygamberimiz ona şu sözü söyledi: “Üzülme! Allah bizimle beraberdir.” (9/ Tevbe, 40). Bu cümle, ümmet için kıyamete kadar sürecek bir teselli oldu.
Peygamberlerin hayatından alınan bu örnekler sadece geçmişte kalmış kıssalar değildir. Tarih boyunca ümmet de ümitle ayağa kalkmıştır. İstanbul’un fethi, yüzyıllar boyunca sahabenin müjdesine inanıp çalışanların azmiyle gerçekleşti. Nihayet Fatih Sultan Mehmet, genç yaşında bu ümidi gerçeğe dönüştürdü. Çanakkale’de imanla direnen askerlerimiz de ümitlerini diri tuttukları için dünyanın en güçlü ordularına karşı galip geldiler.
Bugün de hastalıklar, savaşlar, yoksulluk ve adaletsizlikler insanı karamsarlığa sürükleyebiliyor. Ancak Kur’an’ın ve peygamberlerin öğrettiği en büyük ders şudur: Asla Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ümit, sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir ibadettir.
Peygamberlerin hayatları bize gösteriyor ki, ümit bir teselli olmanın ötesinde bir mücadele ruhudur. Eyüp’ün sabrı, Yakup’un gözyaşları, İbrahim’in teslimiyeti, Musa’nın sarsılmaz inancı, Zekeriya’nın duası ve Muhammed’in tesellisi bize ümidi hayatın merkezine koymayı öğretir.
Unutmayalım: İnsan ümitle yaşar. Ve Rabbimiz, ümidi diri tutan kullarına hiçbir zaman kapılarını kapatmaz.