“Dijmini bav û kala nabe dosté lawa” (Baba ve dedenin düşmanı, evladın dostu olmaz."
(Kürt Atasözü)
Günlerdir kamuoyunu meşgul eden Komisyonun İmralı’ya gitme süreci nihayet gerçekleşti.
Ziyaret, Öcalan’ı sürecin en önemli aktörü ve baş müzakereci olarak ilan etmiş oldu ki bu simgesel bir öneme sahiptir. Türkiye’nin çatışmasız bir gelecek tasavvuru için değerliydi.
Artık masada MİT’in yanı sıra TBMM heyeti var. Görüşme tutanakları meclis arşivine giriyor. Resmi muhataplık düzeyi güvenlik bürokrasisinden Meclis düzeyine taşınmış oldu.
TBMM başkanlığından görüşmeyle ilgili şu açıklama yapıldı:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, ilk toplantısını yaptığı 5 Ağustos 2025 tarihinden bugüne kadar 18 kez toplanmış ve ilgili kesimlere dönük dinleme faaliyetlerini gerçekleştirmiştir.
En son 21 Kasım 2025 tarihinde yapılan 18’inci toplantısında ise İmralı Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’nda Abdullah Öcalan’ın dinlenmesi konusunda nitelikli çoğunlukla karar alınmıştır.
Söz konusu karar doğrultusunda, 27 Şubat’ta yapılan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı akabinde örgütün kendisini feshetmesi ve silah bırakması yönündeki açıklamaları yanı sıra Suriye’de 10 Mart mutabakatının hayata geçirilmesine yönelik sorulan sorular kapsamında detaylı beyanları alınmıştır.
Görüşme neticesinde; toplumsal bütünleşme, kardeşliğin pekiştirilmesi ve bölgesel perspektife yönelik sürecin pozitif ilerletilmesi açısından olumlu sonuçlar alınmıştır.”
Açıklamadan anlaşıldığı üzere komisyon üyeleri adadan memnun ayrılmışlardır.
Devlet Öcalan’ın PKK, DEM, PYD ve YPG üzerindeki etkisini hesaba katarak bu ziyareti gerçekleştirmiştir.
Açıklamada SDG ile Şam yönetimi arasında imzalanan 10 Mart Mutabakatına vurgu yapılması ziyaretin asıl amacının SDG’nin entegrasyon adı altında silahsızlandırılıp Colani’ye teslim olmasını Öcalan üzerinden sağlamak.
Yani Rojava’daki özek yapının lağvedilmesine yönelik bir strateji geliştirmek.
Komisyon üyeleri İmralı’ya gitmeden önce de SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi de Öcalan’la görüşme isteğini dile getirmişti. Muhtemelen sahadaki gerçekliği Öcalan’a anlatmak istiyordur ki bu açıklamadan İmralı heyetinin Öcalan’ın görüşlerini şeffaf bir şekilde kendilerine ve Kürt kamuoyuna aktarılmamış olabileceği düşüncesini çıkarabiliriz.
Öcalan’ın sahadaki gerçeklik hakkında doğru bilgiye sahip olmadığını düşünüyor olabilir. Veya Suriye yeniden şekillenirken Öcalan’ı SDG’nin kritik pozisyonu doğrultusunda ikna edebileceğini de düşünmüş olabilir. Zira 10 Mart mutabakatından birkaç gün sonra Colani tarafından kabul edilen “geçici anayasa” da Kürtlerin varlığı yok sayılıyor. HTŞ’nin içinde onlarca cihadist örgüt var ve bunları kontrol etmekte zorlanıyor Colani. Kürtler bu insanların insafına nasıl terk edilecek?
Elbette Öcalan başlatılan bu sürecin yalnızca tek yönlü sonuçlar doğurmayacağını, tersine sonuçlar doğurma potansiyeli taşıdığı bilincindedir.
ABD, bir taraftan Colani’yi dünyaya tanıtırken, SDG’yi de Suriye’ye entegre etmeye çalışıyor. Burada başta İsrail olmak üzere bölgedeki tüm aktörlerin memnun olabileceği bir formül üzerinde çalışıyor.
CHP’nin tavrına gelecek olursak;
CHP’nin Komisyon’un İmralı Heyetine üye vermeyi reddetmesi stratejik değil ideolojiktir. Ulusalcı – statükocu kanadın kongre öncesi baskısından kaynaklandığını düşünülebilir.
Ak Parti ve MHP’nin gerisine düşen bir çizgide konumlandı CHP.
Maalesef 2015’ten beri süre gelen muhalefet – Kürt ittifakı görmezden gelindi. Büyükşehir belediye Başkanlıklarının çoğunu Kürt oylarıyla aldıklarını hesaba katmadılar.
Hatırlamakta yarar var; CHP Kürt illerinde oyu yüzde 2’lerde gezinirken Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 62-80 bandında oy aldı.
Kılıçdaroğlu’na “ Anayasaya aykırı, ama evet” diyerek dokunulmazlıkların kaldırılması kararını aldıran CHP içindeki güçlü yapı Özel’e de bu kararda etkin olduğu anlaşılıyor.
CHP, Kürt sorununu kabul etmeyenlerin safında yer aldı.
İnkar politikasını savunanları sevindirdi.
Bakırhan da bu meyanda bir açıklama yaptı: “Bizim ana muhalefet partisinden beklentimiz bu değildi. CHP’nin üye vermeme kararı Kürtleri yaralamıştır, kırmıştır. Tam da yüz yıllık bir yarayı sarmak için sorumluluk almayacaksak ne zaman alacağız.”
“Öcalan’la yapılacak görüşme ona meşruiyet kazandıracak “ propagandasının esiri oldu. Oysaki Öcalan’ın meşruiyet sorunu yoktu, öyle bir derdi de yok. Kaldı ki PKK hareketinin ortak paydası Kürtlük ve Kürdistanilik değil, Apoculuktur. Öcalan aynı zamanda hareketin ideoloğu ve tek belirleyicidir.
Ayrıca Öcalan’ın kendi barış stratejini komisyon üyelerine direkt anlatmak istemesinden daha doğal ne olabilir? Kaldı ki Öcalan’ın varlığı Türkiye açısından barış için bir fırsattır. Öcalan; PKK’dan SDG’nin içindeki en önemli aktör olan YPG ve KCK’ya kadar Kürt harekatının tüm bileşenlerini yönlendirebilecek iradeye ve güce sahiptir.
Amaç çözümse muhatabınızı nesneleştiremezsiniz.
Aynı masada karşılıklı oturur yüz yüze konuşursunuz.
Muhatabınızın mekan seçme imkanı yoksa zorunlu olarak onun mekanında buluşursunuz. Buna da ayağına gitmek denmez.
Öteden beri laik muhalif kesimler için Kürtler, tüm ahval ve şeriat içinde kendilerini destekleyecek ve sorunlarının çözümü noktasında da bir talepte bulunmayacağı gibi iktidarla da diyaloğa girmeyeceklerdir.
Türkiye’nin en büyük sorunu Kürt sorunu. Hatta birçok soruna da kaynaklık teşkil ediyor. Kürt sorununun doğurduğu PKK sorunu çözüm kavşağında iken direksiyon kırmanın bir sonraki seçimde büyük bir maliyet olarak kendisine dönecektir.
Siyasal analistler CHP’nin “devletin dışına çıkan bir siyasal aktör görüntüsünden” kaçındığını belirtiyorlar. Ve en derin neden hala kendini “müzakere eden değil, müzakereyi denetleyen devlet aklının temsilcisi” olarak görmesiydi.
CHP bunu telafi edebilir mi?
Elbette edebilir.
Nihayetinde süreç devam ediyor ve CHP komisyonda. CHP’nin komisyonda varlığı hala önemli.
Sürecin belki de en kritik aşaması yeni başlıyor. CHP İmralı’ya atmadığı adımın karşılığında, Mecliste daha güçlü bir şekilde atabilir.
Yapılacak infaz düzenlemesi, PKK’lıların yurda dönüşlerini sağlayacak yasal düzenlemeler ve en zor olanı da Öcalan’a umut hakkı gibi düzenlemelerle ilgili olarak CHP çok önemli katkı sunabilir.
Ayrıca Kürt sorunu Türkiye’nin en temel demokrasi ve özgürlük sorunudur. Bu sorunun çözümüne yönelik atılacak adımlarda da CHP kilit rol üstlenebilir. Kaldı ki CHP’nin özgül ağırlığı aldığı oydan daha büyük.
Bu düzenlemeler yapılmadan süreç başarılı olamaz. İktidar bu düzenlemeleri her halükarda yapmak zorunda. Ve Öcalan’ın da serbest kalacağı da hesaba katılmalı.
Türkiye demokratik bir ülke olmayı ancak Kürt-Türk anlaşması ve birlikteliğiyle gerçekleştirebilir. Bunun kısa sürede gerçekleşmesi beklenemez ama oluşacak barış iklimi demokratikleşe sürecini hızlandırabilir.
Gerçekleşmesi muhtemel bir barış çocuklarımıza, gençlerime bırakacağımız en kıymetli miras olacak.
Sonuç olarak sürecin mihenk taşı Suriye’dir. Suriye’de taşlarına yerine oturması uzun bir zaman alabilir.
Kaynak: h24hbr.com

